BIST 9.725
DOLAR 35,19
EURO 36,79
ALTIN 2.970,96
HABER /  MAGAZİN  /  KÜLTÜR VE SANAT

Beyaz Sarayda kara sakallı

Gazeteci-yazar Nurettin İğci; elinde tespih, üzerinde şalvar, sakallı ve başı sarılı bir kahraman yarattı.

Abone ol

Beyaz Saray'da bir kara sakallı var! Gazeteci-yazar Nurettin İğci; elinde tespih, üzerinde şalvar, sakallı ve başı sarılı bir kahraman yarattı.

Adı Buş. Beyaz Saray'da yaşıyor... En yakınında Dik Çene ile Rays var. En büyük korkusu öldürülmek. En tehlikeli düşmanı ise hemen yanı başında...
ABD Başkanı George Bush'u kahramanı yaptığı 'Bay Buş/Beyaz Saray'da Kara Sakallı' isimli mizah kitabında gazeteci- yazar Nurettin İğci, güldürüyor ama güldürdüğü kadar bazı olumsuzlukları da gözler önüne seriyor.

Baştan sona Buş'un düşünceleri, davranışları ve konuşmaları üzerine mizah yapılmış minik öykülerden oluşan kitapta İğci, diğer kahramanları da kendine özgü tanımlıyor; Dik Çene, Rays, Lora, Toni Bileyir... Buş en çok da öldürülmekten korkuyor ve bunun için kendince çözüm arayışlarına giriyor. 'Bay Buş' kitabı için, "Eli kanlı bir insanı kendimce eleştirmeye çalıştım" diyen İğci, şöyle devam ediyor: "Bu dünyanın kralı benim, ne istersem yaparım diyor, çocukları kırıyor, insanları kırıyor, hiçbir şeyi umursamıyor. Ben eleştirimi dile getirmek istedim bu kitapla. Babasından çektik, ondan çekiyoruz...

Şimdi bir başka Bush'tan daha söz ediliyor. Bir de o çıkarsa başımıza eyvah ki eyvah!.. İşte bu kitapla ben bir mizahçı olarak bu durumu ele aldım. Bir yazar olarak başka bir şey yapamadığıma göre ben de bu şekilde tepkimi koyuyorum." Tercüman gazetesinde çocuklar için bir sayfası olan İğci, mizah anlayışını ise şöyle özetliyor: "Herkes olayları kendine göre yorumluyor. 'Benim mizah anlayışım güldürmektir' diyen var. Bazısı da güldürürken olayları düşündürmek istiyor. Ben de güldürürken bazı olumsuzlukları da vermek istiyorum." Çeşitli mizah kitapları yayımlanan Nurettin İğci, çocuklar için yazmasına şu açıklamayı getiriyor: "Büyük insan artık belli bir yola girmiş dedim, ağaç yaşken eğilir, olumlu fikirlere katkıda bulunmak için çocuklara da yazmaya başladım. O kadar çok olumsuz olay var ki, insan olarak beni rahatsız ediyor. Ben de çocukları güldürürken birtakım olayları vererek yalnızlıktan kurtulmaya çalışıyorum... Örneğin siz kırmızı ışıkta beklerken yanınızdan onlarca insan geçiyor. Ve geçerken size bakıyorlar. O anda yalnızlık hissediyorsunuz. Kitaplarımı okuyan çocuklardan bir ikisi de benimle birlikte yeşilin yanmasını beklerse bu benim için güzel yaşamak adına bir umut olacak." İğci üç yıldır imza günlerine ve söyleşilere katılıyor. "Emekli olunca ekonomik olarak sırtımı bir yere yasladığım için üç yıldır sadece kitap yazıyorum" diyor.

Kitaptan
Aynanın karşısına geçti, ona yansıyan görüntüsünü tepeden tırnağa gözden geçirdi. Sakalını sıvazlayıp, şalvarının uçkurunu düzeltti. Tespihini alıp almadığını anlamak için cebini yokladı.
- Her şey tamam. Tüm dünyayı şaşkına çevirmenin zamanı geldi. Bekle dünya, yepyeni bir Corç, El Buş geliyor!
Aylardır kapalı tutulduktan sonra salıverilmiş boğa hızıyla fırladı. Onu bu haliyle ve elinde Allah yazılı kocaman yeşil bayrakla gören gazeteciler, fotoğraf makineleri ile kameralarına yapıştı. Sorulacak olsa çoğunun yanıtı, 'zaman zaman yaptığı tuhaflıkları şaka sanan Buş'un yeni bir garipliği' olurdu. Bu yüzden, hareketleri gülerek izliyorlardı. Buş direkteki Amerikan bayrağını indirip, elindekini bağladı. Yeşil bayrak, gönderde dalgalanmaya başlarken avazının çıktığı kadar haykırdı:
- Artık Müslümanlığın merkezi burası! Ben de şu andan itibaren, İslam Alemi'nin yeni lideriyim.!
O tümceye noktayı koyduğu anda, dört bir yandan koşan görevliler, pençeden farksız elleriyle yakaladı.
- Hey ne yapıyorsunuz? Ellerinizi üzerimden çekin, yoksa hepinizi doğduğunuza pişman ederim!
Buş, kendini kavrayan ellerden kurtulmaya çalışırken, bir ses işitildi:
- Kafayı yediğine hepiniz tanıksınız! Dünyanın en büyük ülkesinin yönetimi, böyle birine bırakılabilir mi? Tabii ki bırakılamaz! Onu hemen akıl hastanesine tıkın!
Buş kulaklarına inanamadı. Çünkü konuşan Lora'ydı.
- Sen bunca yıllık karım, benim akıl hastanesine kapatılmamı istiyorsun öyle mi?
Lora adamlara, onu bırakıp biraz uzaklaşmalarını işaret etti.
- Evet. Ama hastaneyi istemiyorsan, Ladin'in yanına gönderteyim; gül gibi geçinir gidersiniz. Ben de çıkarttırdığın yasadan yararlanarak, koltuğuna otururum. Oh be, yıllardır çektiğim başkanlık koltuğu hasreti, nihayet sona eriyor.
- Demek koltuğumda gözün vardı.
- Hem de ikisinde birden.
- İyi de ben delirmedim ki, Tanrı'nın emirlerini yerine getirdim. Lora güldü.
- Bu yaptıklarını görenler, senin gibi düşünmüyor ama, delirdiğine eminler. Sana bir şey daha söyleyeyim. O Tanrı benim.
- Tanrı sen misin? Ben delirmedim ama, anlaşılan sana bir şeyler oldu.
- Demek istediğim şu Corçcuğum. Irak'a saldırmanı Tanrı istemiş olabilir ancak diğerlerini söyleyen bendim.
- Dört dörtlük Müslüman olmamı, başıma kötü bir olay geldiğinde koltuğa senin oturmanı sağlayacak yasayı çıkarttırmamı isteyen sendin ha!
- Evet canikom.
- Aptal gibi her dediğini yaptım. Böyle bir durumda 'Sen de mi Brütüs?' demek gerek.
- İstersen de!
Ne de olsa kocamsın, sana o kadar kıyağım olsun. Ama unutma, ne sen Sezar'sın, ne de ben Brütüs'üm. Sen Buş'sun, ben de Lora'yım; üstelik de Başkan Lora. Şimdi doğru din kardeşin Ladin'in yanına ya da akıl hastanesine, yelkenler fora!

Sabah