BIST 9.358
DOLAR 34,49
EURO 36,42
ALTIN 2.958,90
HABER /  DÜNYA

BEŞİKTAŞLI KALECİ MCGREGOR’IN HAYAT HİKAYESİ

Beşiktaş’ın başarılı kalecisi Allan McGregor, kariyerini, siyah-beyazlı kulübü ve hayat hikayesini anlattı.<br/>Tam Saha’ya açıklamalarda bu...

Abone ol

Beşiktaş’ın başarılı kalecisi Allan McGregor, kariyerini, siyah-beyazlı kulübü ve hayat hikayesini anlattı.
Tam Saha’ya açıklamalarda bulunan siyah-beyazlı kaleci Allan McGregor, gelecek sezon UEFA Avrupa Ligi’nde mücadele edeceklerini söyledi. McGregor, kariyerini anlatarak başladığı konuşmasında, “Henüz 17 yaşındayken A takımın bir kupa maçında yedek kulübesinde oturacak kadar şanslıydım. Rangers’ın dünya çapındaki oyuncularının arasında yer almak o yaştaki bir oyuncu için büyük bir gurur kaynağıydı. Deyim yerindeyse ağzıma bir parmak bal çalınmıştı. Ondan sonra 2 yıl süren ciddi bir sakatlık geçirdim. Neredeyse 19 yaşına kadar futbolun dışındaydım. Genç bir oyuncu için çok zor bir durumdu bu. Kendinizi çaresiz hissediyorsunuz, bir an önce dönmek ve yeniden takımınızın bir parçası olmak istiyorsunuz. 2000 yılında yeniden oynamaya başladıktan sonra soyunma odasındaki yerimi yeniden A takımın arasına aldılar. 2-3 yıl boyunca yedek kulübesindeydim. Birkaç kupa maçında ve sezon sonundaki birkaç maçta şans buldum ama çok fazla oynayabildiğimi söyleyemeyeceğim. 2003 yılında kiraya verildim, geri döndüm, yeniden kiraya verildim ve bir kez daha geri döndüm. 2006 yılında Paul Le Guen geldiğinde yanında Fransız kaleci Lionel Letizi’yi de getirdi. İki defa kiralık gidip geldikten sonra o sezon artık en üst seviyede oynayabileceğimi ve A takımın bir parçası olmam gerektiğini hissediyordum. Takımın o sezondaki birinci kalecisi tabii ki Letizi’ydi. Ama o bir sakatlık geçirince 8 maç oynama şansı buldum. İyileştiğinde yeniden Letizi kaleye geçti ancak birkaç maç sonra kendisi için şanssızlık, benim için şans olacak bir şekilde yeniden sakatlandı ve artık değişmez bir şekilde Rangers’ın kalecisi oldum” dedi.

“BÜYÜK VEYA KÜÇÜK TAKIM KALECİSİ OLMANIZIN BİR FARKI YOK”
Büyük takımlarda ve küçük takımlarda kaleci olmanın bir farkın bulunmadığını dile getiren başarılı file bekçisi, “Atılan bir uzun top savunmanızın üzerinden geçer de size doğru yaklaşırsa ve siz de topa forvet oyuncusundan daha yakınsanız elbette bir libero gibi çıkıp o topu uzaklaştırırsınız. Bence burada büyük veya küçük takım kalecisi olmanızın bir farkı yok. O andaki pozisyon neyi gerektiriyorsa onu yaparsızın. Kalecilere baktığımızda bazılarının kendilerinden geçip önlerindeki savunma oyuncularına bağırdığını görürüz. Ya da yine büyük kaleciler arasında son derece sakin ve soğukkanlı olanlar vardır. Davranışlarıyla önlerinde oynayan arkadaşlarını rahatlatırlar. Ama bu işin şöyle ya da böyle olmalı diyebileceğimiz mutlak doğruları yok bence. Sanırım herkes aynı tipte olsa ya da aynı tipte oynasa futbol çok sıkıcı olurdu. Benim bu anlamda nasıl bir kaleci olduğuma gelince; o andaki duruma ya da gelişen pozisyona bağlı. Bazı pozisyonlarda delirebiliyorum, bazı pozisyonlarda ise sakin kalabiliyorum” şeklinde konuştu.

“KALECİLİĞİN HER ALANINDA İYİ OLMAK ZORUNDA OLDUĞUMU DÜŞÜNÜYORUM”
Kaleci olmasına karşın ayaklarını da çok iyi kullandığına değinen McGregor, “Çocuk yaşlardan beri özellikle ayaklarıma hâkim olmaya çalıştığım, 11-12 yaşından itibaren bununla ilgili antrenmanlar yaptığım için ayaklarıma hâkim olmam normal. Çünkü o yaşlardan itibaren antrenörlerim bana bu antrenmanları yaptırıyordu. Şu anda bile kaleciler olarak beşe iki oyunlarına, ikili pas oyunlarına katılıyoruz. Çünkü günümüz futbolunda kaleciler olarak ayaklarınıza hâkim olmaya mecbursunuz. Ama ben kaleciliğin her alanında iyi olmak zorunda olduğumu düşünüyorum. ‘Bu iyi bir çizgi kalecisidir’ ya da ‘Şu yan toplarda çok iyidir’ diye bilinmektense her konuda elimden geldiğince kendimi geliştirmeye çalışıyorum. Bu ister ayakları iyi kullanmak olsun, isterse önden veya yandan gelen topları karşılamak olsun” ifadelerini kullandı.

“PENALTI KONUSUNDA ÖZEL BİR ÇALIŞMA YAPMIYORUM”
Penaltı kurtarışlarıyla ilgili olarak ise siyah-beyazlı file bekçisi, “Öncelikle Türkiye’de de bir penaltı kurtardığımı hatırlatayım. Devre arasında Antalya’da düzenlenen turnuvada Trabzonspor’un kullandığı bir penaltıda golü önlemiştim. Penaltı kurtarmak tamamen atılan şuta, şutun şiddetine ve topun nereye gittiğine bağlı. Bazen bir tarafınıza yatarsınız ve top size çarpar. Bazen de kalecinin çok özel bir şeyler yapması gerekir. Dürüst olmam gerekirse penaltı kurtarmak başta da dediğim gibi vuruşu yapanın attığı şutla ilgili. Ben penaltı konusunda özel bir çalışma yapmıyorum. Kurtarmak tamamen duruma ve şansa bağlı. Elbette ki oyuncu koşu yaparken onun nereye atacağını düşünüyorum ama topun nereye gideceğine dair yüzde 33.333 şansım olduğunu da biliyorum. Sola, sağa ya da ortaya” diye konuştu.
McGregor, idolleri ve beğendiği kalecileri ise şöyle anlattı:
“Manchester United’ın Danimarkalı kalecisi Peter Schmeichel ve İskoçya futbolunun büyük kalecilerinden Andy Goram, başlangıçtaki idollerimdi. Bugün ise beğendiğim kaleciler arasında aklıma gelen ilk isimler Petr Cech, Gianluigi Buffon ve Joe Hart.”

“İSKOÇYA’DA BASIN KÂBUS GİBİ”
Konuşmasında İskoçya basınından dert yanan McGregor, “İskoçya’da basın gerçekten kâbus gibi. Özellikle Rangers veya Celtic’te oynuyorsanız hayatınızı alt üst ediyorlar, sizin üzerinizden haber üretmeye çalışıyorlar. Haber üretmek için var olmayan şeyleri yazabiliyorlar. Bu konuda fazla yapabilecek bir şeyiniz de yok. Gerçekten de kötü niyetliler. Bu nedenle İskoçya’daki basına konuşmuyorum. Sizin burada da kullanılıyor mu bilmiyorum ama bizim orada, ‘İşin içinde doğruluk payı varsa oradan haber çıkmaz’ diye bir söz var. Ne yazık ki basın her şeyi olduğundan çok daha kötü göstermeye çabalıyor” şeklinde konuştu.

“TUGAY RANGERS’TA OYNARKEN BEN ÇIRAKLIK DÖNEMİNDEYDİM”
Tugay Kerimoğlu’nun Rangers forması giydiği zamanları da anlatan Allan McGregor, “Tugay Rangers’ta oynarken ben çıraklık dönemindeydim. Orada şöyle bir sistemimiz vardı; genç oyuncular A takıma geçmeden önce A takımın ayak işlerini yapardı. Örneğin kramponları temizlemek, kale direklerini taşımak, malzemecilere yardım etmek gibi. O dönemde belki biraz aşağılandığınızı düşünürsünüz ama aslında karakteriniz gelişir, büyüklerinize ve onların oyununa saygı duymayı öğrenirsiniz. Bu süreç sizin ayaklarınızın yere daha sağlam basmanızı sağlar. Üstelik Noel gibi dönemlerde A takım oyuncularından 50 pound gibi hediyeler alırsınız ki, o yaştaki çocuklar için bu iyi bir paradır. İşte Tugay Kerimoğlu’nun Rangers’ta oynadığı dönem, benim bu çıraklık yıllarıma rastlıyor. Ve onu en iyi hatırladığım maç da Monaco ile deplasmanda oynanan bir Şampiyonlar Ligi karşılaşması. Neden bilmiyorum ama o maçta libero oynamış ve harika bir performans sergilemişti. Maç da 1-1 berabere bitmişti” dedi.

“RANGERS’IN 1 NUMARALI KALECİSİ OLMAK, BÜTÜN DÜNYAYA SAHİP OLMAK GİBİYDİ”
Rangers’da oynamanın kendisi için çok önemli olduğuna değinen McGregor, “Rangers çok büyük bir kulüp ve çok büyük bir kurum. Çocukluğundan beri o kulübün bir parçası olan benim için Rangers’ın 1 numaralı kalecisi olmak, bütün dünyaya sahip olmak gibiydi. Rangers ya da Celtic gibi bir takımda oynuyorsanız üzerinizdeki baskı çok büyüktür. Elbette Beşiktaş için de bu durum geçerli. Bütün spotlar üzerinizdedir. Deplasmanda bir beraberlik aldığınızda bile dünyanın sonu gelmiş gibidir. Her maçı kazanmak zorundasınızdır. Hatta bu da yetmez, farklı kazanmanız gerekir. Rangers’ı sadece Futbol Federasyonu küme düşürmedi, kulüpler de bu yönde oy kullandı. Açıkçası bunun nasıl olduğuna gerçekten ben de inanamıyorum. Bizim için de bu imkânsız bir durumdu. Bu konuyla ilgili olarak Rangers da dahil 42 kulüp oy kullandı ve 35 kulüp, takımın 3. Lig’e düşürülmesini istedi. Oylamada söylenen şey, ’sportmenlik ruhu ve futbolun güvenilirliğinin korunması’ydı. Rangers’ın düşürülmesiyle İskoçya Ligi’nin bu iki olguyu koruyup koruyamayacağını 2-3 yıl içinde göreceğiz. Ama Rangers düşürülürken kullanılan slogan buydu. Rangers’ın ciddi bir finansal problemi ve ondan daha önemlisi başının üzerinde sallanan bir vergi borcu kılıcı vardı. Kulübü satın alan bugünkü başkan, 10 ay boyunca elinde fırsat varken o borcu ödemedi. Bence orada da bir kötü niyet vardı. Aslına bakarsanız borç 18 milyon Euro civarında bir rakamdı ve birkaç futbolcu satılarak karşılanabilirdi. Bu nedenle de olayın içinde bir kötü niyet aramak gerekiyor. Oylama öncesinde çok ciddi tartışmalar oldu. Altı kulüp, oylama öncesinde Rangers’ın düşürülmesi için tavır koyacaklarını söyledi. Kilmarnock’un başkanı, ligin payandalarından birisi olan Rangers’a ihtiyaç duyulduğunu, bu takımla yaptıkları maçlarda çok ciddi gelirler elde ettiklerini söyleyerek, Rangers’ın düşürülmemesi gerektiğini savundu. Birkaç alternatif vardı. Bunlardan birisi Rangers’ın bir alt lige, birisi 3. Lig’e düşürülmesiydi. İki kulüp ise Rangers’ın futboldan tamamen men edilmesini istemişti. Rangers’ın başkanı, oylamanın ardından "En azından 3. Lig’e düşürüldük" diye bir açıklama yaptı ki, bana göre çok komikti. Rangers’ın en büyük rakibi Celtic’in ise oylamada çekimser kaldığını belirtmem gerekiyor” açıklamasında bulundu.

“BEŞİKTAŞ’TAN TEKLİF GELİNCE, KESİNLİKLE GELMEK İSTEDİM”
Beşiktaş’a transferiyle ilgili olarak ise McGregor, “Menajerim Beşiktaş’tan teklif olduğunu söyleyince kesinlikle gelmek istedim. Çünkü Beşiktaş dünya çapında tanınan bir kulüp. Böyle kulüplerde kupa ya da kupalar kazanmak için büyük mücadelelerin içine girersiniz. Nitekim biz de büyük bir aksilik olmazsa önümüzdeki sezon UEFA Avrupa Ligi’nde mücadele edeceğiz” dedi.

“TÜRKİYE’DE ÇOK ZORLAYICI BİR LİG VAR”
Türk futboluyla ilgili olarak ise İskoç file bekçisi, “Türkiye’den 6-7 takımı gayet iyi tanıyordum. Bursaspor’la birkaç yıl önce Şampiyonlar Ligi’ne katılmak için maçlar oynamıştık. Türk futbolunda iyi takımlar, çok kaliteli yerli ve yabancı oyuncular bulunduğunu, oynanan futbolun standardının da oldukça yüksek olduğunu biliyordum. Çok zorlayıcı bir liginiz var. Futbol açısından her şeyi tam da beklediğim gibi buldum. Standardı yüksek, kaliteli ve zor bir lig. Ama burada hiç beklemediğim iki şeyden birisi kiraların çok yüksek olması ve trafiğin korkunçluğuydu. Bunların dışında İstanbul çok güzel bir şehir. Özellikle deniz kıyısı mükemmel. İnsanlar son derecede sıcakkanlı. Hava da benim ülkemle kıyaslanmayacak kadar güzel. İskoçya’da hiç ama hiç özlemediğim tek şey hava zaten” yorumunda bulundu.

“BAZEN GERİYE DÖNÜP BAKTIĞINIZDA BAZI ŞEYLERİ DAHA İYİ YAPABİLECEĞİNİZİ DÜŞÜNÜYORSUNUZ”
Beşiktaş’taki performansını da değerlendiren başarılı kaleci, “Bazen geriye dönüp baktığınızda yaşınız kaç olursa olun, ne kadar tecrübeli olursanız olun bir şeyleri daha iyi yapabileceğinizi, bir şeyleri daha da geliştirebileceğinizi görürsünüz. Ben de kimi maçlarda daha iyi şeyler ortaya koyabilir, daha iyi şeyler yapabilirdim. Ama bu düşüncem sadece bu sezona özel değil. Her pasınızda, her kurtarışınızda, her sıçramanızda geriye dönüp baktığınızda belki de daha iyisini yapabileceğinizi görebilirsiniz. Dolayısıyla bu fikrim bu sezon için de geçerli. Evet, bazı maçlarda daha iyi performans ortaya koyabilirdim. Futbol bir takım oyunu. Yenilen gollerin yanında benim değil Beşiktaş’ın ismi yazılıyor. Bir maçı takım olarak kazanır ya da kaybedersiniz. Golleri de takım olarak atar veya yersiniz. Sorumluluk hiçbir zaman tek bir oyuncuda değildir. Takımın genel oyununa bakmak gerekir. Elbette bazı maçlarda ‘Keşke şunu daha iyi yapsaydım’ diye kendinizi eleştirirsiniz ama nasıl ki atılan gol sadece atan oyuncunun ürünü değilse, yenilen golden de sadece kaleciyi sorumlu tutmamak gerekir. Daha az gol yeseydik de bu yine benim sayemde olmayacak, benim dünyanın en iyi kalecisi olduğum anlamına gelmeyecekti; sadece Beşiktaş’ın ne kadar iyi bir takım savunmasına sahip olduğunu gösterecekti” şeklinde konuştu.

“TÜRKİYE’DEKİ EN İYİ KALECİLERDEN BİRİSİYLE HER GÜN İDMAN YAPIYORUM”
Türk kaleciler ile ilgili olarak ise McGregor, “Türkiye’deki en iyi kalecilerden birisiyle her gün idman yapıyorum. Her ne kadar uzun süredir Millî Takım’a çağrılmasa da Cenk Gönen’in çok iyi bir kaleci olduğunu söyleyebilirim. Trabzonsporlu Onur çok çok başarılı bir kaleci. Trabzonspor’un diğer kalecisi Tolga keza öyle. Fenerbahçe’de Volkan yine bu isimlerden biri. O zaten yıllardır bu piyasada olan ve herkesin kalitesini çok yakından bildiği bir isim. Ancak takımları şöyle bir aklımdan geçirdiğimde pek çoğunun kalesini yabancı kalecilerin koruduğunu da görüyorum” açıklamasında bulundu.
McGregor, Türkiye’de beğendiği forvetleri ise şöyle aktardı:
“Direkt isim vermek biraz zor olacak çünkü bu ligde çok sayıda kaliteli forvet var. Zaten gol atanlar listesine baktığınızda bu isimleri görebiliyorsunuz. Ancak Kasımpaşa’da Kalu Uche, diğer büyük takım forvetlerine oranla daha az pozisyondan daha çok gol çıkartan bir oyuncuya benziyor. Bursaspor’un Batalla ve Pinto gibi çok kaliteli forvetleri var. Galatasaray’da Burak Yılmaz çok iyi bir performans gösteriyor. Hugo Almeida’nın da sakatlık problemleri yaşamasa çok sayıda gol atacağından kuşku duymuyorum.”
McGregor, kariyerinde kendisini en çok etkileyen oyuncuları da şöyle anlattı:
“Eskişehirspor’a gelip neredeyse hiç oynayamadan giden Kris Boyd benim tanıdığım en iyi oyunculardan birisiydi. Adeta eğlenmek için gol atan bir adamdı ve onu durdurmak mümkün değildi. Hollandalı Ronald de Boer ve uzun yıllar hemen önümde oynayan David Weir da benim için etkileyici oyunculardı. Bugün ise Manuel Fernandes bu kategoriye giren oyunculardan birisi. Çok güçlü ve topa çok hâkim bir oyuncu Ayağından topu alabilmek mümkün değil. Maçın durumu ne olursa olsun sorumluluk almaktan ve topu ayağına istemekten asla kaçınmıyor. Bir de yaptığı ortalar çok etkili. Korner ve serbest atışları o kadar etkili kullanıyor ki Nobre ve Melo onun yaptığı ortalarda kendi kalelerine gol attı. Kimi zaman da verdiği son paslarda son derece bitirici bir oyuncu.”
(İHA)