TRT'deki Talk Show programının Kenan Evren tarafından yayından kaldırttırıldığını söyleyen Aziz Üstel, 16 yıllık ekran hayatında başından geçenleri anlattı.
Abone olAziz Üstel Vatan'dan Arda Uskan'a ilginç açıklamalarda bulundu.. "Haftaya yine buradayım, beklerim efendim" 14 yıl sonra tekrar huzurlarınızda. Faik Çetiner'in "Bizim Stadyum"daki koltuğuna oturan Aziz Üstel, Ömer Çavuşoğlu ve Kazım Kanat'la birlikte spor programları arasındaki rayting savaşına katıldı. O, kimilerine göre "Ömrünü geyikle geçirmiş" biri, kimilerine göre karizmatik bir entelektüel. İşte İbrahim Tatlıses'ten Ajda Pekkan'a, Aziz Yıldırım'dan Özhan Canaydın'a, Kenan Evren'den Anthony Burgess'e kadar Aziz Üstel'in renkli dünyası... * İnsanlar Aziz Üstel'i genellikle ekrandan ya da Galatasaray'la ilgili olarak tanıyor. Ama örneğin Stanley Kubrick daha filmini çekmeden, Anthony Burgess'in kült romanı "Otomatik Portakal"ı Türkçe'ye kazandıranın aynı Aziz Üstel olduğu pek bilinmez. Bir zamanlar heyecanla izlediğimiz pek çok TV dizisinin çevirmeni olduğu da. Oradan buraya nasıl geldiniz? Çocukluğumda ailemle birlikte Amerika'ya göç etmiştik. 22 yaşında Türkiye'ye döndüğümde tam bir yabancıydım. İlk işim Bilgi Yayınları'nda çevirmenlik ve editörlük oldu ve müthiş bir kültür şoku yaşadım. * Hakkında hiçbir şey bilmediğiniz bir ülke... Doğumumdan 11 yaşına kadar geçen zamanı saymazsan öyle... Aziz Nesin, Yaşar Kemal kim, isimlerini bile bilmiyordum. Bir gün yayınevinden, rahmetli Kemal Tahir'in evine gönderdiler. Caddebostan'daki eve gittim. İçerde dört kişi oturuyor. Hiçbirini tanımıyorum. Meğer Kemal Tahir'in yanındakiler Bülent Ecevit, İsmail Cem ve Mehmet Barlas'mış... O kültür şokunu düşünebiliyor musun? Böyle insanları dinleyerek Türkiye'yi öğrendim. Sonra Bülent Ecevit'in "Özgür İnsan" dergisinde yazmaya başladım. "Otomatik Portakal"ı da o dönemde çevirmiştim. En son Yapı Kredi Yayınları'ndan çıktı. * Peki televizyona nasıl düştünüz? Tam anlamıyla paraşütle. Bir gün TRT'den bir hanım aradı, "Aziz Bey bize film çevirir misiniz" dedi. Dalga geçiyor diye tersleyip kapattım. Bir daha aradı. "Ben artist miyim ne işim var film çevirmekle" dedim. Meğer filmleri Türkçe'ye çevirmemi isterlermiş. Öyle başladım. "Kaçak" dizisini satın almışlar. "Uzay Yolu," "Görevimiz Tehlike" derken sürdü gitti. Nasıl Talk Show'cu oldum? * Peki o meşhur program... Tek el cepte, "Haftaya ben yine buradayım, beklerim efendim" diye son bulan... 1988'de Cem Duna TRT Genel Müdürü, Nuri Çolakoğlu yardımcısı oldu. İkisi de eski arkadaşım. Bir gün Nuri eve geldi, "Amerika'daki gibi bir Talk Show yapmak istiyoruz, sen oralarda bulundun, kim sunabilir bunu" dedi. Ben düşünürken kim olabilir diye, "Biz Aziz yapar diye karar verdik" dedi. "Hayatta yapamam" dedim. O zaman bir pilot program çekmeyi teklif etti: "Kim sunacaksa, ona örnek olsun diye hazırlayalım." Ağustos ayında bir deneme yaptık, O kadar rahatız ki, nasılsa yayınlanmayacak diye kendi aramızda espriler filan yapıyoruz. Sonra unuttum gitti. Ekim başında İstanbul'a geldim. Bir arkadaşın evinde televizyona gözüm takıldı. Aaa, ben varım televizyonda! "Aziz Üstel'in Konukları" diye tanıtım yapıyorlar. * Nasıl olur, hiç haber vermeden?.. Dur dinle. O zaman cep telefonu yok. Hemen Nuri'yi aradım. "Biz de seni arıyorduk, o program yayına giriyor" diyor. * Biraz abartmıyor musun? Böyle bir şey olabilir mi? Abartıyorsam şerefsizim. Cem Duna, Nuri Çolakoğlu şahit. "Yahu ben yapamam" diyorum ama sonra hoşuma gitti, başladım. * Gitmez mi? Tek kanallı ekranda aniden bir şöhret doğuyor. Sen bir de bana sor. Başıma gelecekleri bilseydim hemen kaçardım. * Neler geldi ki? O zamanki TRT'yi düşün. Bacak bacak üstüne atmak yasak, senli benli konuşmak yasak, gülmek yasak. Ben bunların hepsini yaptım. "Bu adamı kim ekrana çıkarıyor" diye kıyamet koptu. O bürokrat kafasını bugün bile anlayabilmiş değilim. Ondan sonra olay benim denetimimden çıktı. * Neden? Mesela "Bir dişçiye gittim, yanlış dişimi çekti" desem, dişçiler ayağa kalkıyor, daha neler neler... Cumhurbaşkanlığı resepsiyonuna davet edilmiştim. Kenan Evren dönemiydi. Sıra halinde teker teker girip el sıkışıyoruz. Sıra bana geldi, Kenan Evren elimden tuttu yanına çekti. Evren, ben, kızı, yanyana duruyoruz. Gelen gidenin elini sıkmaya başladım. Garip bir durum. Mesela Sezen Aksu geliyor, elimi uzatıyorum. "Aa Aziz..." diyor. Meğer Evren benimle konuşmak istermiş. Bir fırsatını buldu. "Senden hiç memnun değilim" dedi. "Neden efendim" diye sordum. "Sen benim karşıma geçiyorsun, bacak bacak üzerine atıp sigara içiyorsun, kahkahalar atıyorsun." Şaşırdım. "Efendim zatıalinizi ilk defa görüyorum. Ben sizin karşınızda ne zaman sigara içtim" deyince de "Televizyonda içiyorsun" cevabını verdi. "Oraya çıkınca, Kenan Paşa o televizyonu seyrediyor diye düşüneceksin." Ve nitekim... * Nitekim dedin şimdi... Pardon Netekim. Cem Duna görevinden ayrıldıktan sonra Kenan Evren'in emriyle yayından kaldırılan ilk program benimki oldu. Son kez ekrana çıkışımda da "Efendim ben haftaya burada yokum" dedim. Canaydın futbolu bilmiyor * Gelelim Galatasaray'a... Mekteplilerle alaylılar arasında bir çekişme var derler hep. Aziz Üstel hangi tarafta? Bir tarafta değilim. Ama Galatasaray Lisesi'nde okumadım. * O zaman mektepli değilsin. Var mı gerçekten böyle bir ayrım? Liseliler kendilerini kulübün asli üyeleri olarak görür. * Alaylı denen kesime tepki duyarlar mı? Dışa pek vurmasalar da alttan alta vardır böyle bir durum. * Başkan Özhan Canaydın liseli. O niye bu kadar eleştiri alıyor? Alaylılar çok tepki gösterdi başkanlığına. Simdi bu, liselilere de sirayet etti. Galatasaray'da bir gelenek vardır. Galatasaray'ın başkanı hiçbir zaman geçmiş dönemin eleştirisini yapmaz. * Canaydın neden "ben bir enkaz devraldım" politikası güdüyor? Nedense Özhan ağabey, sportif başarıların oranı düştükçe, geçmişi eleştirip suçu oraya yıkmaya çalıştı. Ayrıca Özhan Canaydın yıllardır kendini hazırlamasına rağmen kulübe başkanlık yapacak niteliği henüz kazanmamıştır. Örneğin Fatih Terim'i getirdi, takımı şampiyon yapmış Lucescu'yu gönderdi. * Neden? Bu, Özhan ağabeyin futbolu bilmemesinden kaynaklanıyor. Kendi de "Ben futboldan anlamam" diye açık açık söylemişti. Geçmişteki bütün başarının Terim'e ait olduğunu sanıyordu. * Değil miydi? Değildi tabii. Başarılı döneminde Terim'in yanında Faruk Süren, Mehmet Cansun, Osman Hattat, Ali Dürüst gibi beyinler vardı. Kararlar beraber alınırdı. Ama onlar Canaydın'ın muhalifleriydi. Bazı insanlar, muhaliflerine hak ettikleri yeri verince kendi eksiklerinin ortaya çıkacağından korkar. Özhan ağabey de onları yok saydı, takımı tek başına Terim'e teslim etti. * Fatih Terim de bu duruma hayır dememiş ama. Belki o da tek başıma bu işi götürürüm diye havalara girdi. Elbette. Böylece olayın günahı da sevabı da Fatih'e kaldı. * Bir de Özhan Canaydın'a. Dolayısıyla ona. Özhan beyin benmerkezci bir yaklaşımı var. "Ya benim dediğim olacak ya da güle güle" tavrındadır. Senin yüzde birlik katkını kabul etmez. Ama bu yıl geçmişe oranla daha olumlu. Yıldırım, takım yarattı * Aziz Yıldırım'ın bazı agresif davranışları için ne diyorsun? Dışardan bakınca bir diktatör gibi görünüyor. Aziz beyin Fenerbahçe'ye kazandırdığı çok şeyler var. Sıfırdan bir takım yarattı. * Ben onu sormadım. Dünyayı da o yaratmadı ya?.. Oraya geleceğim. Böyle bir başarıya imzanı attığın zaman, büyük bir futbol camiasının desteğini alıyorsun. O destekle, kendisine göre yanlış gördüğü şeyleri net ve açık şekilde ifade ediyor. * Geçen gün gazeteciler için söylediği bir lafı okudum. "Bana soru soran önce tahsilini, hangi gazetede çalıştığını söyleyecek. Bütün gazete patronlarını tanırım" filan diyor. Bu nasıl bir insan yapısıdır? Biraz ifrata kaçılabiliyorlar. Bizim Özhan abi de elini öptürmeye çok meraklıdır. Her yerde elini öptürür. Türkiye'de Fenerbahçe ve Galatasaray kulüplerinin başkanları neredeyse başbakan kadar önemli görülür. Basında başbakan kadar adları geçer. Manevi olarak Türkiye'deki nüfusun dörtte üçüne hükmediyor bu insanlar. * Böylesine bir iktidar sahibi olsa da "Artık antrenör kovmayacağım, futbolcu kovacağım" diye bir laf edebilir mi? Yani bu insanları kendi malı gibi görebilir mi? Malı olmasa bile maaşlı çalışanları. Kendinde nasıl şirketindeki bir elemanı kovmak hakkını görüyorsa, burada da o bakış açısıyla davranıyor. Keşke Fener Şampiyonlar Ligi'nde ilk turda elense * Programda sürekli olarak Fenerbahçeli Ömer Çavuşoğlu ile atışıyorsunuz. Gerçekten kızıyor musunuz birbirinize, yoksa hepsi bir şov mu? Ömer benim çok yakın akrabam. Özel hayatımızda da böyleyiz biz. Fanatik Fenerlidir. Ben nasıl Galatasaray'a toz kondurmazsam o da Fener'e kondurmaz. Kendi aramızdaki şakalarımız ekrana da yansıyor. İnsanlar da bunu sevdi. * Bir Galatasaraylı olarak itiraf etmeliyim ki bazen fazla ileri gidiyor. Galatasaraylılar'ın büyük bir bölümü Ömer'i sevmez. Ama o çok içten konuşuyor. "Galatasaray Avrupa şampiyonu olunca hiç sevinmedim" diyor. Neden sevinsin, adam Fenerli. Ben de Fener'in her maçta yenilmesini isterim. * Peki milli duygular ne oluyor? İkisi de Türk takımı, ikisi de "gâvurlara" karşı savaş veriyor... Milli Takım değil ki bunlar. Bunu kimse açık söylemiyor ama içlerinden böyle düşünüyorlar. Ben de açık açık söylüyorum: Keşke Fenerbahçe Şampiyonlar Ligi'nin ilk turunda elense... Ali Şen'le Kadir İnanır hacze geldi * "Haftaya ben yine buradayım, beklerim efendim" lafı çok tutmuştu. Şimdi atv'deki spor programını da öyle bitiriyorsun. O slogan gibi oldu artık. Bir gün Turgut Özal'ı Meclis'te eleştiriyorlar. Turgut Bey "Efendim, ben haftaya değil, her gün buradayım. Hep beklerim sizi" dedi. * O dönemde Ajda Pekkan ile İbrahim Tatlıses'i konuk ettiğin bir program da çok konuşulmuştu. Bir bayram programıydı. Ajda kendi hoşluğu içinde "Paris'e gittim, 'au revoir' dedim, Milano'ya gittim 'ciao' dedim, Londra'ya gittim 'how are you' dedim" diye anlatıyor. Sonra İbrahim'e döndü. "Sen de geziyor musun buraları" dedi. İbrahim cin gibi adam "Yes I do" demez mi? O meşhur "Urfa'da Oxford vardı da mı bitirmedik" lafı da o gece çıkmıştır. Böyle şeyler ilk kez oluyordu televizyonda. Ben bu programları hep hobi olarak gördüm. * atv'deki spor programını da mı öyle görüyorsun? Tabii. Televizyondan hiç para kazanmadım. Sadece ekranda değil, işin mutfağında da çalıştım, yöneticilik de yaptım. Ahmet Özal döneminde "Kanal 6'ya genel müdür olur musun" dediler, kabul ettim. İlk gün gittim, odama oturdum. Biraz sonra Ali Şen girdi içeri. * Kanal 6'nın binasını ondan kiralamışlardı. Ben bilmiyorum ki... Ali Şen, "Aziz'ciğim ama kusura bakma, özel eşyaların varsa al, ben burayı hacze geldim" dedi. 6 aydır kirası ödenmiyormuş. Masa, sandalye ne varsa götürdüler. Aşağıya inip montaj odalarını gezeyim dedim. Orada da Kadir İnanır. "Kusura bakma Aziz" dedi, "Borçlarını ödemediler, montaj masalarını haczettiriyorum." Bomboş binada tek başıma kaldım genel müdür olarak.