BIST 9.368
DOLAR 34,50
EURO 36,28
ALTIN 2.961,27

Benim Memurum İşini Bilir!

Millet olarak gündemin ilk sırasına oturan yolsuzluk ve rüşvet tartışmalarını ibretle ve utançla takip ediyoruz.

Telaffuz edilen rakamlara bakılırsa sadece ülke bazında değil, dünya ölçeğinde rekor sayılabilecek yolsuzluk ve rüşvet olayıyla karşı karşıyayız.

Artık insanlar aralarında; “Yolsuzluk vakalarının böylesine yaygın ve pervasızca yaşanıyor olması ancak planlı ve örgütlü bir yapı ile mümkündür.” şeklinde konuşmaya başladılar.

Aslında ne tür yapı olduğunun fazlaca önemi de yok.

Çünkü halk hırsızlığa, yolsuzluğa, ayrımcılığa toleranslı yaklaşmadıkça örgütlü de olsalar amaçlarına ulaşmalarının mümkünü yoktur.

Peki bunca çirkinlikler nasıl cereyan edebilmiştir?

Üstelik kul hakkı neredeyse inanç sisteminin özeti sayılan toplumda yolsuzluklar bu derece nasıl yaygınlaşabilmiştir?

İşte cevap aranması gereken can alıcı soru budur!

Elbette yargı bir şekilde hak edenlere gereken cezayı verecektir.

Vermelidir.

Fakat halkın kendi kendini sorgulaması, yargılaması, bütün ideolojik ve siyasi eğilimleri bir tarafa bırakarak özeleştiri yapma olgunluğu göstermesi de en az hukukun işlemesi kadar elzem değil midir?

Siyasete bakış açısı da sil baştan değişmeli.

Ülkeyi yönetenler seçilmiş olmayı devlet mülkiyetinin kendilerine verildiği şeklinde anlamamalı. Devleti özel mülkiyetleriymiş gibi kendi hesaplarına çalıştırabilecekleri ticari işletme olduğuna dair yanlış kanaatlerinden kendilerini kurtarmalıdırlar.

Günümüzde hakîm olan kısa sürede köşe dönme hırsının ön adımı kuşkusuz seksenli yıllarda atılmıştı ki o döneme imzasını atan “benim memurum işini bilir” anlayışının bir yansımasıdır yaşadıklarımız. Üstelik "Benim eşim, dostum, yakınlarım, yandaşım işini bilir" ilavesi yapılarak...

Unutulmamalı ki;

Yeni şartlar yeni alışkanlıkları, yeni alışkanlıklar ise yeni değer yargılarını beraberinde getirir!

Devlet gücünü arkasına alanlar öylesine köşe dönme telaşında ki kimse kimseye hesap sorarak zaman kaybetmeyi göze alamıyor, daha fazla yol kat etmeye bakıyor.

Diğer taraftan memurun, işçinin, emeklinin “Geçinemiyoruz” feryatlarına yetkililer; “Yunanistan mı olalım” şeklinde yanıt veriyor!

Yakın geçmişte emeklilikte yaşa takılanlar (EYT) sesini yükselttiğinde de benzer bir savunma gelmişti devlet yetkililerinden!

“Yunanistan mı olalım?”

Aba altından sopa gösteren bu tip sorulara halkın cevabı hazır ve o cevabı vermek için seçim gününü iple çekiyor.

Muhtemeldir ki halkın cevabı;

“Hayır, Yunanistan olmayalım fakat dürüst, nitelikli, namuslu, vatansever, özgürlükçü, demokrasiyi özümsemiş liderler tarafından adaletli yönetilen bir Türkiye olalım.” Şeklinde olacaktır.