Ben Zaten Gidecektim
Bismillahirrahmanirrahim
Askar Akaev helikopterine binip Kazakistan’a kaçtığında Bişkek’teydim.
Hastayım!
Doktor zatürre teşhisi koymuş emin olmak için beni filme göndermişti.
“Yaz ilaçları da gideyim ne filmi?” dediysem de dinletemedim.
Bence doktor ne derece isabetli teşhis koyduğunu kendi kendine kanıtlamak istiyordu.
Cepte para yok, öğrenciyiz… O zamanlar cep telefonu da yok.
Bak bunu yazınca ihtiyarladığımı anladım.
Jeton alıp ankesörlü telefondan bir dostumu aradım ve borç istedim.
O zamanlar hayat yavaş akıyor. İşin ilginç tarafı kimi arasan buluyorsun.
Bişkek’in 170 numaralı ünlü dolmuşuna binip şehir meydanından geçeceğim.
Bir baktık ortalık karışmış…
Bizim Kırgız cengâverlerden birisi binmiş bir süvari atına… Elinde bayrak, binlerce insanın içinde at koşturuyor…
Hiç oralı olmadım…
“Akşama dağılır bunlar!” deyip gittim paramı aldım, hastaneye döndüm, fişimi alıp sıraya durdum.
Hastanenin bahçesinde Rus ninelerle laflıyor, “Ne olacak bu memleketin hâli.” muhabbeti yapıyoruz.
Bir helikopter üzerimizden aceleyle geçip gitti.
Herkes kafasını kaldırdı, ağzını açtı helikoptere bakıyor.
Cep telefonunun olmadığı bir dönemde helikopter görmek her gün yaşanan bir olay değil. Hoş şimdi de değil ya!
Ninelerden birisi “Bu Akaev, kesin kaçıyor…” dedi.
“Yok daha neler nine” dedim.
Tepemizden geçip giden helikopter Kazakistan’a indiğinde içinden ilk çıkan Akaev olmuş!
O gece halk başkanlık sarayını ele geçirdi.
Bütün şehrin altı üstüne geldi ama bir Allah’ın kulu ölmedi.
Askar Akaev, dünyaca ünlü akademisyen, latif bir adamdı.
Sonradan askere ateş emri vermeden gittiği anlaşıldı.
Arkasından “Helal olsun” dedik.
Esad’ın uçağa binip gittiği haberi geldiğinde Altındağ’daki kutlamaların tam ortasındaydım.
Bizim mahalle sabahtan beri zaten hareketliydi. Öğleye doğru kutlamaların merkezi hâline geldi.
Gençler, çocuklar toplanmış hararetle Esad’ın gidişini kutluyor.
Allahu alem çoğu Türkiye doğumludur.
Ya sonra ne olacak?
Hayat tecrübem bana bu tür hararetli kutlamalarına ardından hep hayal kırıklığı yaşandığını öğretti.
En yakını İstanbul Belediye Başkanının değiştiği seçim gecesi.
O gece dünyanın adamı toplanıp bağırıp çağırdı, gruplar sahne aldı. Öpüşüldü koklaşıldı. Sonra ertesi güne uyanıldı.
Anlaşıldı ki hayat olduğu gibi bütün sorunlarıyla yerinde duruyor ve bunu değiştirmek için birilerinin kaçması ya da birilerinin seçilmesi yetmiyor.
Bu anlattığımı “Wigan İskelesi Yolu” kitabında hem de İngiltere için Corç Orvıl şöyle açıklıyor.
İşçi sınıfı geliri düzeyi düştükçe doyurucu besin kaynaklarından ziyade ucuz lüks gıdalara yönelmektedir. Birçok insan kırkına varmadan ağzındaki bütün dişleri kaybetmekte, sağlıksız çocuklar yeteri kadar beslenemedikleri için hem boy hem de kilo olarak olmaları gerekenden daha zayıf ve kısa görünmektedir. Ancak garip bir şekilde insanların gelir düzeyi düştükçe en adi kumaşlardan yapılan lüks görünümlü elbiseleri alma ve giyme istekleri de artmaktadır. Bir genç kızın iki saatliğine de olsa kendisini ünlü bir artist gibi hissedebilmek için bahsi geçen adi malzemeden yapılma lüks görünümlü ruganlara ve elbiselere ulaşma isteği, patates püresi yerine hazır ve kimyevi tatlandırıcıların olduğu yiyecekleri yiyerek kısa süreliğine yaşadığı mutluluk, onun için sağlıklı beslenme ve ileride neslin devamını sağlayacağı için vücuduna her açıdan dikkat etmesi gerektiği bilgisinin önüne geçmektedir. (Orwell, 2021: 94-109)
Sonra ne olacak Hoca?
Artık bu sorunun cevabını bir sonraki yazıda arayalım.
Son Söz:
"Kınamayınız, kınadığınız şey başınıza gelmedikçe ölmezsiniz." (Tirmizi, Kıyamet, 53, no: 2507; Beyhaki, Şuabu'l-İman, 5/315, no: 2778; bk. Keşfu'l-Hafa, 2/265)