Ben imzamı attım!...
Yabancı çıkarları için mürekkep tüketenler, Türkiye’yi bölmek isteyenlere destek olanlar, milletini, devletini satmaya çalışan düzenbazlar yine ortalıkta kol geziyor.. Kimi Avrupa’nın, kimi ABD’nin adamı! Dışarıda yazılan senaryo bir kez daha devreye...
Yabancı çıkarları için mürekkep tüketenler, Türkiye’yi bölmek isteyenlere destek olanlar, milletini, devletini satmaya çalışan düzenbazlar yine ortalıkta kol geziyor..
Kimi Avrupa’nın, kimi ABD’nin adamı!
Dışarıda yazılan senaryo bir kez daha devreye sokulmaya çalışılıyor.
Daha doğrusu içeriden, dışarıdan Türkiye üzerindeki emellerini sözde insan hakları adına altında gizleyip, terörü kullanarak gerçekleştirmek için zemin arayanların uşaklığını görev sayanları ibretle izliyoruz.
Bu durum yeni değil tabii…
Bugün bir takım siyaset ve sivil toplum odakları ile el ele veren sözde akademisyenlerin, Güneydoğu’da yaşanan terör saldırıları üzerine bildiri yayınlayarak Türkiye Cumhuriyeti Devletini suçlaması ülkemiz üzerinde içeriden, dışarıdan nasıl büyük bir oyun oynandığını resmen tescillemiştir!..
Maskeler bir kez daha düşmüştür..
Tezgah bir kez daha iyice görülmüştür..
Kanlı terör örgütü PKK'ya bir cümlecik dahi aleyhte konuşmadan sürekli Türkiye Cumhuriyetine söz söyleyenleri, mütareke döneminin işgal altındaki İstanbul'unun sözde aydınlarının kalıntılarından başka bir şey değildir..
97 yıl öncede Anadolu’yu işgal eden, yakıp yıkanları öven, onları destekleyen, milletine rezilce ihanet eden gayri milli sözde şairler, yazarlar, gazeteciler, siyasiler vardı…
Bugün de onların torunları işbaşında!..
Yine en çok birlik ve beraberliğe ihtiyaç olunduğu dönemde devletlerini kötülemek, dış dünyaya şikayet etmek, yıpratmak, yıkmak, bölmek için ellerinden geleni insafsızca, hayasızca, ahlaksızca yapıyorlar..
Yunan işgali sırasında iç düşmanları dış düşmanlardan daha tehlikeli bulan Mustafa Kemal’in
“Kahramanı kadar gafili de, haini de çok milletiz” sözü bugün de çok önemli..
Hala geçerliliğini koruyor ne yazık ki..
Bugüne kadar bu vatan toprakları üzerindeki hain saldırılar karşısında terörü lanetleyecek bildiri için bir araya gelemeyenler, şehit düşen binlerce vatan evladı için ağızlarından tek kelime çıkmayanlar, ‘Şehit’ kelimesini bile kullanmaktan kaçınanlar, devletimizin sözde ermeni soykırımı suçlamalarına maruz kalmasına ses çıkarmayı bırakın destek verenler bunlar.
Avrupa başkentlerinde hazırlanan Türkiye’yi bölme planının sözde insan hakları adı altındaki aktörleri bunlar!..
Ama tarihin her döneminde olduğu gibi yine milletin duvarına çarpmışlardır..
O yayınladıkları bildiri tarihin çöplüğünde yerini almıştır ..
Ve gereken cevap da bu büyük milletin hislerine tercüman olunurcasına en iyi şekilde verilmiştir..
***
Denilmiştir ki..
“Kendilerine güya akademisyen ve araştırmacı unvanı yakıştırmış bir güruh çıkıyor, terör örgütünün eylemlerine karşı vatandaşlarını ve topraklarını savunan devletimize dil uzatıyor.
Neymiş efendim… Hak ve özgürlükler ihlal ediliyormuş. Evet, terör örgütünün eylemleri yüzünden bölgede yaşayan milyonlarca vatandaşımızın hak ve özgürlükleri ihlal ediliyor. Ama bu ihlali yapan devlet değil, terör örgütünün ta kendisidir. Sokakları kazıp hendeklerle, barikatlarla kapatan, tuzaklayan terör örgütüdür. Yollara, köprülere, menfezlere bombalar döşeyerek insanımızın seyahat özgürlüğünü engelleyen terör örgütüdür. Okulları, hastaneleri, camileri, kütüphaneleri, evleri, işyerlerini yakarak, ambulansları, itfaiye araçlarını, özel araçları kurşunlayarak vatandaşımıza hayatını zehir eden terör örgütüdür.
Evlerin duvarlarını delip insanların yatak odalarından geçen tüneller açarak vatandaşımızın hak ve özgürlüklerini ihlal eden yine terör örgütüdür.”
Denilmiştir ki..
“Tüm bu gerçeklere rağmen, kendilerine akademisyen diyen güruh bildiri yayınlayıp devleti suçluyor. Sadece bununla da kalmıyor, gelişmeleri takip etmek üzere yabancıları ülkemize davet ediyorlar. Bunun adı müstemleke zihniyetidir, bunun adı mandacılıktır. Türkiye bu zihniyetin ihanetiyle 100 yıl önce de karşılaştı. O zaman da ‘ülkeyi ancak yabancıların düzeltebileceğine’ inanan mandacı bir güruh vardı. Bugün de, üstelik çoğu maaşını devletten alan, cebinde bu devletin kimliğini, pasaportunu taşıyan, ülke ortalamasının oldukça üzerinde bir refah seviyesine sahip sözde aydınların ihanetiyle karşı karşıyayız.”
Denilmiştir ki…
“Türkiye’nin Kürt vatandaşlarıyla hiçbir sorunu yok. Her kesim gibi, Kürt kökenli vatandaşlarımızın kendilerine, yaşadıkları yerlere mahsus sıkıntıları olabilir. Geçen 14 yıl içinde Türkiye’nin batısında ne varsa Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerine de bunu taşıdık. Bugün Türkiye’nin sorunu, dünyada pek çok ülkenin de bizar olduğu terör sorunudur.
Kürt sorunu değildir, kendimizi aldatmayalım.”
Denilmiştir ki..
“Ama bu aydın müsveddeleri ne yazık ki kalkıp devletin bir katliam yaptığından bahsediyor. Ey aydın müsveddeleri siz karanlıksınız, aydın filan değilsiniz. Sizler ne Güneydoğu’yu ne Doğu’yu, buraların adresini bilemeyecek kadar karanlıksınız ve cahilsiniz. Ama oraları bizler kendi evimizin yolu adresi gibi çok iyi biliriz. Eğer bugün Güneydoğu’nun her yanına havalimanları, üniversiteler gitmişse; camileriyle, okullarıyla, bölünmüş yollarıyla bütün bir bölge zengin bir hale gelmişse bu, bizim Güneydoğu’ya Doğu’ya oradaki Kürt kardeşlerimize ne denli değer verdiğimizin ifadesidir.”
Denilmiştir ki..
“Yasin Börü, kurban eti dağıtırken terör örgütü mensuplarınca 3. kattan aşağıya atılarak ve arabayla çiğnenerek şehit edilirken, 6-7-8 Ekim olaylarında bir siyasi parti sokağa çıkma çağrısıyla 50 kişinin ölümüne sebep olduğunda “Neredeydiniz aydınlar? Sözde aydınlar sesiniz çıktı mı? Kalkıp da bunu lanetlediniz mi?” Sorunun bir tarafında millet ve devlet vardır, diğer tarafında elinde silahıyla, bombasıyla, molotofuyla teröristler vardır.”
Denilmiştir ki..
“Ne bölücü terör örgütü, ne onun güdümündeki siyasi parti, ne aynı çizgide duran sözde sivil toplum kuruluşları, ne de işte bu son bildiride olduğu gibi kendilerine ‘akademisyen’ diyen güruh türünden kesimler Türkiye’nin muhatabı değildir, olmayacaklardır. Muhatabımız sadece ve sadece milletimizdir. Bizim için terör örgütü mensupları neyse, onların ağzıyla konuşanlar da aynıdır. Türkiye, son terörist silahını bırakana veya etkisiz hale getirilene, terör örgütü tamamen çökertilene kadar bu mücadeleyi sürdürecektir. Bizim bu sözde akademisyenlerden izin alacak halimiz yok. Hukukumuzda da böyle bir kaide yok, bunu herkesin çok iyi bilmesi lazım. Bunların haddini de bilmesi lazım. Biz bu ülkede 78 milyonun can güvenliğini, mal güvenliğini korumakla mükellefiz. Devletin görevi budur.”
***
Kim demiştir bu sözleri..
Reis-i Cumhur..
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan..
78 milyonun sesi ..
Bırakın şu partili bu partili olmayı bir kenara bu vatan topraklarında ‘Tek millet, tek vatan, tek bayrak’ diyen milletin her ferdinin Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın açıklamalarının her bir cümlesinin altına imzasını atmaması mümkün mü?
Bu sözleri Türk milleti adına milli bir manifestodur da.
Ben altına kocaman bir Osman Diyadin imzasını attım bile..
Çünkü milletin söyleyeceği söz budur..
Dede Korkut der ki..
‘Kahpe içerden olunca kapı kilit tutmaz oğul; Halkın içinde bozgunculuk yapan haindir oğul!’
Anlamayan varmı?