BIST 9.777
DOLAR 34,16
EURO 38,17
ALTIN 2.920,22

Ben annemin evine gidiyorum..!

Türkan Saylan’a yapılan haksızlıktan bahseden yazımdan sonra bir çok mail aldım. “Siz de mi türbana karşısınız?” diye soran. Evet! Ben de kız çocuklarının başının kapatılmasına karşıyım! Hem de çok! Ama ben yetişkin bir bireyin başını kapatmasına ya da türban takmasına karşı değilim. Herkes seçimlerinde özgürdür. Hiç kimse başı açık ya da kapalı diye yargılanamaz. O onun seçimidir ve herkes kendini en iyi hissettiği şekilde giyinmelidir ya da yaşamalıdır. Hiç kimseyi inançlarından ya da seçimlerinden dolayı yargılayamazsınız. Hayat, o kişiye hediye edilmiştir. Nasıl istiyorsa öyle yaşar. İster başını kapatır ister açar. Başı kapalı hiç kimseye nefretle bakmadım. Bana bakanı da görmedim. Birine nefretle bakmıyorsanız o da size nefretle bakmaz. Ama tabi ki bir kız çocuğunun başının kendi seçimini yapamayacağı bir yaşta kapatılmasına karşıyım. Hem de çok...  Ama yetişkin bir insan başını kapatmak istiyorsa, bu bir tek onu ilgilendirir. Ben, özgürlükten yanayım...

Din, dil, renk ve inanç farklılıkları, kendimizden farklı olanı yargılama hakkını vermez bize. O zaman ben de şunu sorarım; madem o senden kötü, o zaman Tanrı onu neden yarattı? Hangi din kitabında Tanrı’nın insanı dili, dini ya da rengi yüzünden ya da başı açık ya da kapalı olduğu için, başka bir insandan ayırdığı yazar? Tek bir Tanrı yok mu?  Bütün insanlar bir tek ona dua etmez mi? Ve kim bir diğerinden üstün olabilir ki?

Belki de hoşgörülü olmayı öğrenmek en büyük sınavlarımızdan biri bu hayatta. Eğer öyle olmasaydı, bu kadar faklılık olmazdı dünya üzerinde. Bizler farklılıkları bir çok alanda çok ilginç bulabiliyor ve onlardan keyif alabiliyorsak, -mesela müzik gibi- neden inanç meselesi söz konusu olduğunda, bir türlü kabullenemiyoruz bize benzemeyeni? Bize benzemeyeni neden kendimizden ayırıyoruz? Oysa ayrılık diye bir şey yok. Sadece farklılık var!

Diyeceğim şu ki, bırakın herkes kendini nasıl iyi hissediyorsa öyle yaşasın. Neye inanmak ona iyi geliyorsa, ona inansın. Seçiminden ve biçiminden dolayı hiç kimseyle inancı arasına giremezsiniz. Namaz kılan sevap işliyor da kilisede dua eden günahkar mı? O da aynı Allah’a dua ediyor. O da aynı senin gibi, dua ediyor...  

Sorarım size; Allah müslümanların Allah’ı da hristiyanların Allah’ı değil mi mesela? Allah başı kapalıyı seviyor da açığı sevmiyor mu mesela? Allah sizin sandığınız kadar sevgisiz değil bence..! Ve insanları sizin ayırdığınız kadar ayırmıyor. Onun adına yaptığınız kavgalarınızın ve savaşlarınızın da tek sorumlusu sizsiniz. Dolayısıyla, Türk, Kürt, Müslüman, Ermeni, Hristiyan, Musevi, kim neye inanırsa inansın, kimseye zarar vermesin yeter. Herkes insandır ve seçimlerinde özgürdür. Türkçe bir dildir de Kürtçe bir dil değil midir mesela? İngilizce bir dil değil midir? Ama sonuçta varılan noktada herkes eşittir.

Afrika’da yaşayan da insan, Türkiye’de yaşayan da insan, İngiltere’de yaşayan da insan. Bir de şurdan bak; birbirinden farklı milyonlarca insan yaşıyor şu dünyada. Tek tip insan olsaydı, herkes aynı dili konuşsaydı dünya ne sıkıcı bir yer olurdu... Herkese saygı duyun lütfen. Sizden faklı olanlardan da farklı şeyler öğrenin. Sırf sizin gibi giyinmiyor, sizin dilinizi konuşmuyor ve sizin gibi düşünmüyor diye kimseden nefret etmeyin.

Evet Türkan Saylan’a haksızlık yapıldı. Hasta yatağında bir insan bu kadar üzücü bir muameleye maruz bırakılmamalıydı. Kaldı ki bu insan binlerce kız çocuğumuzun okumasına sebep olmuş biri. Eğer bu insan türbanlı çocukların eğitimi için mücadele eden bir insan olsaydı, aynı desteği ona da verirdim.  Çünkü ne olursa olsun savaşmamız gereken en önemli şeydir cehalet. 

Bence siz buralara takılmayın. Yarın bir hanımefendi de çıksın doğudaki bütün türbanlı kız çocuklarının okutulması için mücadele etsin. Yanında olun. Ama hepiniz... Yarın başka bir hanımefendi çıksın sokaklarda büyüyen çocukların okutulması için mücadele versin. Yanında olun, hepiniz... Siz mücadelenin ne için yapıldığına takılın. İyi bir amacı mı var? Kötü bir amacı mı var? Bence sorgulanması gereken tek şey bu!

Neyse...

Antalya’ya gidiyorum bugün. Anneme... Malum anneler günü. Haftabaşına kadar deniz, güneş, anne, anne yemekleri vs...  Dolayısıyla Pazartesi yazısını Antalya’da yazacağım. Antalya’dan bildireceğim yaniJ Geçen on beş günü çok yoğun geçirdim ayrıca, biraz dinlenmek hakkım artık. Bir de insanın kendini en iyi hissettiği yer, annesinin yanıdır. Ya da benim için öyle...

Bu arada bütün annelerin anneler gününü kutlarım.

Not: Lactum nişanlanıyor biliyorsunuz. Ne derler, “Allah tamamına erdirsin” derler di mi? Nikah şahidi olmamı istemiş Lactum. Tabi ki olurum.  Çiçeğini bana atacağına söz verirsenJ Belki uğurlu, muğurlu gelir... Eniştemize de selamlar...