BIST 9.588
DOLAR 35,25
EURO 36,82
ALTIN 2.961,85
HABER /  GÜNCEL

Beki benim fikrimdi.

Akif Beki orkestra şefi oldu, ben ise baş kemancıyım

Abone ol

Ahmet Tezcan yakın zamana kadar gazeteci olarak hükümetleri eleştirirken, şimdi Başbakan'a basın danışmanlığı yapıyor. Tezcan, tarikatla bağlantılarından Erdoğan'ın fevri çıkışlarına her şeyi anlattı.

- Eski bir gazetecisiniz, üstelik sözünü esirgemeyen bir gazeteci. Masanın öbür tarafında olmak zor olmuyor mu?
- Tabii masanın bu tarafında olmak biraz daha farklı. Her şeye rağmen bir bürokratsın çünkü. Ama Başbakanın nasıl bir insan olduğunu bilerek oraya gitmek rahatlatıcıydı. İlk görüşmemizde neler yapmak istediğimi, bakış açımı çekinmeden anlattım. O da aynı şekilde düşüncelerini benimle paylaştı. En önemlisi medyaya bakışımız birbiriyle örtüşüyordu. Bir de ben gazeteciliğin hemen her biriminde çalıştığım için gazeteci arkadaşlarla dialog kurarken de hiç zorlanmadım. Sağolsun, herkes beni bir ağabey olarak bağrına bastı.

- Başbakanın "basın danışmanı" tam olarak ne iş yapar?
- Medyayla ilgili her şey benim görev alanıma giriyor. Ama öncelikle bizim görevimiz Başbakan'a medyaya ilişkin analizler, projeler, araştırmalar sunmak. O bizimle yaptığı istişarelerden sonra bakanlar ve diğer danışmanlarıyla da konuşarak bir strateji oluşturuyor. İkincisi ise Başbakanın medyayla olan ilişkisinin düzgün yürümesini sağlamak. Burada siyaset ile medyanın arasında olması gereken mesafeyi koruyabilmek çok önemli. Bu konuda Başbakan da son derece hassas ve bizimle neredeyse birebir düşünmesi bizi çok rahatlatıyor.

- Son kararı kim veriyor? Örneğin hangi gazeteciye röportaj vereceği kararını Başbakan nasıl alıyor?
Biz mülakat taleplerini değerlendirip, kendisine iletiyoruz tabii. Bunun yanı sıra kiminle görüşmeli, kiminle görüşmemeli konusundaki fikirlerimizi de. Ama nihai kararı o veriyor tabii.

- Medyaya ilişkin sizi rahatsız eden şeyler neler?
Ben gazeteciliğin etik meseleriyle ilgili yaklaşık 15-20 yılını vermiş bir insan olarak içime battığı için söylüyorum; Başbakan bir yerde tuvalete gittiği zaman kapıya odaklanıp, ola ki Başbakan fermuarına açık unutur da çıkar diye bekleyen çok oluyor. Tuvaleti görmese bile duvarın üzerindeki WC tabelasının önünden geçerken Başbakan'ı çekmeye çalışanlar var... Başbakan'ı takip eden arkadaşlara muhabirlik değil, paparazzilik yaptırıyorlar.

- Farklı ve sıradışı bir kare yakalamanın peşinde onlar da. Peki siz yazıişleri müdürü olsanız ve muhabiriniz size "fermuarı açık bir Başbakan" fotoğrafı getirse, yayınlar mısınız yayınlamaz mısınız?
- Bu bir haber fotoğrafı değildir, bunun ancak karikatürü çizilebilir. Başbakan düşer, düşerken çekerseniz tamam.

- Yani attan düştüğü gibi...
- Evet, o bir haber fotoğrafıydı işte. Ama WC'nin önünden geçerken ya da fermuarı açık bunun hiçbir haber değeri yok. Bu bazı beyinler "Aaa Başbakan da insanmış" diyecek düzeyde ise onlar için ilginç olabilir ancak. Ben Başbakan'la bu çiftç dialoğunun da habersizlikten abartıldığını düşünüyorum. 750-800 milyona çalıştırılan gazeteciden ne bekleyeceksiniz? Evinde bilgisayarı olmayan bir sürü gazeteci var. İşe gidecek de, fırsat kalırsa bilgisayardan dünyada olup biteni araştıracak... Siz bu insandan haber bekleyemezsiniz. Doğru düzgün muhabir yetişmiyor.

- Fotoğraftan konu açılmışken, siz daha önce Yunanistan Başbakanı Kostas Simitis'in Emine Erdoğan'ı öptüğü fotoğrafı da yayınlatmadığınız için eleştirilmiştiniz... - Yok öyle bir şey! - Peki işin aslı neydi?
- Ben bir kadın olarak o fotoğrafın Emine Hanım'ı rahatsız edeceğini düşünerek bir ricada bulundum. Bunu yaparlar ya da yapmazlar, o kendilerinin bileceği iştir.

- Sizi tedirgin eden daha çok Emine Hanım'ın mı, yoksa Tayyip Bey'in mi rahatsız olacağı ihtimali miydi?
- Orada bir anne, bir eş söz konusu. Bunun siyasi istismarı da çok rahat yapılabilirdi. Hassas düşünen çevreler içinde de, siyasi çevreler de de.

- Nasıl bir fotoğraftı bu, yanağından mı öpmüştü Emine Erdoğan'ı?
- Öpmemişti aslında, Yunanistan Başbakanı gayri ihtiyari kendisine uzanınca, o da geri çekilmişti. Ama öyle bir hale getirildi ki bu... Örneğin 30 yıl önce de bir gezi sırasında, Bülent Ecevit'i öperken Bulgar ya da Romen bir dansçının fotoğrafı çekilmişti. Rahşan Hanım telefon edip yayınlanmamasını istemiş, kimse yayınlanmadı.