BIST 9.662
DOLAR 35,22
EURO 36,74
ALTIN 2.963,71
HABER /  GÜNCEL

Bedava bilette neler var neler?

1990'lı yılların sonunda maç biletlerini kulüplerin basması ile işler çığrından çıktı. Bedava biletler rant kapısı oldu. Futbol terürünün alt yapısı işte böyle oluşturuldu.

Abone ol

Ayrıcalıklı taraftar yöneticiyi de futbolcuyu da korkutur. Aziz Yıldırım çok uğraştı bunlarla. Parayı kesti, bedava bileti kesti. Ancak başaramadı. İki maç 'Bizleri satanı, biz de satarız!' diye bağırdılar, çark etti. Futbolcular bile bunlardan çekinir. Bunların toplantılarına, yemeklerine katılır. Ortega bile ayaklarına gitti 90'lı yılların başı... 10 yıllık bir depolitizasyon sürecinin ardından gençliğin futbola olan ilgisi artıyor... Stadyumlar Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü'nün kontrolünde. Maç biletleri devlet tarafından anlaşmalı matbaalara bastırılıyor, kulüplere zabıt karşılığı teslim ediliyor. Tribünlerde taraftar grupları o yıllarda yavaş yavaş oluşmaya başlamış. Bedava bilet talepleri o dönemde de var. Ancak dağıtılan bilet sayısı 100-200 civarında... Taraftarla futbol şube sorumlusu muhatap oluyor. Örneğin Beşiktaş'ta o dönemin futbol şube sorumlusu İhsan Kalkavan bir anda taraftarın sevgilisi oluyor. Galatasaray'da önce Ergun Gürsoy'a, sonra Yurdeşen Karahasan'a taraftar tapıyor adeta. Fenerbahçe tribünleri "Ali Şen Başkan" tezahüratlarıyla inliyor... Her maç en az iki koçan bilet dağıtıyor yöneticiler... Ancak parasıyla... Kulübe tıkır tıkır bedelini ödüyor. Bedava biletleri alanlar karşılığını veriyor Allah için. Hem tribünleri ateşliyor hem de yöneticiler lehine tezahüratı esirgemiyor. Ancak ne veren ne alan nasıl bir canavar yarattıklarının farkında değil o an için... Yaratılan ayrıcalıklı taraftarın talepleri her geçen gün artıyor. Deplasmana kaldırılan otobüsler, özel istekler derken yöneticilerin ceplerinden çıkan para ciddi boyutlara ulaşıyor. İmdada 90'ların sonunda stadyumların kulüpler tarafından kiralanması yetişiyor. Maç biletleri artık kulüpler tarafından bastırılıp satılacaktır... Amigoya para vermedim diye dayak yiyordum Aziz Yıldırım döneminde çalışmış bir Fenerbahçeli yöneticiyle konuşuyorum: "Göreve başladığımızda, binlerce bilet talebinde bulunan bir taraftar topluluğuyla karşılaştık. Aziz Bey 1 oy farkla başkan seçilmişti. Ali Şen döneminde bu gruplar bir takım imtiyazlara alıştırılmışlardı. Yönetim kurulundan Kenan Şişik arkadaşımız stattan sorumluydu. Ancak onu bile bu işlere karıştırmadı. Başkanlık koltuğuna oturduğundan beri tribün liderleri ve taraftar gruplarıyla ilişkilerini, yanından ayırmadığı yakın bir dostunun da yardımıyla bizzat kendisi götürdü. Amigolara dağıtılan biletler hep ekstra basılan numarasız biletlerdir. Bunların geliri kayıtlarda gözükmez. Biletleri Fenerbahçe kulübü binasında biz basıyorduk." Şaşırıyorum, "Kulübün matbaası mı vardı?" diye soruyorum. Kapasitenin üzerinde "Küçük, avuç içi gibi biletler vardı o dönemde. Üzerinde seri numarası oluyordu, ancak maliye damgası yoktu. KDV bir dertti. Gelir vergisi başka bir dert. Sadece bedava dağıtılan bu biletleri değil, normal satışa çıkarılan biletlerden de kayıt dışı bastığımız oluyordu. Her zaman stat kapasitesinin üzerinde basılırdı biletler." Basılan ve tribün liderlerine dağıtılan bu kayıt dışı biletlerin akıbetini soruyorum. "Fazla basılan biletlerin bir kısmı, bir şekilde karaborsaya gidiyor. Bundan da bu çocuklar nemalanıyorlar" cevabını alıyorum. "Kim bunlar?" diye soruyorum, "Sefa, Yücel, bildiğimiz çocuklar..." diye anlatmaya devam ediyor: "Yurt dışındaki maçlara da davet edilir bu çocuklar. Örneğin Davut Dişli arkadaşımız bu çocuklarla yakın ilişki içindedir. Böylece güç kazanıyorlar. Koca bir topluluğu idare ediyor, yönlendiriyorlar. Başkan Aziz Yıldırım zaman zaman bunları kulüpten uzaklaştırmaya çalıştı. Benim yöneticiliğim döneminde de, daha sonra da çok uğraştı bu işlerle. Parayı kesti, bedava bileti kesti. Ancak başaramadı. Aleyhine bağırırlar diye korktu. İki maç 'Bizleri satanı, biz de satarız!' diye bağırdılar, Başkan çark etti. Futbolcular da bunlardan çekinir. Bunların iftar yemeklerine katılır, basına poz verirler. Ortega bile bunların ayağına gitti. Bunlara ters düşersen maç öncesi seni tribünlere çağırmazlar. İyi de oynasan yuhlarlar..." "Yöneticiyken sen nasıl geçiniyordun?" diye soruyorum: "Bunlarla iyi geçinmezsen çok ciddi problemler yaşarsın. Bir deplasmanda istedikleri bir parayı vermedim diye, benim üzerime yürüdüler. Mecburen çıkarıp verdim" cevabını alıyorum. Şen'le de Yıldırım'la da görüşür binin üzerinde bilet alırdım Fenerbahçelilerin "Reis" diye hitap ettikleri tribün lideri Sefa'ya soruyorum. Eski yöneticinin anlattığı ilişkileri doğruluyor: "Önce Ali Şen, ardından Aziz Yıldırım'la bizzat görüşüyor muydun?" diye soruyorum, görüştüğünü, her ikisinin de çok sevdiği kişiler olduğunu belirtiyor. Maç başına kaç bilet aldığını soruyorum, tam rakam veremiyor, binin üzerinde olduğunu söylüyor... Mesleğini soruyorum. "Mütevazı bir yaşamım var. Bir arkadaşımla ortak manav dükkanı işletiyoruz" cevabını veriyor. Ancak 5 yıldır Fenerbahçe'nin Avrupa'da oynadığı her karşılaşmaya gittiğini de saklamıyor. Manchester'a da, Lyon'a da, Prag'a da gitmiş. Turnike gözlemcisi Ö.A anlatıyor Polis karaborsadan 50 bilet ele geçirirse atmaz, kendi satar Amigolar için kulüp-takım ne demektir bilir misiniz? Amigolar için kulüp, bedava bilet demektir. Bir amigo 500 tane bilet alıyorsa bunun en fazla 100-150 tanesini dağıtır. Gerisini de adamları aracılığıyla karaborsada satar. Maç sonunda amigomuzun cebine milyarlar girer. Amigolar için kulüp, koruma - kollanma demektir. Nüfuslu kişiler sayesinde bunlara hiçbir şey olmaz. Ben İstanbul Haznedar'da oturuyorum. Semtimiz amigolarıyla ünlüdür. Nasıl Vefa bozasıyla, Alibeyköy mısırıyla ünlüyse, Haznedar da amigolarıyla ünlüdür. Burada Galatasaray ve Fenerbahçe'nin tribün çocukları vardır. Ben bunların içindeyim, hepsinin ciğerini bilirim. İki maç bedava bilet alamasınlar, bunların ne Fenerliliği kalır, ne CimBomluğu ne de Çarşı'sı... Bıçağın ucu görünsün yeter! Yok biz karşılıksız sevdik, ölümüne sevdik, bu palavralara inanmayın. Statlarda polis de, güvenlik görevlileri de bunları tanır. Polis özellikle kalabalıkta karambol yaratılan kapılardan içeri adam sokar. Bazen hatır için, bazen para alarak... Polis bir karaborsacıdan 50 tane bilet yakalarsa, bu bileti çöp yapmaz. Kendisi satar. Güvenlik görevlilerine bıçağın ucunu gösterdiler mi turnikeler ardına kadar açılır. Bir turnikeden 2 kişi de, 3 kişi de aynı anda geçer. GS'li bir kadın taraftar anlatıyor Reis denen lider tezahürat yapana tekme tokat girişti 1998 senesinden beri de kapalı tribünde kombineli olarak yer almaktayım. O kadar çok olay gördüm, duydum, yaşadım ki artık tribün lideri denilen kişilerin takım tutmadıklarına yüzde 100 inanıyorum. Bu adamlar sadece para için ordalar. Biz normal taraftarlar onlardan korkuyoruz çünkü uyuşturucu kullanan, gelecekten bir beklentisi olmayan, para için her şeyi yapabilirler biliyoruz. Size birkaç tane örnek vermek istiyorum Reis denilen kişinin nasıl biri olduğunu anlatmak için: Bir zamanlar Kadıköylü Aslanlar denilen bir grup vardı tribünde. Bu grup tribünde tek renk olmak adına, yüzlerce forma ve mont yaptırmıştı. Yüklü bir adedi de dağıtsın diye Reis'e bedava verildi. Reis o formaları para ile sattırdı! UEFA kupasını aldığımız sene ASY'de oynanan Fener maçında sırf bedava bilet alamadıkları için tribünlere pankart astırmadılar, tezahürat yapan taraftara davul tokmağı attılar, hatta tekme tokat giriştiler. Rantı tek elden sağlamak için gruplarını kurdular. Bu grubu sorgulayanları zorbalıkla tribünlere sokmadılar, pankart açanlardan para aldılar. Tuğrul YENİDEOĞAN/Vatan