BIST 9.637
DOLAR 34,57
EURO 36,27
ALTIN 2.969,91
HABER /  GÜNCEL

BBPnin Dink cinayetindeki rolü ne?

Yazıcıoğlu, Dink'in Türklüğe hakaret ettiğine inanmıyor. Artık BBP lideri ile fotoğraf çektirenler ne sözü veriyor?

Abone ol

Muhsin Yazıcıoğlu ile yaptığımız söyleşinin 1. bölümü, Türkiye’de siyasetin dış merkezli yapılar tarafından kurgulandığını anlatarak bitiyordu. Yazıcıoğlu bu olguyu vurgularken üzüntü duyduğunu da saklamıyordu. Bugün kaldığımız yerden devam ediyoruz. Bu “dış merkez” hakkında derinleşerek ilerliyoruz.

-Bu siyasi kurgulamayı kim yapıyor?
Merkez gibi bir şey var mı?

Bir milliyetçi olarak çok ağırıma gidiyor; ama Türkiye’nin iktidarlarının biraz dışarıda kurgulandığı ve içeride de uygulamaya sokulduğu kanaatindeyim. Maalesef dış odakların içerideki etkileri çok fazla ve bir takım dış projeler, konjonktürel olarak dış sorunlar içerideki siyaseti belirleyecek duruma geliyor.

-Somut örnekleriniz var mı?

PKK’nın siyasallaştırılma sürecine sokulması, Kuzey Irak’ta Barzani, Talabani’nin rahatlatılması ve bunun için PKK’nın siyasallaştırılma sürecine sokulması gerekiyordu. Bunun içinde Apo’nun Suriye’den çıkıp, dolaştırılıp Türkiye’nin kucağına verildiğini düşünüyorum. O dönemde bu sürecin tansiyonunu düşürebilecek bir iktidara ihtiyaç vardı. Milliyetçi sağ, milliyetçi sol iktidarı bunun üzerine kurgulandı. Onlar görevini bitirir bitirmez, daha bir buçuk yıl varken yeniden seçimlere gidildi. Afganistan ve Irak’a küresel güçlerin, diktatör ABD’nin müdahalesi sırasında Türkiye’de minaremiz süngümüz, camiiler kışlamız, kubbeler miğferimiz, müminler askerimiz diyen, dediği için hapse giren bir başbakan lazımdı. Camiiler coni kışlası olurken, Türkiye bu sayede daha az refleks gösterdi. Bu sayede geniş halk kesimi, iktidarımızda böyle bir başbakan var. Onun olduğu dönemde tepki göstermek doğru değil diye düşündürdü. Merkez biraz dışarıyla bağlantılı olarak var diyebilirim.

ABD'NİN İSTEDİĞİ İMTİYAZ

-Sizin, Danıştay saldırısından sonra olağanüstü bir Amerika yorumunuz var. Sabah Gazetesi’nde çıktı. ‘Amerika at pazarlığından hiç hazzetmez, AK Parti basiretsiz, köksüz bir parti olduğu için bunları seçtiler. Bunlar da cesaret alarak Amerika ile at pazarlığına giriştiler ve Amerika bundan hiç hazzetmez’ dediniz. Amerika’nın bölgedeki ve ülkemizdeki rolü ve vizyonu konusunda neler söyleyebilirsiniz?

“Lozan Anlaşması’nda Amerika bir madde koyduruyor. Sivas’dan Ergani ve Batman’a doğru. Demiryolunun sağlı sollu 100 kilometresini imtiyaz alanı olarak istiyor. Bu metin geldiğinde Atatürk çarpıyı koyup, çizip atıyor olmaz diyor. O dönemin en çok ihtiyacı olan madenlerinin bu alanda olduğu ortaya çıktı. Ergani, krom madeni, Divriği’de demir-çelik, aşağıda ferro-krom madeni, oradan aşağıda bakır ve petrol. Ondan sonra Amerika Lozan’ı imzalamadı. Hala Amerika tarafından Lozan kabul edilmiş değildir. Maalesef Türkiye, Amerika’ya çok bağımlı hale getirilmiştir.

                ABD'YE GİDENE AŞAĞILIK BAKIŞ
“Bizim bir devlet adamımız Amerika’ya giderken, gazetelerde yazılanlara bakalım. Çok aşağılık bir bakış açısı var. Türkiye’nin Başbakanı’nın Amerika’ya gittiği zamanki göreceği ilgi, yerinde kalıp kalamayacağının göstergesi oluyor. Bir askerin Amerika’ya gittiği zaman gördüğü ilgiye göre onun ileride Genelkurmay Başkanı olup olmayacağı değerlendiriliyor. Bunlar, büyük ölçüde doğru çıkıyor. İlla doğru olması şart değil. Konuşulması bile çok acı veriyor. Kabul edilemez bir şey. 

-Bağımsız bir devlet değil miyiz?

“Bağımsız olmasına bağımsızız ama şimdi yeni bir kavram ortaya attılar. Tam bağımsızlık yoktur, karşılıklı bağımlılık vardır diyorlar. Eğer Gazi Mustafa Kemal ve arkadaşları meseleye böyle yaklaşsalardı İstiklal Harbi diye bir şey olmazdı. O zamanda manda ve himayeye girmek isteyenler vardı. Başka çaremiz yoktur, bir mandaya, himayeye girelim düşüncesinde olanlar vardı. Erzurum Kongresi’nde gündeme gelmiştir. Bursa delegesi himayeye razı olalım, olanağımız yok, askere giydirecek kıyafet, bot yok, bu şartlarda nasıl savaş yapacağız diyordu. Delege olarak oraya gelmiş olduğuna göre ben onun vatansever olduğunu da düşünüyorum. Ama bunun karşısında delege Niyazi Bey, boyun mu eğeceğiz beyler? Hayır diyor. Son neferimize ve nefesimiz kadar ülkemizi savunacağız diyordu. Neredeyse şimdi bu İstiklal Harbi’ni vermiş olanları suçlayacağız. Neden savaşıp bu kadar şehit verdiniz diye…

AMERİKA İLE ASKER ARKADAŞIYIZ, AMA…

-Eskiden Amerika’ya karşı çıkan hiçbir sağ parti yoktu. Şimdi böyle bir yere geldik. Bu değişim nasıl oldu?

“Biz asker arkadaşlığına çok önem veren bir milletiz. Amerika’yla da bir dönem asker arkadaşlığı yapıp Kore’ye gitmişiz. Biz asker arkadaşlarımıza da her şeyimizi emanet ederiz. Türkiye’de duygusal olarak her şeyini emanet etmiş. Ama asker arkadaşımız eve girince eli rahat durmadı. Maalesef Türk milletinin bu samimiyetine karşılık, Amerika hiçbir zaman güven verici olmadı!

-Siz bunu ne zaman anladınız?

“Ben lise öğrencisiyken, ne Amerika, ne Rusya, ne Çin, her şey Türklük için diye bağıran bir gençtim. Türk milletinin hayatında önemli bir yeri vardır Çin’in… Belki Türkiye’de birçokları Çin ne anlama geliyor anlamıyorlardı; ama bizim Doğu Türkistan sorunumuz var. Binlerce soydaşımız Himalayalar’dan eriyerek Anadolu’ya ulaşabildiler. Büyük zulüm gördüler. Göç dalgaları oldu. Atom denemeleri bizim soydaşlarımızın olduğu bölgelerde yapıldı. Hala onların kalıntıları var. Ondan dolayı Çin’i de kattık içine. Hem de sol kesimin kendi içindeki fraksiyon çatışmalarından da kaynaklanıyordu. Sol kesim bize bu yönden bakmadı. Biz hücrelerde de bunları tartıştık zaman zaman. Kişi bilmediğinin düşmanıdır. Biz birbirimizi doğru anlayabildiğimiz zaman doğru yere oturtabiliriz. Ama sadece kavgalarda ne kadar yakın mesafeye girebiliyorsak, birbirimizi o kadar tanıyabildik.
AMERİKA’NIN TÜRKİYE’DEKİ DOST(!)PARTİSİ
Söyleşinin tam burasında Muhsin Yazıcıoğlu’na eski bir CIA ajanı olan Philip Agee’nin “CIA Günlüğü” adlı kitabından bir bölüm okuyorum: “ Ordu dışı dolaylı savaş hareketleriyle yakın ilgisi olan bozguncu eylemlere ‘militan eylemler’ denir. O ülkede görev yapan CIA merkezi, izinli polis memurlarından ya da dost bir partinin militanlarından zorba ekipler kurarak veya destekleyerek komünistlerle, aşırı solcuların toplantılarını basar, gösterilerini engeller ve yıldırma yoluna gider!..”
Sonra da sorumu yöneltiyorum:
-Okuduğum metin size tanıdık geliyor mu?
“Sanki Türkiye’den bahsediyor gibi…!”

-Yazar ‘bunlar Ekvator’da yapıldı; ama herhangi bir üçüncü dünya ülkesine koyun oturur’ diyor.
“Evet çok ilginç gerçekten….” 

-1970’li yıllarda Türkiye’de Amerika’nın dost partisi hangi parti olabilir sizce?
(O zamana kadar yanımızda sessizce oturan Alperen Ocakları Genel Başkanı 1981 doğumlu Serkan Tüzün Başkan’dan önce söz alarak “Adalet Partisi olabilir” diyor. Yazıcıoğlu ise daha geniş ve samimi bir bakış açısıyla değerlendirmesini yapıyor.)

“Aslında dost olarak kabul edebileceği parti, en yakın olanı sağ bir siyasi parti olarak değerlendirilebilirdi. Ama komünizmle mücadele bir ortak payda olarak alındığı takdirde, milliyetçinin en yakın tehdit olarak gördüğü komünistlerdi, komünizmdi. Çünkü komünizm hem karakteri itibariyle başka ülkelerde ideolojiyi bir silah gibi kullanarak, işgal gücü olarak kullanıyordu, hem de somut olarak doğrudan Ardahan’ı, boğazları istiyordu. Buradan gelen tehdit karşısında bir vaziyet almış olan milliyetçilerin Amerika’nın Doğu Bloku’na karşı mücadelesinde partner olması tabii bir durumdu!..” 
 

-Neden?

“Belki çıkarlarının örtüşmüş olmasıdır! Ortak düşman konusunda hedef örtüşmesidir. Birisi varlığını korumak istiyor, öbürü de menfaatleri bakımından başka bir gücün yayılmasını engellemek istiyor. Bir milliyetçi, anti-emperyalist düşünmeyi ve milli bağımsızlıktan yana olmak, kendi hususiyetini korumak ve aktör olarak dünya siyasetinde yer almak ister.”

-Amerika ile hedef örtüşmesi ne zaman değişti?

Amerika’nın bölgesel operasyonlarını ne zaman somut hissedebiliyorsak, o zaman bizim tepkilerimiz de artmıştır. 12 Eylül’den hemen sonra Yunanistan’ın NATO’ya dönüşünün sağlanması, Türkiye’deki üslerin açılması, güneyimizde bir çekiç gücün konuşlanması sağlanmış ve arkasından o çekiç gücün kanatları altında PKK beslenmiş, güçlendirilmiş, Kuzey Irak’ta da yapay bir devletin alt yapısı oluşturulmuştur. Ben TBMM’de olduğum dönem içerisinde çekiç güce hiçbir zaman oy vermedik. Siyasi tavrımız o zaman da devam ediyordu.

TRABZON’DA NELER OLUYOR?

-Şimdi dönüyoruz Türkiye’ye… Trabzon’da olup bitenlerden haberiniz oldu mu? Oldu ise ne zaman oldu ve haberdar olduktan sonra ne yaptınız?

“Trabzon’da hassas bir ortamın oluştuğunu, bir takım provokasyonların yapılabileceğini çok önceden konuşuyorduk. Belliydi, açıktı… TAYAT’ın Trabzon’da bir şubesi yok. Kitle tabanı yok. Ayrıca TAYATlılar’ın orada savunacağı bir mahkûm da yok! Ama TAYAT gitti Trabzon’da eylem yaptı. Oradaki çarşı pazar karmakarışık oldu. Arşivlere bakacak olursanız, oraya ilk giden Muhsin Yazıcıoğlu’dur. Burada bir tahrik oldu, niye oldu diye araştırdım o zaman. Basınla birlikte gittim. Vatandaşa sordum nasıl bakıyorsunuz diye. Uzun bir süredir Trabzon üzerinde oyunlar oynanıyor.

-Son olaylarda ortaya çıkan çocuklar bu duyarlılığı mı temsil ediyor?

“Bu duyarlılığın oluştuğu alanda, gençlerin arasında istismara müsait kişiler bulunabilir. Yönlendirmek daha kolaydır. Zamanında Trabzon’da böyle bir duyarlı ortam oluştuğunu biliyoruz. Ancak tabii ki partimizin içinde ve çevresinde suç oluşumu meydana getirilmek istendiğine dair doğrudan bir bilgiye sahip olmadık. Bir bilgi sahibi olsaydık, ona göre tedbirimizi alırdık.

ERHAN TUNCEL ÖZELLİKLE POZ VERDİRİLDİ

-Hrant Dink cinayetinin azmettiricisi Erhan Tuncel’in sizinle aynı fotoğraf karesinde yer almasını nasıl açıklıyorsunuz?

TAYAT olayından sonra gittiğimde çarşıyı gezerken çekilmiş fotoğraftır onun birisi. Biri de parkta baskın toplantısı ya
PONTUS PROPAGANDASI
“Bazı televizyon programlarında özel gündemler oluşturuldu. Pontus konusunda… Yıllardır sürdürülen bir şey. Pontus diye bir şey var mıdır yok mudur? Yunanistan’a buradan götürülen, burs verilen, iş almak için götürülen çocukların olduğu, bölgedeki misyoner faaliyetlerini birçok televizyon gündeme taşıdı. Yunanistan Başbakanı Selanik’te konuşma yapıyor. ‘Sizler Pontus topraklarından koparılarak getirilmiş ve bir gün koparıldığınız topraklara dönmenin hayaliyle yaşayan vatandaşlarımızsınız’ diyor.

Tarihte hiçbir zaman var olmamış bir Pontus’u hayallerinde kurarak yaşatmaya, onunla ilgili bir gündem oluşturmaya çalışıyorlar. Yunanistan Başkanı’nın konuşmasından sonra dışarıdan birçok işadamı, misyoner, papazlarla bir araya gelip Trabzon’a gittiler. Trabzonlular bunların sahilden girişine tepki gösterdiler. Bunlar yıllar öncesinden başlamış oyunlar. Trabzonluları bu olaylar hep duyarlı hale getirdi. Terörle mücadelede şehit vermiş olan yerlerimizden biridir. Karadeniz yöresinin insanı, toprağına çok bağlı, vatansever, devletiyle kavgalı olmayan, dışarıya asker yollamış olan bir yöremiz.” 
 
pıyoruz. Herkes tabi dururken, bir kişi kalkmış poz veriyor. BBP duyarlı bir parti. Milli duyarlılığı, milli refleksleri yüksek olan bir parti. Biz sınırı şiddet olarak koyuyoruz. Bölge, ülke ve dünya meselelerine karşı duyarlı olacaklar, kesinlikle siyasi bilinçleri olacak. Hem milletimizin değerlerine karşı yapılan saldırılara anında tepki verebilecek bir milli şuur açıklığı olacak… Ancak bunu kanun çerçevesinde, şiddete başvurmadan yapacaklar. Biz gençliğe bunu diyoruz. Muhsin Yazıcıoğlu’nun bir kimliği var. 1970’li yılların kaos ve kavga döneminde var. İhtilallerden sonra var. Cezaevlerinde var. Bir mücadele geleneği içinden geliyor. Dolayısıyla provokasyonu bunun üzerinden yapmak kolay diye düşünmüş olabilir!

-Kim?

“Burada devlet örgüt gibi davranamaz!.. Devletin her faaliyeti yasal olmak zorunda. Bir partinin korunmasına ihtiyaç duyuyorsanız polis gönderirsiniz korur. Bilgi almak istiyorsanız Genel Başkanı’ndan, yetkili organlarından bilgi isterseniz, onlar bu bilgileri verir. Endişe duyarsanız, bildirirsiniz, o kendi tedbirini alır.

BBP'YE SOKULAN MUHBİRLER

-Yapılan nedir?

Yani bir siyasi partiye gizli muhbir yerleştirmek demokratik hukuk devletlerinde olacak şey değildir. Devlet gizli iş yapmaz! Yapmaması gerekiyor! Burada anlaşılıyor ki, devlet ya da devletin içindeki birileri muhbir kullanmış. Bu muhbir mi, operasyon elemanı mı o da belli değil. Şimdi bunu açığa çıkartmak benim işim değil. Bize zaman zaman böyle ihbarlar gelir.

-Nasıl ihbarlar?
“Partiye bir ‘elaman geldi’ diye bildirirler! Arkadaşlar halinden duruşundan şüphelenirler.”

-Kimin elemanı?
“Kimin olabilir?... MİT’in ya da Emniyet’in!”

-Böyle bir durumda ne yaparsınız?
“Herhangi bir kaygımız yok!.. Ancak bir şartla, provokasyon yapmayacaklar… Biz illegal örgüt değiliz. Açık hareketiz. Gelsin görsün. Provokasyona yönelik girişimlerini anlarsak, üyeliğini sileriz, partimize girişini yasaklarız. Trabzon’da bu anlamda benim bilgim dâhilinde bir kaygı iletilmemiştir. Sadece Erhan’la (Tuncel) ilgili olarak Trabzon’da bazı kaygılar duyulmuş ve bundan dolayı Elazığ’a sorulmuş, Elazığ’dan da iyi referans gelmemiş. Bu yüzden de kısmen mesafeli durulmuş…

-Erhan sizin yanınıza geldiğinde tanınıyor muydu?

“Tanınıyor, bilinen çocuk… Bir suça bulaşmış değil. Ben kaygılı birisi değilim. Ben kaygılı olmayınca kimse de kaygılı olmuyor. Çok rahatlıkla insanlar gelir fotoğraf çektirir. Son 15 gün içerisinde, Kırşehir, Kayseri, Antep, Trabzon, Erzurum, Kahramanmaraş ve Van’ı gezdim. Bunların içinde yüzlerce insan ikili, üçlü, tekli, gruplu fotoğraflar çektirdi benimle. Sadece bana mahsus değil… Belli şöhrete sahip insanlar için de geçerlidir. Bazıları için daha da önemlidir.

                FOTOĞRAF ÇEKTİRMEK ESPRİ OLDU
Mesela cadde ortasında ‘fotoğraf çektirebilir miyiz’ diyorlar. Evet yanıtını alınca da ‘Sabıkamın olmadığını belirtmek istiyorum’ diye olayın mizahını yapıyorlar. Bu olaydan sonra oluyor anlattığım. Bazıları da ‘İleride suç işlemeyeceğime söz veriyorum’ diyorlar.

-Eskiden Devlet-MHP-Ülkücüler arasında bir bağlantı vardı. Sonra araya mesafe girdi. Şimdi aradan 25 yıl geçti. Niçin hep Muhsin Yazıcıoğlu’nun partisinde böyle şeyler oluyor deniyordu. Siz çıkıp basına anlattınız. BBP yapmaz görüşünde olanlar çoğalıyordu ki, sizin İl Başkanı Yaşar Cihan çıktı, “Trabzon’da herkes Hrant Dink’in öldürüleceğini biliyordu” dedi.

Karadenizlileri iyi tanımak lazım. Alabildiğine saflar ve uyanıklar. Olabildiği kadar katipler ve olabildiği kadar da anlaşılmazlar. Böyle ilginç bir yapı var. Bunların hepsi güzel çocuklardı, yolda görünce gelir elimi öperlerdi diyor. Onlara da yardımcı olmak istiyorum diyor. Bütün samimiyetiyle olup biteni anlatıyor. Daha ötesini bilmek gibi bir ihtimali de yok. Orada demek istediği şu; aradan geçen zamanı kafasında sarıyor. Kendisi bildiğinden değil, polis rapor vermiş, burada bizim çocuklar birini parkta gezerken görmüş, diğerini arabadan inerken görmüş diyor. Bir olay geçtikten sonra herkes geçmişe dair hatırlarını anlatmaya çalışıyor. Karadenizlilerin konuşma dilinde ‘mişli geçmiş’ yoktur. Tarihi olayı bile ‘Alparslan ordusunu kurdu. Romen Diyojen’i yakaladı. Sonra ona sordu…’ diye anlatıyorlar. Ben de ‘Sen neredeydin o zaman?’ diyorum. ‘Benim ne işim var?’ diyor. Ama anlatırken “mişli geçmiş” kullanmazlar. Her şeyi bugün gibi anlatır. Karadenizli bunu anlatırken bütün ortalık karıştı.

HRANT DİNK CİNAYETİ

-Trabzon’da olanları herkes biliyormuş diyeceğine, ‘biliyordu’ diyor öyle mi?

“Tabii, öyle diyor… BBP’nin kurumsal kimlik olarak böyle bir cinayetin içinde yer alması mümkün değildir. İçinde olması mümkün değildir, olmasının da bir faydası yoktur. Böyle bir cinayeti bilerek suskun kalması düşünülemez. Ancak BBP’nin burada mağdur edildiğini söylemek mümkündür.”

             DİNK CİNAYETİ ÇOK PROFESYONEL

Bu bir operasyondur. Türkiye’ye ve BBP’ye karşı yapılmış operasyondur. BBP’yi, içine çekerek, zeminini kullanarak yapılmış bir operasyondur. Bununla da hem Türkiye’ye hem de Türk milliyetçiliğine karşı bir yapılmış bir operasyondur. Hem Türkiye hem de Türk milliyetçisi zarar görmüştür. Şuurlu bir milliyetçi böyle bir cinayetin işlenmesine rıza gösteremez, yanında yer alamaz. Çünkü bir işin kim tarafından yapıldığını anlamak için, ne için yapıldığına bakmak lazım. Burada Ermeni Diasporası’nın işine yaramıştır. Barzani’nin işine yaramıştır. Tam o dönemde Türkiye Kerkük meselesini gündeme almıştır ve içe dönmüştür. PKK’nın işine yaramıştır. Çünkü o cenazenin üzerinden Türkiye’de yeni bir tartışmalar başlatılmıştır. “Hepimiz Hrant’ız, hepimiz Ermeniyiz” sloganıyla Türkiye’de yeni ve güçlü bir milliyetçi dalga yükselmiştir. Karşı bir tepkiyi doğurmuştur. Türkiye’de devletin bütün kurumları bu vesileyle işin içine çekilmiş ve yıpratılmıştır. Devlet uluslararası arenada zarar görmüştür. Milliyetçilik bir suç kaynağı gibi muamele görmüş ve rencide edilmiştir. Bütün bunların böyle tecelli edeceğini her şuurlu insan bilir. Bir, Danimarka’da Peygamber Efendimize yapılan hakaret yarışmalarıyla başlayan, sonra Papa’nın gelişiyle sürdürülen tartışmalar, Türklük değerlerine ve tarihine yönelik açık hakaretler, bütün bunların oluşturduğu bir hassasiyet var. Bununla birlikte tahrik olarak, üç beş tane gencin bir araya gelerek yaptığı bir eylem olarak değerlendirmek mümkündür. Asla tasvif etmek anlamında görmüyorum. Böyle tahrik sonucu olarak işlenmiş bir cinayet olma sebebi vardır; ama bu birincisi.” 
 

-Bu kadar basit olabilir mi?

“Hayır, bence iş bu kadar masumane değildir! Bu hassas ortamı kullanarak, amatör görüntü içerisinde çok profesyonelce yapılmış bir operasyondur. Bu ikincisi bana göre daha doğru. Bunu doğrulayan şey de, olayın şekli, yapısı ve sonuçlarına bakarak bunu çıkarabiliriz. 17 yaşındaki genç İstanbul gibi karmaşık bir şehre gelecek, bir cinayet işleyecek, hiç kimseye yakalanmadan, elinde silahını bırakmadan, başındaki beresini atmadan 32 saat dolaşacak, sonra da ana adresine doğru giderken yolun yarısında indirilecek ve arkasında emniyet gidecek fotoğrafları dışarılara yansıtılacak…”

HRANT DİNK YAŞATILMALIYDI

-Bunlar olağan mı?
“Bunları tabii şeyler olarak görmüyorum. Tam tersine profesyonel bir elin olduğunu gösteren işaretler. Ve bu el maharetle, kâğıtları birbirine çok karıştırmıştır. Sonra emniyette yapılan her konuşma anında dışarı çıkmıştır. Ceza muhakemeleri kanunumuzun 285. maddesine göre soruşturmanın gizliliği esastır ve soruşturma yapılmadan bunun gizliliğinin ihlali suçtur ve yayın yoluyla yapılması iki katı suçtur. Ama şu ana kadar bunları yapanların hiçbirisi hakkında suç duyurusunda bulunulmamıştır. Zanlı ve ilgili olanlardan daha önce basına yansımıştır. Hatta belli fotoğraf kareleri

    DİNK'İN AİLESİ
Cinayetin birinci mağdurları da hiç şüphesiz Hrant Dink’in karısı ve çocuklarıdır. Aile en baştadır. Ben açık söylüyorum, Hrant Dink’in tasvip etmediğim fikirleri olabilir. Ama
fikirlerine katılmasak da, o yaşamalı ve yaşatılmalıydı.

Yaşatılması zorunluluk haline gelmiş bir insan olarak algılanabilir, demek istediğim bu değil. Türkiye Cumhuriyeti’nin güvencesi altında olan bir vatandaşımız. Açıkça gazetede vasiyetini yazmıştır. Bu kadar ilan etmiş, söylemiş, bütün bunlara rağmen korunamamışsa, burada bir zafiyet var!..” 
 

nin etrafında dört yıl önceki olaylar ve konuşulanlar birbirine karıştırılmıştır.

DİNK TÜRKLÜĞÜ AŞAĞILAMADI


-Hrant Dink’in mahkum olduğu yazısını okudunuz mu?

“Bizim entelektüel birikimi yüksek olan bir ağabeyimiz var. Nevzat Köseoğlu. Bir gün konuşurken, o Hrant Dink’in yazısında Türklüğe hakaret yapılmadığı kanaatinde olduğunu söyledi. Bu yazıyı farklı yorumlayanlar oldu. Her iki şekilde de anlaşılabilecek bir yazı. Her düzeyde doğru anlaşılabilmesi mümkün değil. Bütün bunları rağmen elbette yaşatılmalıydı. Bu iktidarın sorumluluğunda olan bir husus. Rapor gitmiş, herkes görmüş. Herkes dediğimiz yetkili olanlar. Bu sorumluluğu taşıyanların ihmali söz konusudur.”

-Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

“Bu kadar yeterli sanırım. Sözlerimin yeni yanlış anlaşılmalara neden olmayacak biçimde kesilerek, özetlenerek yayınlanmayacağına inanıyorum. Şahsınızda İnternethabere teşekkür ediyorum. //