Hüseyin Alkan'ın aktardığına göre 'CHP'ye İstanbul'da en büyük destek, emeklilerden, işsizler, taşeron işçiler ve kadınlardan.'
Abone olHüseyin Alkan, İstanbul
Aslında bu başlığı sırf “apolitik bir şeyler yazıyor” eleştirilerinden kurtulmak için attım.
Bu yazıda izdüşüm yok. Bu başlıkta karar kılmadan önce “CHP mitinginin düşündürdükleri” diyecektim ama sonradan, insan olmuş bitmiş bir mitingden sonra niye düşünür diye düşündüm.
Günlerdir sokaklarda insanlara seçimlerde kime oy vereceklerini soruyorum. Kamuoyu yoklamaları gerçekçiyse mikrofon uzattığım her iki-iki buçuk kişiden birinin AKP'li, üç kişiden birinin CHP'li 6–7 kişiden birinin MHP'li olması gerekiyor.
Ama benim dolaştığım yerlerde ya AKP yüzde 95 oy alıyor ya da BDP'nin desteklediği bağımsız adaylar tek başına iktidar oluyor. Ben de belki biraz CHP'li bulurum umuduyla partinin Kazlıçeşme'deki mitingine gittim; Parti yetkililerin dediği doğruysa bir milyon CHP'li birden buldum.
Miting için erken saatlerde yola çıkmama rağmen bazı caddeler kapatıldığı için ucu ucuna yetiştim. Taksiden indim. Belediye otobüsüne bindim. Göğüs hastalıkları hastanesinin yakınlarında Sultan Gazi 49 nolu CHP otobüsünü görünce, üzerime iftarını yolda açan insan rahatlığı çöktü. 49 nolu aracın şoförü, miting heyecanıyla yeri göğü inleten kornasına her basışında uykusundan can havliyle havaya fırlayan yolcuların hayır duasını alıyordu.
Birazdan otobüsten indim. Benim göremediğim ama Kılıçdaroğlu'nun sahnede görüp kalabalığa okuduğu pankartta “Erdoğan Güneş'i de sattı, yaz gelmedi” diye yazmasına rağmen hava çok sıcaktı. Kalabalıkla birlikte miting alanına ilerlemeye başladım. Arkamdan iki genç sınavdan önce bildiklerini birbirlerine anlatan öğrenci heyecanıyla AKP'ye veryansın ediyordu. Biri “Erdoğan'a peygamber gibi davranmaya başladılar.” diyor diğeri de “Soydular soğana çevirdiler ama hala AKP'ye oy veriyorlar” diye karşılık veriyordu.
Polis kontrolünden geçtikten sonra kalabalık iyice artmaya başladı. Binlerce, onbinlerce insanla birlikte, anonsta meydanda neye göre soldan söz edilmediği için herhangi bir sola yöneldim ve inşaat kumlarından bir tepeye çıktım. Mikrofonumu çıkarıp aralarında benden şüphelenen işsiz gencin de bulunduğu dört kişilik bir kalabalığa yöneldim. Fişleme çalışması yapmadığıma ikna etmek için BBC kimliğimi gösterdim. Kendileriyle aramda şu tür bir konuşma geçti. (Fişlenme tartışmasından sonra adlarını sormaya korktum)
- Oyunuzu neden CHP'ye vereceksiniz?
1 numaralı kişi (30 yaşında, işçi): Daha iyi bir gelecek için. İşçiyim, beş yıldır zam alamıyoruz. Hakkımızı vermiyorlar.
2 numaralı kişi (40 yaşında, üç aydır işsiz bir deri işçisi): Atatürk'ü sevdiğim için, cumhuriyeti sevdiğim için. AK partiyi sevmediğim için.
- Neden sevmiyorsunuz?
- Görüyoruz. Kör olan görmez ancak. Biraz gazete okuyan her insan bilir yaptıklarını?
- Ne yapıyor?
- Kaç tane sayalım?
- Birkaç tane sayın.
- Özelleştirmeleri sayalım. Özelleştirmeden gelen 72 milyar doların nereye gittiğini sayalım. Bize yaptıkları fabrikaları sayalım. İşsizliği sayalım, yoksulluğu sayalım. Akrabalarını zengin ettiğini sayalım. Gemicikleri sayalım. Bunlar adil bir başbakanın yapacağı şeyler değil. Giresun'da fındık üretiyorduk. 20 kilo fındığın parasıyla arabayı fulleyip, kalan parayla yolda yemek yiyip İstanbul'a geliyorduk. Şimdi aynı şeyi 100 kilo fındık satarak yapabiliyorsunuz. Benim seksen kilo fındığımı kim çaldı?
- 3 numaralı kişi: (66 yaşında emekli öğretmen) : Benim en büyük sorunum rejim değişikliği başka bir şey değil. Rejim elden gidiyor, ekonomiyi düşünmüyorum bile hiç.
- Dördüncü kişi: (O konuşmadı)...
CHP'nin İstanbul adaylarından Aydın Ayaydın, İstanbul'da AKP'yle başa baş olduklarını, kendilerine en çok desteğin, emeklilerden, işsizler, taşeron işçiler ve kadınlardan geldiğini söylüyor. Mitingdeki hava da tam bunu yansıtıyor.
Kemal'in sakinliği, Recep'in öfkesi
Biz sohbet ederken, kalabalık daha da artıyor. Kılıçdaroğlu, iki saat gecikiyor. Ezan nedeniyle “Bir ıslık da sen çal” şarkısına ara veriliyor. Ve nihayet 13 Haziran'ın Başkanı diye anons edilen Kılıçdaroğlu sahneye çıkıyor:
CHP Başkanı sakin başlıyor. “Kemal'in sakinliği, Recep'in öfkesini yenecek.” diyor. Üç cümle sonra “Bugün Adana’da konuşmuş, sözde ben İsrail’i destekliyormuşum. Allah aşkına Büyük Ortadoğu Projesi’nin eşbaşkanı bu değil miydi? ABD'de büyük Yahudi ödülünü alan bu değil miydi? Şimdi nasıl kaplan kesiliyor. Dişlerini sökeceğim onun hiç merak etmeyin” diyerek taçlandırıyor sakinliğini. Kılıçdaroğlu daha sonra aile sigortası projesini anlatıyor, askerliğin süresinin kısaltılacağını, yoksulluğu kaldıracaklarını, çağdaş kölelik olarak nitelediği taşeron işçiliği bitireceklerini, Türkiye'yi baskılardan kurtaracaklarını söylüyor. 15–20 dakika sonra mitingin heyecanı bitiyor, Kılıçdaroğlu konuşması sürerken kalabalık dağılmaya başlıyor.
Çıkışta bir grup kadına yöneliyorum. Biraz önce konuştuğum ve hep bir ağızdan “Çocuklarımız yardım etmese aç kalırız” diyen emekliler gibi onlar da çocuklarının geleceği için CHP'ye oy vereceklerini söylüyor.
- Türkiye'nin aydınlığı için. Kocam, asgari ücretten emekli. Ben bir özel hastanede 11 yıl çalıştıktan sonra taşerona verdiler, atıldım. Şimdi ortada kaldım.
- İki çocuğumuz okulda okuyor. Kocam emekli. Ama bir nalburun yanında çalışıyor.
- Ben de aydınlık bir Türkiye için oyumu CHP'ye vereceğim.
- Türkiye karanlık mı?
- Evet, karanlık sayılır.
- Hangi açıdan karanlık?
- İşsizlik yoksulluk, öğrencilerin okul bitirip işsiz kalmaları.
- Peki, Kılıçdaroğlu nasıl bir lider. Sizce Gandi imajını hala koruyor mu?
- Evet koruyor.
- Zaman zaman Başbakan'a karşı tavrını sertleştiriyor. Siz kendisine ne tavsiye edersiniz. Daha da sertleşmeli mi yoksa üslubunu yumuşatmalı?
- O yumuşak konuşmasıyla zaten cevabını veriyor.
- Ama biraz önce 'Dişlerini sökeceğim onun' dedi.
- O da ona neler diyor ama.
Bir sürü yaşlı, genç, başörtülü, başörtüsüz, işçi, memur, “köy enstitülerini kapattılar bitti” diyen, demeyen, Doğulu, Batılı, yorgun, yoksul, makul insan gördüğüm miting alanını terk ediyorum.
Aynı meydanda yapılacak AKP mitinginden bildirmeye devam edeceğim.