BIST 9.407
DOLAR 34,42
EURO 36,42
ALTIN 2.841,82
HABER /  GÜNCEL

"Bazı Kürtler de Kızılelmacı oldu"

Kürt siyasetini değerlendiren eski parlamenter Haşim Haşimi'den kafa karaştırıcı bir kavram daha geldi. Haşimi'ye göre bazı Kürtler Kızılelmacılarla birlikte hareket etti.

Abone ol

TBMM’de iki dönem vekil olarak görev yapan Haşim Haşimi, Kürtlerin izlediği siyaseti Aksiyon’a anlattı. “DTP yeni ve değişen bir parti değildir. Bu da Kürtleri bir çıkmaza götürmektedir.” diyen Haşimi’ye göre, bazı Kürtler Kızıl Elmacılarla birlikte hareket ediyor, yürüyüşler tertipleyip gösteriler yaparak ortamın gerginleşmesine alet oluyor.

Haşim Haşimi, 1989-94 döneminde Cizre’de belediye başkanı olarak görev yaptı. Karışık dönemde yaptığı olumlu ve bütünleştirici açıklamalarıyla Türkiye’nin gündemine gelen Haşimi, mecliste iki dönem Diyarbakır milletvekili olarak görev yaptı. Şimdi, kurduğu ve “aktif faaliyete hazırlanıyoruz” dediği Toplum Sorunlarını Araştırma Vakfı (TOSAV) ile ilgileniyor. Vakıf, Kürt meselesinin yanı sıra, ekonomik sorunlar, başörtüsü gibi konularda çalışmalar yapıyor. Kürtler için avantajlı bir sürecin başladığını söyleyen Haşimi, yeni kurulan DTP’nin eskilerinden farklı olmadığını ve başarılı olamayacağını iddia ediyor.

-Etnik kimliğin öne çıkarıldığı Kürt siyasi hareketi neden destek bulamıyor?

Geçmişten beri yaşanan çatışmanın öne çıkardığı bir kesim var. Bu bağlamda, DEP, HADEP, ÖZDEP gibi siyasi partilerin siyasetteki çözümsüzlüğü görülmüyordu. Bu partiler siyaseten ve hukuken ne anlama geldiği pek belli olmayan çok değişik soyut görüşler ortaya koydu. Öcalan’ın yakalanmasıyla “demokratik cumhuriyet, özgür vatandaşlık, Türkiyelilik” gibi kavramların ne anlama geldiği henüz anlaşılmadan “konfederalizm” gündeme getirildi.

-Neden?

Bu Türkiye’deki siyasi dinamiklerden çok Kuzey Irak’taki gelişmelerle ilgilidir. Sonradan oluşan ‘Türkiye partisi’ söylemi ve tartışmaları da Türkiye’de egemen siyasetin zihniyetini paylaşma düzeyine indirgendi. Yani Türkiye partisi olmakla egemen zihniyete payanda olmak birbirine karıştırıldı. Bu siyasi gelenek, Kürt kimliğinin farklılığını bile ortaya koyamadı. Bu nedenle daha çok iki arada bir derede kalmış tavır söz konusu. Bu da tam bir siyasi iradesizliktir. Bu partiler “Barış ve demokrasi istiyoruz. Tecrit kaldırılsın. İnsan hakları” gibi genel geçer taleplerin dışında hiçbir siyaset üretmediler. “Türkiye tarihinde Kürt meselesi hangi çerçevede değerlendiriliyor? AB sürecinin Kürt meselesi üzerinde olumlu veya olumsuz etkileri nelerdir? Yeni gelişmelere bağlı olarak Ortadoğu’da Kürt meselesi hangi zeminlere oturtuluyor?” gibi soruların cevabını verebilmek önemlidir. Bu sorulara verilen genel geçer sloganvari cevaplar bir çözüm ve açılım getirmez.

-DTP yeni bir açılımla yola çıktıklarını söylüyor. Söyledikleri gibi DTP yeni bir parti mi?

Yeni bir parti olmadığı ortada. HEP, DEP, ÖZDEP, HADEP, DEHAP ve DTP birbirinin devamı. Mevcut süreçte yer alan birçok insan bu partide ya yer almadı ya da kerhen yer almak zorunda kaldı.

-Kim onlar?

Bu konuda isim vermek istemiyorum. Yani zorunlu bir oluşum var ortada. Türkiye’de önemli hadiselerin geliştiği, yeni açılımların olduğu bir döneme denk geldi. DEHAP’ın yeni süreci iyi okumadan yeni bir parti ile yola çıkması yanlış oldu. Ciddi gelişmeler oluyor ve hâlâ eskilerin devamı niteliğinde siyaset üretilmeye çalışılıyor. Bu yanlıştır ve çıkmazdır. Kürtleri bir çıkmaza götürmektedir. Bu anlamda DTP yeni ve değişen bir parti değildir. Farklı bir akıma da izin verilmiyor.

-Şerafettin Elçi gibi siyasetçiler bundan dolayı mı Kürtler üzerinde etkili olamıyor?

Bu Şerafettin Elçi veya Abdülmelik Fırat’tan kaynaklanan bir sonuç değil. Bir çizgide giden ve Kürtler üzerinde siyasi hakimiyet kuran bir anlayış var. Bunun içinde biraz örgüt adına ölen çocuklarına olan vefa duygusu biraz da zorunlu bir destek söz konusu. Ayrıca bu insanların partileri kapatıldı. Hem PKK buna muhalif hem de devlet. Sonuçta böyle bir durum ortaya çıktı. Hikmet Fidan cinayetini de unutmamak lazım. Bu da önemli bir realitedir.

-Bunu biraz açar mısınız?

Ortada çok şeyler dönüyor. Hem AB sürecini zedelemek hem de PKK’dan ayrılan ve ona karşı duran yeni grupların partileşme sürecini engellemek şeklinde de düşünülebilir. Bence Fidan cinayetinin sebepleri arasında AB süreci bağlamında Öcalan’ı unutturmamak da var. Kürtlere yönelik gelişmeler, etnik siyaset yürüten partilere bırakılmayacak kadar önemlidir. Tutarlı politikalar ve kalıcı çözümler şarttır. Bunu da hangi siyasi parti yaparsa yapsın o kadar önemli değildir.

-Siyasi partilerin Kürt meselesine yaklaşımlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bir bölgenin sosyal ve ekonomik dokusunun bozulmasına 30 binden fazla insanın canına mal olmasına rağmen siyasi partilerin hiçbiri Kürt meselesiyle yüzleşmek istemedi. Sorunun çözümüne yönelik bir perspektif ortaya koymadılar. Oysa tüm sorunlar siyasi iradeyle, dolayısıyla siyasi partilerle çözülür. Meseleyi hep başka kurumlara, askerlere havale ettiler. Asker sorunu askerce halleder, diğeri de başka türlü halleder. Dolayısıyla bugüne kadar siyasi partiler Kürt meselesiyle gerçek manada yüzleşmek istemedi. Kürt meselesine hep konjonktürel oy avcılığı şeklinde yaklaştılar.

-Başbakan Erdoğan “Kürt sorunu vardır” dedi...

‘Kürt sorunu’ vurgusu başlı başına bir açıklama. Cumhuriyet tarihi boyunca böyle bir tanımlamaya gidilmemişti. Ben AK Partili değilim ama kendimi doğru politikaya destek vermek durumunda hissediyorum. Bu noktadan sonra hükümetin geri adım atması kendisi için zararlı olur. Bu tartışma zemininin kirletilmesine müsaade etmemeli, oluşabilecek fiziki ve fikri saldırılara karşı da sağlam durmalı.

-Başbakanın bu açıklaması değişik kesimlerden büyük tepki aldı ama.

Hükümetin bu söylemine karşı ‘Kızılelmacılar’ denen kesim tarafından başlatılarak ve yayılarak bir tepki dalgası oluşturuldu. Ancak kimsenin tam olarak tarif edemediği bir grup bunlar. 28 Şubat taraftarlarını da içinde barındıran bu hareketlenmeler kitlesel saldırılara dönüştürüldü. Kürtler olarak neyi istediğimizi bilmeden bir şey ifade edemeyiz. Bazı Kürtler bu süreci doğru okumadı. Birtakım siyasi hamleleri oldu. Kızılelmacılarla birlikte hareket ettiler, yürüyüşler tertipleyip gösteriler yaparak ortamı gerdiler. Türklerle Kürtleri karşı karşıya getirecek açıklamalar oldu. Gerilim dolu siyasi bir süreç başlatıldı. Birtakım yürüyüşler yapılıyor, insanların otobüslere doldurulup oraya buraya götürülmesi gerilim oluşturuyor. Hadise artık Kürt-Türk kardeşliğini aşmıştır. Birisi ben Kürt’üm dediği zaman tepki görebilecek duruma gelmiştir. Başka yerde başka biri ben Türk’üm dediği zaman da durum aynı.

-Kürtlerin hamisi olarak ön plana çıkanların silahla siyaseti beraber yürütmesine ne diyorsunuz?

Bugün silah artık bir çözüm değil ve çözüm olmaz. PKK’nın da silah bırakması lazım. Hükümetin adım atması gerekir. DTP gerginliği tırmandıracak politikaları bırakmalı. Bir çözüm anlayışı lazım. Silahla çözüm görülüyorsa bu yanlıştır. Silahlı yöntemle çözüme kavuşmuş bir hareket yoktur. Çatışma süreci Kürtlere bir şey getirmez. Dünya kamuoyu teröre artık tümüyle kapalıyken böyle bir çaba sonuca ulaşmaz.

-Peki, AB bir çözüm kapısı mıdır?

Bu konuyu Avrupa’ya havale etmeyelim. Bu kendi meselemizdir. Birçok Avrupa ülkesinin Kürtlere bakış açısı farklıdır. Mutabakata vardığı bir şey yok. Hiçbir zaman Avrupa’nın kalbinde siyasi olarak Kürtler, Ermeni meselesinin önüne geçmedi. Bu sorun kaldı ki Avrupa’da üretilmedi, kendi sorunumuz. İleride şöyle bir handikap da doğabilir; Avrupa eğer Kürt meselesine çözüm getirirse o zaman Kürtler teşekkürü kendi devleti yerine başkasına eder. Onları yüceltir, onlara inanır.

KÜRTLER DEHAP’TAN ÇOK AK PARTİ’YE OY VERDİ

AK Parti çizgisinin son 20 yılda Doğu ve Güneydoğu’da aldığı oyun ortalaması hiçbir zaman yüzde 15’in altına düşmedi. MSP, Fazilet, RP ve AK Parti oyların yüzde 15’ini alıyor ve bu durum Kürt nüfusa bakıldığı zaman azımsanmayacak bir durumdur. DEHAP bu kadar oy alamadı. Hiçbir zaman diğer etnik Kürt partileri de bu kadar oya ulaşamadı, ulaşacaklarını da zannetmiyorum. AK Parti her kesimden oy almanın avantajını yaşıyor ve bu zamana kadar hiçbir siyasi parti bu şekilde oy alamadı. Türkiye’nin neredeyse her bölgesini ve kesimini temsil ediyor. Türkiye’de siyasi partiler hükümete girseler bile bu kadar dengeli oy alma durumuna sahip değildir.

Söyleşi: Haşim Söylemez
Kaynak: