Ali Bayramoğlu çok sıkıntılı. Sıkıntısının hedeni TRT programında şehit annesi ile arasında geçen diyalog. Bir de buna Milliyet yazarı Doğan Heper'in yazısı eklenince..
Abone olYeni Şafak yazarı Ali Bayramoğlu bugünlerde en çok konuşulan isimlerden. Başbakan Erdoğan ile görüşen aydınlar arasında yer alan yazar TRT programında şehit annesi Pakize Alp Akbaba ile tartışmıştı. Milliyet yazarı Doğan Heper'in Bayarmoğlu'nu hedef gösteren yazısı üzerine yazısını yazmak mecburiyetinde kaldı.
Yazı: Ali Bayramoğlu
Kaynak:
Bir konuda kendimi savunmam gerekiyor. Zira iş, kendi çapını aştı ve can sıkıcı olmaya başladı.
Milliyet yazarı Doğan Heper 18 Ağustos 2005 Perşembe günü "Bayramoğlu ve Anne" başlığı altında şunları yazıyordu:
"TRT TV'sindeki programda aydın gazeteci Ali Bayramoğlu bir şehit anasını azarladı. Bu davranış Bayramoğlu'na hiç yakışmadı. Başka türlü de anayı susturabilirdi. 'Sözlerini ezberleyip geldiğini' söyleyerek anayı küçümsemek istedi. Bu da doğru değildi. Yüreği yanan anne, profesyonel konuşmacılar karşısında bu kadar güzel konuşabilirdi..."
Bir başkası hakkında olsa, o televizyon programını seyretmeden sadece bu gazete notunu okumuş olsam, o kişiye kızardım, en azından ayıplardım...
Anne, şehit, yaralı bir yürek yan yana geldiği zaman, hatta sadece bunlardan biriyle temas ettiğimiz zaman, kültür ve terbiyemiz bize saygı göstermeyi söyler.
Anladığım kadarıyla Doğan Heper söz konusu programı seyretmemiş, muhtemelen birilerinden yorumlu olarak duymuş. Tartışma ya da konuşmanın tümünü dinlemiş olması halinde ve iyi niyetliyse, böyle bir yazı yazmazdı diye düşünüyorum.
Evet, Cumartesi gecesi TRT 1'de Avni Özgürel'in sunduğu bir programa Oral Çalışlar, Ahmet Hakan, Gencay Gürsoy ve Ömer Lütfi Mete'yle birlikte katıldım. Konu, Başbakan'la sivil heyetin yaptığı görüşme ve sonrasında ortaya çıkan gelişmelerdi. Bu çerçevede Kürt meselesinin ne durumda olduğu, nasıl çözüleceği de gündeme geldi.
Ne var ki, televizyon stüdyosuna ulaşan her katılımcı kendilerine daha önce söylenmemiş yeni katılımcıların, özellikle "şehit annelerin" varlığını öğrenince şaşırdı, hatta tedirgin oldu.
Tedirginliğin nedeni şuydu:
Canı yanan insanların yanında ve önünde, yani ateşin düştüğü yerde, o ateşin ne olduğunu, nasıl söndürüleceğini soğukkanlı bir şekilde tartışamazsınız. Cenaze evinde ne katillerin ıslahından, ne katlin sosyolojisinden, ne etki ve dip dalgalarından söz edilir. Bunu yaptığınız anda yanlış anlaşılır, tepki çekersiniz...
Avni Özgürel'in biraz reyting, biraz siyaset kaygısıyla yarattığı bu "fiili durum" beklenen sonucu verdi. Ve söz alan şehit annelerinden birisi ağır ithamlara başladı. Son gelişmeleri takip etmediğini, bir haftadır gazete ve televizyon izlemediğini söyledikten sonra, Başbakan'la görüşen bizlere ağır suçlamalar yöneltmeye başladı. "Neden Kürtlerle görüştüğümüz, neden genel af istediğimiz, neden Öcalan'ı savunduğumuz gibi soru ve ithamlarla..."
Bu duruma tepki verenlerden birisi de ben oldum.
Özgürel'e düzenlediği bu karşılaşmanın yanlış olduğunu; şehit annesine de, stüdyoda "Öcalan'ı savunan, PKK'ya terör örgütü demeyen, genel af isteyen, Kürtlerle görüşen kimsenin bulunmadığı" söyledim. Konuşmacı ısrar edince, bu durumda doğal olarak, "ezberlenmiş görüşleri tekrar ettiğini" ifade ettim. Kaldı ki, söz konusu şehit annesi bir grup adına birçok programa katılan, her yerde hemen hemen aynı sözleri ve ithamları tekrarlayan bir hanımdı.
Bu tepkiyi göstermeseydim, tepki bile değildi aslında, bu sözleri söylemeseydim, yapılan ithamları kabul eden biri durumuna düşerdim.
Karşımdaki insanın özen gösterilmesi gereken bir şehit annesi olması, beni ve arkadaşlarımın kişiliklerini ayak altına sermesi sonucunu doğurmaz, doğurmamalı...
Şehit annesini ne küçümsedim, ne aşağıladım, ne de Doğan Heper'in iddia ettiği gibi susturma çabası ve niyeti içinde oldum...
Kulaktan dolma bilgilerle ucuz nitelikli karamalar doğru değil.
Bunlar kulaktan kulağa tahrif edilerek fısıldanıyor, dilden dile dolaşıyor.
Aldığım sayısız küfür, tehdit, programı seyredenlerden değil, yorumlu bir şekilde işitenlerden geliyor.
Bir tanesi, hem de ismi, cismiyle kendisini ortaya koyan bir Sayıştay Denetçisi'nden geleni şöyle:
"Şehit anasını azarlamış küçümsemişsin. Ulan kahpe sen kimsin? Sen Kürt müsün? Sana ne Kürt sorunundan? Şecereni açıkla da bilelim. Senin gibi şerefsizler ancak daha fazla kan dökülmesine sebep olur bu ülkede. Ama unutma, kredini tüketme, fazla ileri gitme sadece seni değil yedi sülaleni kendi kanında boğarım. Sabrımızı taşırmayın ulan gavurum cariyeleri..."
Bilmem Doğan Heper ne yaptığının farkında mı ve bana bir özür borçlu mu?