Usta yazar Çetin Altan, yazarların en çok zorlandığı konulardan birinin de 'bayram yazısı' yazmak olduğunu anlattı. Altan, 22 yıl önce kaleme aldığı yazıyı köşesine taşıd
Abone olTürk basınının duayenlerinden biri olan Çetin Altan, bayram yazısı yazmanın zorluğunu anlattı. diyen usta yazar, 22 yıl önce kaleme aldığı bir 'bayram yazısı'nı köşesine taşıdı:
HERHALDE şimdiye kadar, günün anlam ve önemini belirten türden, birkaç düzine bayram yazısı yazmışımdır. İki düzine bayram yazısı yazmış bir gazete yazarının üçüncü düzineye başlarken eskilerden daha değişik bir şeyler yazması; kendi yapısal çerçevesinin ya üstüne çıkması, ya altında kalması demektir ki, bu da çok sayılar içinde maddenin doğasına aykırıdır.
"Çok sayılar içinde maddenin doğası" anlamadan ezberlenecek, fakülte kitaplarındakine benzer bir laftır... İnsan böyle bir cümleyi okurken:
- Yazar acaba ne demek istiyor, diye kafasını zorlamaya başlar. Sonra da avucuyla havayı şöyle bir okşayarak:
- Ne demek istiyorsa, istiyor; boş ver, deyip geçer.
***
Beş bin siyah, beş bin beyaz yuvarlağı bir torbanın içine doldurup, torbaya bakmadan beş yüz kez bir yuvarlak çekerseniz; siyah yuvarlaklarla beyaz yuvarlakları hemen hemen aynı sayıda çekersiniz... Diyelim iki yüz yirmi siyah, iki yüz otuz beyaz... Çok sayılar içinde maddenin doğası sizi belirli bir sınırla bağlar. Örneğin yarı yarıya değişik iki renkteki on bin yuvarlaktan beş yüz çekilişte, sadece on siyah ve dört yüz doksan beyaz çekemezsiniz.
***
Aynı konuyu yirmi kez yazdığınız zaman da, yirmi beşinciyi eskilerinden daha değişik yazamazsınız. O konunun daha da değişik yazılması, o konuyu sizden başka birinin yazmasıyla sağlanabilir ancak...
O yüzden de belirli bir alanda uzun süre denenmiş kişilerin aynı alanda çok daha değişik bir şeyler yapmalarının olasılığı - ne kadar niyetlenirlerse niyetlensinler - çok zayıftır...
Birinci evliliğinde tutarsızlıkları yüzünden başarılı olamamış biri, ikinci evliliğinde de tutarsızlıklarını sürdürecektir.
***
Bazen dış etkenlerdeki beklenmedik sürprizler, kişiyi de değişmiş gibi gösterebilir.
Bayramlardan birinde kurbanlar ayaklanarak sevaba girmek isteyenleri kesmiş, yahut dünyaya yabancı uzay gemileri inmişse; o bayramda yazılan yazı, daha önce yazılmış yüz tanesinden değişik olabilir. Buradaki değişiklik, bilinenlerle alışılmışları bir anda silip süpürmüş olan bir dış etkenin sonucudur. Her Kurban Bayramı'nda kurbanlar kendilerini kesmek isteyenleri boğazlarlar ve yabancı uzay gemileri dünyaya gelmeyi adet edinirlerse; bunları on kez yazmış bir kişi de, yine aynı şeyleri yazmaya başlar...
Bu tekdüzeliği kırmanın yöntemlerini aramak, insanı ister istemez ya "idea" felsefesine yaklaştırır, ya "dialektik bakışı" daha derinden algılamaya...
***
"İdea" felsefesi, ne kadar gerçeği bulmak için yırtınırsak yırtınalım, "öz gerçek"i yakalama olanağımız yoktur; "öz gerçek"e ancak "idea", "düşünce" ile yaklaşabiliriz, felsefesidir.
Örneğin, gözlerimizin yapısı başka türlü olsaydı; kırmızıyı yeşil, maviyi sarı, moru kahverengi görecektik belki de. Öyleyse gördüğümüz renklerin, bizim gözlerimizin yapısına bağlı olmayan "öz gerçek"i nedir, sorusu; "idea" felsefesinin sorduğu bir sorudur.
Böyle bir felsefe inancıyla tekdüzelikten kurtulma ve "öz gerçek" çevresinde durmadan değişik aranışlar yapma olanağı vardır ama, bu aranışlar da yine kişinin beyinsel yeteneğiyle bağımlıdır.
Dikiş makarası üstüne elli değişik benzetiş yapmak için bile, az buçuk dahi olmak gerekir.
***
"Çok sayılar içinde maddenin doğası"nı ise "idea" felsefesiyle bağdaştırmak hiç mi hiç kolay değildir. Yarı yarıya iki ayrı renkteki on bin yuvarlaktan, beş yüz çekilişte aşağı yukarı birbirine denk sayıda iki ayrı renk çekmenin, "öz gerçek"i nedir?
Her an tezle antitezin bir arada olduğu ilkesine dayanan, "dialektik bakış" daha kolay kapsar bu olguyu... Ve dialektik bakışı kökünden anlamak da, kendi kendini tekrar demek olan tekdüzelikten kurtarabilir insanı...
Bayram yazılarını dialektik bir bakışın içine oturtmak ve tekdüzeliği oradan kırmaya yönelmek, çok üst düzeyde bir yaratıcılık ister.
***
Durmadan dünyada birbirinin yerini alan insanların, sanki hiç değişmiyorlarmış gibi bayramları hep aynı biçimde kutlamaları, kaç kuşak sürebilir? Bu süreç çok uzarsa, orada toplumun donmuşluğu söz konusu olmaya başlar.
Toplumla birlikte bayramlar da değişiyorsa, bu değişim; "çok sayılar içinde maddenin doğası"na uygun olarak, aynı konuda kendi kendini aşamayacak olan bir yazarı da, dışarıdan etkiler ve yazılarını değiştirir.
***
Bayramlarınız her zaman daha değişik ve arandığınız mutluluklara doğru daha yaklaşmış olsun.
Büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öperim.
———————-
Not: 22 yıl önce yazılmış bir yazı... "Güneş"ten...
Yazı: Çetin Altan
Kaynak: