Ekrem Dumanlı, geçtiğimiz hafta yaşanan "Bayrağa yakanlar tepki yürüşlerini" ele aldı. Dumanlı, hadiseye medya açısından baktı. Çünkü bu, medyanın imtihanıydı.
Abone olZaman yazarı Ekrem Dumanlı, isimli yazısında, geçtiğimiz hafta yaşanan "bayrak yakanlara tepki olaylarına" medya açısından baktı.
Geçen hafta yaşanan bayrak hadisesi gösterdi ki Türkiye çok hassas dengeler üzerinde duran bir ülke. Malum, Mersin’de DEHAP ağırlıklı bir grup, Nevruz yürüyüşü yaparken çocuk yaşta birkaç densiz Türk bayrağını yakmaya yeltendi. Birkaç gün süren sessizlik, “Hadiseyi büyütmeyelim” mülahazasına dayanıyordu.
O yüzden Cumhurbaşkanlığı, hükümet, muhalefet sükût etmeyi tercih etti. Menfur olaydan iki gün sonra Genelkurmay Başkanlığı sert bir açıklama yapınca, peşi peşine demeçler verildi, kampanyalar yapıldı, gösteriler düzenlendi. Hal böyle olunca bayrak hadisesi Türkiye’nin en önemli gündemi haline geldi.
Hafta boyunca yaşananlara bakınca pek çok gerçek bir anda ortaya çıkıyor. Türkiye bütün yöreleriyle millî bir hassasiyeti derinden derine yaşıyor. Bu hassasiyet, bir yönüyle sevindirici; çünkü millet olma gerçeğini ancak sinir uçlarına dokunulduğunda anlamak mümkün. Bir yönüyle kaygı verici; çünkü ajan provokatörlerin cirit attığı bir ülkede her an, her şey yaşanabilir.
Olaylar büyümeden, ilgili kurum ve kuruluşlar -hukukî çerçeveyi aşmadan- hadiseye el koymalı. Yapılacak açıklamaların tansiyon düşürücü özellik taşıması kadar, eylem planının da makul ve sosyal tepkiyi yatıştırıcı mahiyette olması gerekir. Resmî kurumların sorumlu yaklaşımı ne kadar önemliyse, medyanın akl-ı selim esasına dayanarak kamuoyunu bilgilendirmesi o kadar da önemli.
Bu ülkede her olumsuzluktan kriz çıkarma sevdasına kapılmış zümreler olduğu muhakkak!
Siyasi çıkar temini gibi kötünün iyisi sayılabilecek bir emelden tutun, Türkiye’yi karıştırmak, rejim bunalımına sebep olmak, demokratik atılımların önüne geçmek; pek çok maksadın güdüldüğü ortada.
Türkiye psikolojik harbin tam göbeğinde kalmış bir ülke. Yalan haberler, genellikle iş kazası değil, bilinçli bir propagandanın parçası olarak yürütülüyor bu ülkede. Bilgi kirlenmesi had safhada. “Duyumlara göre” ya da “alınan bilgilere göre” gibi müphemiyetin en derin, bazen de en vahim senaryoları zaman zaman ülkenin psikolojisini bile bozuyor. Psikolojik harp taktikçilerinin arzusu da bu!
Önümüzdeki günlerde milletin yüreğini ağzına getirebilecek pek çok tahriklere rastlamak mümkün. Açık konuşmak şart; provokasyonların büyük çoğunluğu Avrupa Birliği sürecini baltalamak maksadını güdüyor. Provokatör için her yol mubah! Vakti gelince poşulara sarınır, vakti gelince cübbelere. Kâh millî duyguları tahrik eder, kâh dinî inançları. İnsan haklarını vesile eden de aynı zümredir; devletin gücünü ajite eden de. Miting yapan da aynı gruptur, mitingde polisi çileden çıkaran da...
Türk basını, dünyada örneğine az rastlanacak kadar tecrübelidir. Tahrik nedir, provokasyon nasıl yapılır, ajitasyon metotlarının can alıcı noktası neresidir vs. Türk basınının uzmanlık alanına girer. Türk basın tarihine pişmanlıklar tarihi de denebilir. Ceride-i Havadis’ten bugüne kadar yapılacak basit bir metin taraması bile pişmanlık kuşağının fay hatlarını yeterince resmedecektir...
Avrupa Birliği sürecindeki her ülke, “Ulus-devlet elden gidiyor mu?” endişesini yaşadı. Bu süreç içerisinde “millî bağımsızlık” her ülkede sorgulandı. Türkiye’de de bu endişeler yaşanacak, bu sorgulamalar yapılacak. Hatta yürüyüşler, konferanslar, açık oturumlar gerçekleştirilecek. Daha ötesi, bu süreci kesintiye uğratacak eylemler yapılacak! Bütün bu gelişmeler, sağduyu ile yapılırsa, Türkiye’nin menfaatleri göz önüne alınarak ortaya konursa, Türkiye’nin evrensel standartları yakalaması ve dünya devler liginde yer alması istenirse Türkiye, çağıyla daha rahat kucaklaşabilir. Ne var ki AB sürecini hedef alanlar arasında millî menfaatleri vesile kılmasına rağmen gerçekte millî amaç gütmeyenler var. Bazıları öteden beri istifade ede geldikleri ranttan vazgeçmek istemiyor, bazıları için amaç varsa yoksa hükümetin bir an önce yönetimden uzaklaştırılması. Bakmayın millî ve dinî söylemlerine. Dini de milleti de siyasete alet eder bunlar. En tehlikeli zümre için enflasyonun tek haneye düşmesinin önemi yok, ihracatta patlama yapılmasının önemi yok, döviz ve borsa piyasalarının belli bir ahengi yakalamasının önemi yok... Onlar, zaten istikrara düşman, bölgede Türkiye diye ağırlıklı bir devletin olmasına tahammülleri yok...
Kehanet değil. Azıcık toplumun nabzını tutan herkes görecektir ki Türkiye’yi karıştırmak isteyenler, bu necip milletin en asil duygularını tahrik etmeye çalışacak. Millî ve dinî temaları gündeme getirenlerin samimiyetlerine bakmak gerekiyor. İşin içinde şahsi çıkar, grup menfaati, siyasî beklenti gibi mide bulandırıcı şüpheler varsa; ve dahi, bu ülkenin istikrarı provokatörlerin yol açtığı bir öfkeye feda ediliyorsa, hadiseye daha dikkatli yaklaşmak şart!
Basının sorumluluğu işte tam bu noktada ortaya çıkıyor. Tehcirin 90. yıldönümü nedeniyle Ermeni meselesinin sık sık gündeme getirileceği şu günlerde basın, hem millî ve dinî duyarlılığı ortaya koyacak; hem de dengeli yaklaşımıyla sağduyunun sesi olma özelliğini ispatlayacak. Başka bir tabirle medya, bilgilendirme görevini, yorumlama zenginliğini iyi kullanacak; bunu yaparken masum kitleleri tahrik etmediği gibi, menhus zümrelerin kışkırtıcı senaryolarına da kapılmayacak...
YAZI:Ekrem DUMANLI
ZAMAN