BIST 9.640
DOLAR 34,64
EURO 36,60
ALTIN 2.936,65
HABER /  POLİTİKA

Baykalın Gülen yorumu

CHP lideri Deniz Baykal, Gülen'in Türkiye'ye dönme ihtimali ile ilgili soruya bakın nasıl cevap verdi?

Abone ol

Baykal, 1953 tarihli Yeni Meram gazetesinden Menderes'in sözlerini okuyor: Bağnazlığın her türü özgürlükçü anlayışımıza zarar verir. İnançlarımız dışında teşkilatlananların partimizde yeri yoktur... Sonra 2006'dan örnekler veriyor ve ekliyor: AKP'li belediyeler dini istismar eden yayınlar dağıtıyor. İl kongresinde harem-selamlık oturuluyor. Bunu savunan ilk ve tek Başbakan'dır Erdoğan...

• Gallup'un önceki gün (3 Mayıs) Wall Street Journal'da yayınlanan son verilerine göre Türkiye'de yaklaşık 9 milyon kişi (yüzde 12) Bin Latlin'in eylemlerini doğru buluyor. Bu rakam 2002'de yaklaşık 5 milyonmuş. Radikal İslam İran, Fas ve Türkiye'de hızla gelişiyormuş. Bunları söyleyen dünyanın en önemli araştırma kuruluşlarından biri olunca sormak gerekiyor: Sizce de Türkiye'de radikal İslam giderek tırmanıyor mu?
Evet, Türkiye'de 2002'den bu yana yeni iktidarın izlediği politikaları, uygulamaları, topluma verdiği mesajları, kadrolaşması çok kaygı verici. Böyle bir gidişatın olduğunu görmezden gelmek mümkün değil. Ve bu birbirinden kopuk değil. Yani sizin bahsettiğiniz gelişmeyle Türkiye'deki iktidarın tercihlerim bağımsız olarak alamayız. Üstelik kendilerini bu hükümetin de karşısına çıkmaya hazırlıyor olabilirler ama bu hep böyledir. Laik anlayışın dışına çıktığınız zaman önce 'ılımlı dindarlık' derler. Arkasından dincilik aşaması gelir. Onun arkasından da köktendincilik gelir. Bu konuda kapı bir kere açıldıktan sonra ılımlıdan en radikale kadar dönüşüm aşama aşama başlar. Ve her yönetim kadrosu bir sonrakine zemin hazırlar.

• Ama sanırım radikallerle AKP arasında organik bir ilişkiden söz etmiyorsunuz değil mi; doğal bir süreci anlatıyorsunuz?
Tabii, tabii. Hatta bu bilinçli bile değildir. Ama süreç hep böyle işler. Çünkü siz dinin siyaseti yönlendirmesini içinize bir kere dahi sindirdiğiniz anda artık bu tercihinizin tutsağı olursunuz. O nedenle bu araştırma sonucunu yadırgatıcı görmüyorum. Düşünün ki, Başbakan 30 yıl sonrasına randevu veriyor. "30 yıl sonra hepimiz aynı şeyi düşüneceğiz, bütün toplum aynı şeyi isteyeceğiz" diyor.

• 30 yıl sonra ne olacak?
Onu bilmiyorum ama şu gelişme önemli: Yabancılar genellikle Türkiye'ye baktıkları zaman birtakım siyasetçilerin laiklik konusundaki ısrarlarını yadırgarlardı. Biz de buna sık sık muhatap olurduk.

• Mustafa Kemal başta olmak üzere...
Evet, hatta "Resmini indirin" derlerdi. Ama idi. Şimdi ise hızlı bir biçimde dışarıdan gelen gözlemciler Türkiye'ye baktıkları zaman laiklikle ilgili kaygı ifade eden değerlendirmeler yapıyorlar. Bu durum son dönemde çarpıcı biçimde sıklaştı.

• Niye sizce?
Çünkü Türkiye'de istikrar ve ilerleme ancak şu dört değerin uyumlu olmasıyla mümkündür: Birincisi islamiyet, ikincisi demokrasi. Laiklik ve Cumhuriyet. Bu dört değer bir arada olduğu zaman her şey çok güzel, islamiyet laiklikle çok güzel. Laiklik de islamiyet'le güzel. Bu Türkiye'nin altın formülüdür. Bunlardan biri aksadığı zaman Türkiye'nin iç barışını sürdürmesi imkansızlaşır. O yüzden kimse "Bıktık artık bu lafları dinlemekten" demesin. Olmaz öyle şey. İşin esası ve özü bu.

• "Laiklik elden gidiyor" lafına gerçekten sinir oluyorlar ama...
Yok deyince yok olsa ya keşke. Bakın, size başka bir değerlendirme yapmak istiyorum. (Masasının üzerinde duran eski bir gazete nüshasını eline alıyor.) Bu, 9 Şubat 1953 tarihli Konya'daki Yeni Meram gazetesi. Demokrat bir gazete. Şimdi size Menderes'in sözlerini okuyacağım: "Bağnazlığın her türü özgürlükçü anlayışımıza zarar verir. Aramızda bizim hürriyet, milliyetçilik ve laiklik ilkelerimize uymayan varsa bunları saf dışı bırakacağız. Bizim inançlarımızın dışında teşkilatlananların partimizde yeri yoktur. Dinin vicdanlar üzerinde baskı olmasına asla tahammül edemeyiz." Bunları Menderes, 53 yıl önce ve Konya'da söylüyor.

• Erdoğan'la Menderes'i mi karşılaştırıyorsunuz?
Evet, çünkü 2006'ya geldiğimizde bakıyoruz ki Eyüp Belediyesi bir risale dağıtıyor. Ve orada başı açık olmayı bir günahkarlık olarak ilan ediyor. Bunu marjinal, geçiştireceğiniz birileri söylemiyor; bu halkın seçtiği bir yerel yönetim söylüyor. Arkasından Tuzla Belediyesi'nin dört evliliği öven kitapları ortaya çıkıyor. Ve bir il kongresinde araya perde geriliyor; harem-selamlık oturuluyor. Bu resmi bir İl kongresinde oluyor. Daha vahimini söyleyeyim: Bu yayınlandıktan sonra Başbakan harem-selamlık uygulamasını sahipleniyor ve savunuyor. Erdoğan, Türkiye'de harem-selamlık oturmayı savunan ilk ve tek Başbakan'dır. Bir şu Menderes'e bakın bir de şu Tayyip Erdoğan'a...

Erdoğan Cumhurbaşkanı olursa tek çare CHP'yi iktidar yapmak

• Reuters Türkiye'deki durumun seçim sinyalleri verdiğini söylüyor. Kimi köşe yazarları bunu açık açık yazıyorlar. Anavatan ve MHP Kasım'a kadar bir seçim beklediklerini açıkladı. Siz ne düşünüyorsunuz?
Erken seçim olup olmayacağını belirleyecek temel unsur, cumhurbaşkanlığı seçiminin tarihidir. Eğer cumhurbaşkanlığı seçimi olmasaydı biz bu sonbaharda seçime gidiyor olurduk.

• Peki sizce Başbakan bu konuda net bir karar verdi mi, yoksa hâlâ tartıyor mudur?
Şahsi olarak neye karar verdiği beni ilgilendirmez ama bu onlar için kişisel bir ikbal arayışının ötesindedir. Olay, cumhurbaşkanlığı yetkilerinin, kafadaki toplum projesi doğrultusunda bilinçli ve kararlı olarak geleceğe yönelik kullanılmasıyla ilgilidir. Nedir o yetkiler? Anayasa Mahkemesi'ni tayin etme yetkisi, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nu oluşturma ve böylece yargıyı şekillendirme yetkisi, YÖK'ü belirleme, böylece bütün üniversiteleri şekillendirme yetkisi... Bu yetkiler cumhurbaşkanlığının elinde olduğu için mutlaka alınmalıdır duygusuyla davranıyorlar.

• Laik refleksleri yüksek olan kesimin şu anda kara kara düşündüğü de bu: "Erdoğan'ın cumhurbaşkanı olması hukuki bir hak olduğuna göre bunun önüne nasıl geçebiliriz?" Sizce bir yolu var mı?
Toplum, az önce konuştuğumuz meselelerin önemini iyi anlamak zorunda. Eğer toplum bu gidişatın sakıncalarını anlarsa buna engel olmanın da yolunu çok kolay bulur. Bunu anlama ve anlatma konusunda ise hepimize görev düşüyor: Siyasete, iş dünyasına, medyaya, sivil topluma, TOBB'a, TÜSIAD'a, sendikalara, esnafa, herkese görev düşüyor. Önümüzdeki seçim sadece bir seçim değil. Bir anlamda vatanımızı Çanakkale'de, Sakarya'da kurtardık, şimdi vatanımızı seçimde kurtaracağız.

• Yani cumhurbaşkanı Erdoğan olsa bile iktidara CHP geldiği takdirde bir denge sağlanır mı diyorsunuz?
Bu sorudan yola çıkarak vahim olanın şu olduğunu söyleyeyim: Çankaya, hükümet, parlamento. Eğer üçü de aynı zihniyetin denetiminde ortaya çıkarsa işte demin söylediğim tehlikeler oluşur. O zaman Türkiye, ülkede dengeyi sağlayacak bir parlamento, hükümet yapılanmasına mecbur olacaktır.

• Sizce bu saatten sonra hükümet bir erken seçime zorlanabilir mi?
Buna ihtiyaç var ama henüz böyle bir hareketlenme görmüyorum. Oysa şu anda bu istense hâlâ olabilir. Fakat insanlar şimdilik seyretmeyi tercih ediyor.

Gülen'in de Türkiye'de yaşamaya hakkı var

• Fethullah Gülen'in dönmesine ilişkin bir sorun kalmadı; ne düşünüyorsunuz?
Ben Türk vatandaşının istediği zaman ülkesine gelip yaşama hakkı olduğunu düşünürüm. Hiç kimseye "Ben senden hoşlanmıyorum, sen Türkiye'ye gelme" deme hakkımız olabilir mi? Her Türk vatandaşı Türkiye'de yaşama hakkına sahiptir. Kimseyi yurtdışına sürgün etmeyi doğal saymam.

• Türkiye'ye dönmesinin cemaat ve siyaset içindeki etkisini artırmasından endişelenir misiniz?
Ben yine aynı yanıtı veriyorum. Her Türk vatandaşının Türkiye'de yaşamaya hakkı vardır.

Dinçer'e mahkeme kararı bile Başbakan'ı bağlamaz

• Galiba Ömer Dinçer de Yargıtay onaylı 'şeyhülislam' yakıştırması yapılabilen ilk Başbakanlık Müsteşarı oldu?
İşte bunlar demin anlattığım uygulamalar. Bunlar iktidardan kopuk, ona rağmen olan bir süreç değil. Çünkü Dinçer'in, Cumhuriyet'in değiştirilmesi teklif dahi edilemez maddelerini ortadan kaldırma mücadelesi içinde olan yayınları olduğu ortada.

• YÖK Dinçer'in intihal yaptığına karar verdiğinde Başbakan "Beni bağlamaz" demişti. Sizce şimdi ne olur?
Mahkeme de bağlamaz... Zaten asıl önemli olan o niye orada? Onu oraya kim, niye getirdi? Sizce Başbakan "Aa öyle miymiş" diye hayret mi ediyor? Zaten bunun için getirdi. O yüzden tutmaya devam ediyor.

• Peki Erdoğan'ı Erbakan'la kıyasladığınızda hangisi daha radikal?
Tabii bu dönem daha radikal şeyler yaşanıyor. O zaman koalisyon vardı, şimdi tek parti hükümeti, içeride fren ve denge yok. Bunlar, onlarla birtakım sonuçları paylaştılar ama ortaya çıkan tablodan da tecrübe çıkararak bir takıye dönemine girdiler. Şimdi o dönem çöktü. Hâlâ açıkça itiraf etmeyebilirler, tersini de söyleyebilirler ama yaşanan gerçek çok net. Şu anda Cumhuriyet'in temellerinin bilinçli tahrip edildiği, Cumhuriyetle hesaplaşmaya çalışılan bir dönemden geçiyoruz.

• Ama laiklerin arasında "AKP'ye biraz daha şans vermek lazım" diyen bir kesim de var...
Herkesin bir uyanma anı vardır tabii. (Gülüyor) Herkes her şeyi aynı anda görecek değildir. Herkesin kendini aldatma hakkı da vardır. Ama bizim toplumu aldatma hakkımız yok.

• "Aslında AKP'de değişen bir şey yok; değişen medya patronları. 4 yıl önceye göre zenginlediler, sorunlarını çözdüler, artık AKP'den sıkıldılar" da deniyor. Sizce de iş dünyası ve medya makas mı değiştirdi?
3 yıllık bir yanlış tutum sürdürülebilir olmaktan çıktı. Başbakan'ın tavrında büyük huzursuzluk ve sinirlilik var. Çok gergin, suçlayıcı bir havada. Bunun, kendisine kredi açan kesimlerin mesafeli bir tavır içine girmesinden kaynaklandığı düşünülebilir.

• Peki bu bir tasarı olabilir mi? Cumhurbaşkanı'yla, CHP'siyle, Demirel'iyle, medyasıyla AKP'yi dört bir yandan sıkıştırıp, Cumhurbaşkam'nı Meclis'e seçtirmeme organizasyonu...
Böyle planlı bir tepki görmüyorum. Söz konusu da değil. Herbirinin kendi dayanakları var. Çünkü yaptıkları çok ciddi yanlışlar değişik çevreleri tepkiye itiyor. Bu da çok doğal.

Laikliği din pazarlamasıyla güvence altına alamayız

• İlhan Selçuk'un "bir dincinin karşısına bir dindar konması", dolayısıyla Demirel'in muhalefetin ortak lideri olması önerisi ana muhalefet lideri olarak sizi üzdü mü?
Yoo, herhangi bir kişisel rahatsızlık kesinlikle söz konusu değil. Sayın Demirel çok önemli bir devlet adamıdır. Onun bu çabalarına Türkiye'nin ihtiyacı var. Ama kişiselleştirmeyi bir kenara bırakırsak ben dincinin karşısına dindar çıkaralım yaklaşımını çok sakıncalı görüyorum; bu
ılımlı islam tezidir. Çünkü orada da radikal İslam'ın karşısına ılımlı İslam çıkaralım denir. "Türkiye'de artık laiklik geride kaldı, bundan sonra dinin içindeki çeşitli derecelendirmeler arasında bir yarışla umutsuzlukları önleyeceğiz" diyorsak bu büyük bir yanlıştır. Çünkü buranın varacağı sonuç kökten dinciliktir. Laikliği din pazarlamasıyla güvence altına almak mümkün değildir. "Bunların hakkından şunlar gelir" mantığı bizi iyi bir yere götürmez.

Ara rejim olacağına dair hiçbir işaret yok!

• Zaman zaman çıkartılan ara rejim söylentisi için ne diyorsunuz?
Daima böyle kaygılar, planlar, projeler olur. Ama şu anda ülkenin silahlı kuvvetlerinin, ana muhalefet partisinin, medyanın, iş dünyasının böyle bir bekleyişi, böyle bir arayışı içinde olduğuna dair hiçbir işaret yok. Tam tersine böyle bir olay yok. Olmaması da çok doğru. Bizim sivil inisiyatifi harekete geçirebilmemiz, bunun olmayacağının netlikle ortaya çıkmasına bağlı. Biz onu tamamen yok sayarak, kadınları, erkekleri, iş dünyasını, sivil toplumu harekete geçirmeye çalışıyoruz. Eğer insanlar bunun gereğini görüp yerine getirirlerse her şey başarıyla yerine oturur.

Türban istismar edilmese problem de ortadan kalkar

• Sizce kamusal alanda türban meselesi nasıl çözülecek; ortak bir nokta mı bulunacak yoksa türbanlıların bundan vazgeçmesi mi beklenecek; nasıl olacak?
30 yıl önce böyle bir konu yoktu Türkiye'de; bugün var. Çünkü artık siyasi bir istismar halini aldı. Buradan çıkış bir defa bunun etrafındaki bir siyaset söylemini tercih etmekten çıkarak yapılacaktır. Biz mesela bu konuya hiçbir katkı yapmıyoruz. Bu tartışmanın içinde bir taraf olmamaya çalışıyoruz. Çünkü biz bir defa bunu tartışmanın yanlış olduğunu, sorunu çıkmaza götürdüğünü düşünüyoruz. Bu konu siyasi istismar olmaktan çıktıkça Türkiye rahatlar. Yani olan problem olmaz, yapay bir gerginlik ortadan kalkar, toplum birbirine saygı duymaya başlar ve böyle bir ortam içinde türban da sorun olmaktan çıkabilir.

Kaynak: www.vatanim.com.tr