CHP Antalya Milletvekili Deniz Baykal, 10 Haziran'da Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yaptığı sürpriz görüşmeye ilişkin, kendi kendine bir 'iç sorgulama' yaptığını açıkladı.
Abone ol7 Haziran genel seçimlerinin 3 gün sonrasında sürpriz bir görüşmeyle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile bir araya gelen CHP Antalya Milletvekili Deniz Baykal, Erdoğan'la yaptıkları görüşmenin ayrıntılarını aktardı ve kritik değerlendirmelerde bulundu.
BAYKAL'IN KENDİSİNE SORDUĞU SORU
"Ben neden böyle bir çağrıya Cumhurbaşkanı dışında başka kimseden muhatap olmadım sorusunu da kendi kendime sordum" açıklamasını yapan Baykal, "Konuşulması gereken durumlar var, konuşmak lazım" diye konuştu.
"HERKESİN BU KADAR ŞAŞIRMASININ SEBEBİ..."
Baykal, Erdoğan ile görüşmesinin eleştirilmesine ilişkin ise "Belki de herkesin bu kadar şaşırmasının sebebi şu; Sayın Cumhurbaşkanı’ndan söylediğiniz yönde kapsayıcı bir iletişim öngören bir tavra alışık değiliz. Özellikle de Cumhurbaşkanlığı makamına çıktıktan sonra bu tür istişarelere pek açık bir görüntü vermedi. Çok haklısınız. O nedenle bunu hayırlı bir başlangıç olarak değerlendirmek ve teşvik etmek lazım. Bence caydırıcı olmak değil, bunun yaygınlaşmasını sağlamak lazım." açıklamasını yaptı.
İşte Baykal'ın o açıklamaları:
Tam koalisyon pazarlıkları öncesine denk geldiği için Cumhurbaşkanı’nın olası sürece dair ilk adımı olarak yorumlandı. Diğer muhalefet partilerinin çok tepkisini çekti. Kendi partinizde de rahatsızlık yarattığına dair kulis haberleri okuduk.
"KİMSENİN ARACISI OLARAK GİTMEDİM"
Bu görüşmede ben ne bir koalisyon müzakeresi yaptım ne bu konuda bir yetkim ya da görevim var. Ben bir milletvekili olarak, belki de Meclis açıldığında geçici başkanlık yapacak bir milletvekili olarak oradaydım. Partimin hükümet kurma konusundaki politikasının belli olmadığı bir ortamda benim bu yönde bir temas yapıyor olmam söz konusu değil. Kimsenin aracısı olarak gitmedim, kimsenin aracısı olarak da çıkmadım. Bu görüşme ben ilk gün ne söylediysem onun gerçekleştiği ve tamamen ülkenin siyasi konumunun istişare edildiği bir görüşme olmuştur.
"CUMHURBAŞKANI KUTUPLAŞMANIN EN TEMEL NOKTASINDA DURAN BİR İNSAN"
Aslında böyle temasların daha yaygın bir biçimde yapılamıyor olmasını sorgulamak lazım. Bir ülkede elbette bir siyasi tıkanıklık ve açılım arayışının ortaya çıktığı ortamlarda yetkili kişilerin – bunlar cumhurbaşkanı da olabilir, parti genel başkanları da olabilir- kendi doğal çerçevelerini aşan temaslar yapmaları, değişik çevreleri dinlemeleri çok doğaldır. Her yerde de bu yapılır. Ama bizde ne yazık ki bu kutuplaşma ve gerginlik ortamı içinde bunlar yapılamaz haldeydi, hâlâ öyledir. Bu noktada Sayın Cumhurbaşkanı ülkedeki kutuplaşmanın en temel noktasında duran bir insan. Bende onun karşısındaki siyasetin bir parçası olarak böyle bir buluşma gerçekleşince birdenbire şimşekler çakmaya başlıyor.
"OY KAYBETTİ-KAYBETMEDİ, BENİM MESELEM DEĞİL"
Seçim sonucunda çıkan reel tabloyu okumak lazım. Boğulan ve çırpınan bir cumhurbaşkanı ve ona simit atan birisi, yani bunlar ne ölçüde hayatın gerçekleriyle örtüşüyor, doğrusu bilemiyorum. Seçim meydanına çıkmış bir Cumhurbaşkanı ve o seçimin sonucunda AKP’nin ciddi bir oy kaybı var. Ama siyasi aktörler, yaralı da olsa bereli de olsa oyunu kaybetse de devam ediyor. Ortada bunu değiştiren bir tablo yok. Cumhurbaşkanı koalisyonu kuracak ya da koalisyonun müzakere edileceği unsur değil. O Türkiye’nin rotasına yukardan bir katkı yapabilecek ya da sorun çıkarabilecek bir noktada duran bir insan. Hepimizin isteği katkı yapan bir konumu sürdürmesi ve Türkiye’nin istikrar arayışına engel olmaması. Oy kaybetti-kaybetmedi benim meselem değil. Oy kaybetti onunla görüşmeyelim... Bir milletvekilinin bir cumhurbaşkanının ‘Sizinle görüşmek istiyorum’ çağrısına ‘Hayır, ben sana cankurtaran simidi vermek istemiyorum, o nedenle gelmiyorum’ söylenebilir bir şey midir Allah aşkına? Bu şuna benziyor; bir zamanlar da ‘Vay, sen Amerikan Büyükelçisi’yle ya da Rus Büyükelçisi’yle neden buluştun’ diye fatura çıkarılırdı. Bunları ben kendi siyasi hayatımda hep yaşadım. Amerikan Büyükelçiliği’ndeki yemeğe gitmekle de, Rus Büyükelçisi’yle yemek yemekle de suçlandım. Demokratik bir toplumda Cumhurbaşkanı gerekli gördüğünde bir milletvekiliyle görüşemeyecek mi? Bu benim siyasi anlayışım değil. Ben buna prim vermek istemiyorum.
"KOALİSYON OLMASINI ARZU EDİYORUM"
Baykal, Erdoğan'la gerçekleştirdiği ilk görüşmeden çıktığında, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın erken seçime daha meyilli bir yaklaşım içinde olduğunu söylemişti. Baykal, Başbakan Davutoğlu'nun yaptığı açıklamalarla 'AK Parti’nin bir koalisyon arayışına kaydığı' izlenimini vermesini ise şöyle karşıladı:
İnşallah. Ben öyle olmasını (koalisyon olmasını) arzu ediyorum. Ben bazı iktidar siyasetçilerinde seçimin ortaya koyduğu tabloyu beğenmeyip ‘Bu olmadı, biz önümüzdeki dönemi idare edelim, sorumlulukları başkasına yıkalım, biraz kaos da yaşansın, yeni bir seçime gidelim ve 7 Haziran’ın yanlışını düzeltelim’ bekleyişinde olduğunu görüyorum. Bunun Türkiye’ye ağır bedel ödeteceğini, hem de bunun düşündükleri gibi işlemeyebileceğini görerek bunlara sakın ha diyorum. ‘Mecburuz, Anayasa’nın bize hükümet kurmamızı emrettiği 45 gün oyalanalım’ demeyin. Kurmaya çalışın! Bunu gerçekleştirmek zorundayız, Türkiye’nin ihtiyacı bu. E ben yeniden temerküz ettiririm gücümü. Belki ayarlarsın edersin ama bil çok daha kötü olur bu süreçte Türkiye! O nedenle erken seçimi önceliğe alan yaklaşımı bırakın. Mümkün olan kaç tane koalisyon seçeneği varsa onun tarafları iyi niyetle bunu denesinler. Bu yaklaşımın giderek o dünyada da ‘ya bunu denememiz lazım’ noktasına gelebileceğini ya da gelmiş gibi gösterildiğini görüyoruz.
"17 ARALIK DOSYASININ YENİDEN AÇILMASI"
Yolsuzluk konusu bir siyasi değerlendirme konusu değildir. Yolsuzlukla ilgili soruşturmalarda ne parti gruplarının ne hükümetin ne siyasi parti yönetimlerinin milletvekillerine yönlendirici bir değerlendirme yapma hakkı yoktur. Birileri hakkında yolsuzluk önergesi verilebilir ama bunu bir siyasi parti olarak yapmak doğru değil. Her milletvekili vicdanıyla baş başa, kendi takdiriyle bu doğrultuda harekete geçebilir. Herhangi bir koalisyon protokolünde yolsuzlukla mücadeleyle ilgili tek kelime olmasa bile somut bir yolsuzluk iddiasıyla ilgili verilecek bir önergenin engellenmesi söz konusu olamaz. Bugün parlamentonun yapısı buna müsait. Bu hukuken mümkündür. Bunu zaten koalisyon protokolüne koyamazsın, Anayasa izin vermiyor.
(...)
"GENEL BAŞKANI'N DA BİLDİĞİNE EMİNİM"
(Koalisyon protokolüne 'yolsuzluk' konusunun konulamayacağını) Bunu Genel Başkan’ın da bildiğine eminim. Bu bir anayasal gerçek. Protokol derse ‘Yolsuzluklarla mücadele edeceğiz’, bu gelecek yolsuzluklarla mücadele anlamındadır. Ama yapılmış, yaşanmış, somut bir yolsuzlukla ilgili olarak ‘bu konuyu şu karara bağlayacağız’ diye protokole hüküm koyamazsınız.
"YAPMASIN DA DİYEMEZSİNİZ"
( "Meclis soruşturması süreci yeniden başlatılacak’ gibi bir ifade konamaz mı?" sorusuna cevaben) O da denemez çünkü o da milletvekilinin kararı, siyasi karar değil. O kararı Meclis alacak. Yani o konuda bir önerge verilebilir. Ondan sonra da herkes gereğini yapar. Yapmasın da diyemezsiniz. Eskiden deniyordu ama yeni Türkiye bu şimdi. Burada kimse hükümdar değil artık.