BIST 9.584
DOLAR 35,26
EURO 36,79
ALTIN 2.962,91
HABER /  GÜNCEL

Batık bankalarda medyanın rolü

Koray Düzgören, batan bankaları ve bu konuda medyanın işlevini ele aldı. Düzgören, yazısında Bild Gazetesi'ni örnek göstererek bazı gazetelere seslendi.

Abone ol

Yeni Şafak Gazetesi yazarlarından Koray Düzgören, başlıklı yazısında batan bankalarla ilgili medyanın işlevine değindi.

Türkiye'de bugünlerde, özellikle Doğan Grubu gazetelerinde, Almanya'da günlük 4 milyon satışla lider gazete haline gelen Bild'in başarıları konuşuluyor.

Kendini Bild'e benzeten Hürriyet'te günlerdir bu gazeteye yönelik övgüler yayınlanıyor. Bild'in yaptığı gazeteciliğin farklılıkları ve başarıya ulaşmasındaki nedenler sıralanıyor.

Bu arada ciddi ve sorumlu gazetecilik anlayışına da veryansın ediliyor.

Ben burada bunları tartışmak yerine dikkatimi çeken başka bir noktaya işaret etmek istiyorum.

Bild genel yönetmeninin İstanbul'da düzenlenen medya ile ilgili bir panelde yaptığı konuşmayı inceledim.

Bu konuşmada, 'başarılı olabilmek için sıralanan ilkeler arasında, yolsuzluklara, soygunlara tanık olup da bunları açıklamak yerine, gerçekleri tersyüz eden bir yayın politikası izlemek' gibi bir yaklaşım bulunmuyordu.

Bild'in genel yönetmeni, bazı odaklarla, sermaye çevreleriyle hatta hükümetlerle takışma ve çatışma pahasına gerçeklerden okurları haberdar ettiklerini söylemişti.

Halkın avukatı olduklarını, onların haklarını koruyan bir yayın çizgisi izlediklerini özellikle vurgulamıştı.

Tabii bunları söylerken bizimkilerin bu gibi durumlarda neler yaptığını biliyor muydu? Emin değilim.

Ama sıralanan övgüler doğrultunda 'cin gibi' bir gazeteciyse, kimlerin karşısında konuştuğunu tahmin ediyor olmalıydı. Çünkü yakın geçmişe yönelik kabaca bir arşiv çalışması, Bild'e övgüler yağdıranlar da dahil olmak üzere, bizim medyanın nasıl bir ahlaki batağın içinde olduğunu göstermeye yeter de artardı bile. Mesela Bild yönetmeni konuşmasında şöyle bir soru sorsaydı ne olurdu?

"Yolsuzluk ve soyguna karışmış bankalar ya da şirketler karşısında nasıl bir yayın politikası izlemek gerekir?"

Bizimkiler böyle bir soruya ne cevap verirlerdi dersiniz? Bunu üç aşağı beş yukarı tahmin etmek zor değil.

Şu sıralar devlet hazinesini hortumlayıp borçlarını da ödememek için bin dereden su getiren rakipleri ile uğraştıklarına bakarak yanılmamak lazım.

Yakın geçmiş onları fena halde utandıracak açık belgelerle dolu.

İyi ki Bild yönetmeni böyle bir soruyu gündeme getirmedi. Yoksa bizimkiler çok fena mahcup olacaklardı. (Yüzleri kızarır mıydı orası belli değil )

Tam da bugünlerde o dönemlerin yakın tanıklarından olan gazeteci Faruk Eskioğlu'nun yönettiği Açık Gazete adlı internet gazetesinde konuya ilişkin bazı açık belgeler ve bilgiler yayınlanmasın mı? Bu belgeler ve bilgiler, hortum olaylarında medyanın da rol oynadığını ve hortumlanan paralardan nemalandığını çok açık bir şekilde gösteriyor.

Söz gelimi Yahya Murat Demirel'in batırdığı paraların bir bölümünün reklam harcaması olarak bu medya gruplarına gittiği biliniyor.

Giden para, bizzat Demirel'in açıklamalarına göre 20 milyon dolar. Bu öyle küçük bir para değil.

Bild genel yönetmeninin anlattıklarını hayranlıkla izleyen gazeteciler, gazete yöneticileri, o zaman batacağını çok iyi bildikleri bir bankanın rüşvet mahiyetindeki şişirilmiş reklam gelirlerini tahsil etmekte bir sakınca görmemişlerdi.

"Bu paralar vatandaşa ait, banka batarsa devlet hazinesinden bu para çıkacak, bu bir soygundur" dememişlerdi.

Bu durumda hortumlamaya, soyguna ortak olmuşlardı. Sitede bu konudaki haberde Demirel'in sahibi olduğu Egebank'ın, 1999'un en çok reklam harcaması yapan bankaları arasında yer aldıği belirtiliyor. Medyanın desteği ile "250 Dolara Repo" kampanyası sonucu toplanan 150 milyon doların yüzde 13.3'ü olan 20 milyon doların reklam için harcadığı hatırlatılıyor.

Haberde, Egebank'ın yalnız reklam için harcadığı bu paranın batılı bir bankanın ancak yıllık kar oranını oluşturabileceği işaret ediliyor.

'Kendisiyle Hürriyet Gazetesi'nde özel reklam röportajı yapılmasını sağlayan Yahya Murat Demirel'in 20 milyon dolar reklam harcamasını o tarihte bizzat kendisinin açıkladığı' da hatırlatılıyor. Arkasından da ciddi bir iddiaya yer veriliyor: "Meslek ilkelerini çiğneyen gazete yazıişleri ve ekonomi servisi müdürleri, Egebank'ın soyulduğunu bilmelerine karşın reklam bölümünün istemi doğrultusunda muhabirlerine abartılı reklam haberleri ürettirerek hem bankanın içinin boşaltılmasına katkıda bulundular, hem de meslek ilkelerini bir kez daha çiğnediler."

Bild Gazetesi'nin ünlü genel yönetmeni acaba böyle bir durum karşısında ne derdi? Nasıl bir yayın yapılmasını önerirdi? Mesela şöyle bir kampanya başlatır mıydı? "Egebank'ın 'sus payı' rüşveti sayılan reklam harcamalarının tekelci medyadan alınarak mevduat sahiplerine iade edilmesini istiyoruz.

Tekelci medyanın haksız kazancını vergilerimizle ödemek istemiyoruz!"

Peki bizimkilerin böyle bir yayın politikasına karşı tepkileri ne olurdu?

Sizce hala Bild genel yönetmenine övgüler yağdırmayı sürdürürler miydi?

YAZI:Koray DÜZGÖREN
YENİ ŞAFAK