Bağımsız Türkiye Partisi (BTP), kuruluşunun 4. Yıldönümünü dolayısıyla İstanbul Barcelo Eresin Topkapı Otelinde görkemli bir program gerçekleştirdi.
Abone olBTP’nin 4. Yaş gününde konuşan Genel Başkan Prof. Dr. Haydar Baş, Bilgi Üniversitesinde gerçekleştirilen Ermeni Konferansı konusunda hükümetin devlete karşı çıktığına dikkat çekerek, “Türk milletini ahırlara doldurup ateşe verenlere, yağlı kazanlar içerisinde ölüme mahkum edenlere, zalime mazlum demeye kimsenin hakkı yoktur” dedi. Bu işin vebalinin AKP iktidarına ait olduğunu belirtti. Baş, mahkeme kararıyla iptal edilen ermeni konferansının yapılması için yol gösteren AKP hükümeti için de hükümet devlete karşı çıktı ifadesini kullandı. İstiklal Marşı ve şehitlerimiz için saygı duruşu ile başlayan, BTP’nin misyonunun anlatıldığı sinevizyon gösterisi içeren programda Genel Başkan Prof. Dr. Haydar Baş, önemli bir konuşma yaptı. BTP tohumu toprağa düştü Bazı ulusal kanallar ile 41 ilde 60’ı aşkın yerel ve bölgesel kanalda canlı olarak izleyiciler tarafından da izlenilen konuşmasında Prof. Dr. Haydar Baş, önce partisinin azimli, kararlı yükseliş çizgisi hakkında bilgi verdi. Ardından da gündemdeki konulara ve özellikle Bilgi Üniversitesinde gerçekleştirilen Ermeni Soykırımı toplantısının mahiyetine dikkat çekti. Kuruldukları tarihten yedi ay sonra bir genel seçim ile karşılaştıklarını, BTP’nin henüz teşkilatlanma çağında olmasına rağmen 3 Kasım 2002’deki seçime girdiklerini söyleyen Baş, “Bazıları nasıl yorum yaparlarsa yapsınlar ben seçim sonrası şu yorumu yaptım: Tohum toprağa düştü ve tohum toprakta çatlamıştır” dedi. Bundan bir yıl sonra mahalli seçimlerin gündeme geldiğini, 228 seçim bölgesinde başa güreştiklerini, bazı yerlerde dört oy farkla belediye başkanlığını kaçırdıklarını söyleyen Prof. Dr. Haydar Baş, “O günden bu yana fevkalade bir teşkilatlanma süreci yaşadık. Şu anda geldiğimiz nokta şu. İllerimizin %97’sinde teşkilatımızı kurduk. 81 ilin iki tanesinde kuramadık. Adayları bulduk. Bir kaç ay içerisinde tamamlayacağız. İlçe teşkilatlarımızın % 83’ünü tamamladık. Siyaseti bilenler çok iyi bilir ki bugün bu rakamlara iktidar partisi dahi ulaşamamış durumdadır. Mahallelerin % 70’ine teşkilat başkanlarını koyduk. Sokakların % 10’unda varız. Bir yıl sonra mahallelerin tamamında, sokakların, apartmanların tamamında olmak üzere teşkilatlanmaya devam edeceğiz. Köylerin %40’ında teşkilatlarımızı kurduk” diyerek şöyle devam etti: Hakkındaki asılsız iddialara cevap… “Teşkilatlanmasını kısa zaman içerisinde bu noktaya taşıyan BTP’nin Genel Başkanı ile sayın iktidar uğraşmayacak da ne yapacak? Bana, ‘senin ilmi kimliğine bu adamlar söz diyorlar. Ne diyorsun? Hiç cevap vermiyorsun’ diyorlar. Zenginin malı züğürdün çenesini ağrıtır. Ak Partili seçmenler hariç ki zaten onların yeri BTP saflarıdır; iddia sahibi olduğunu zannedenlere buradan haykırıyorum: Onların tamamı benim ilmimin zekatı bile etmez. Ülkeyi taşıdıkları nokta belli. Şayet bizi takip etmiş, dinlemiş olsalardı ne AB’ye, ne ABD’ye, ne de IMF’ye kesinlikle muhtaç olmayacaklardı. Fakat onlar henüz daha seçime girmeden, ‘Biz öyle bir çalışma yapacağız ki başkalarının yediği gibi IMF’den kamçı yemeden bu işi yapacağız’ dedikleri için kulak asmadılar, gözlerini kapadılar. Onun için de ülkeyi bu duruma getirdiler.” Ermeni konferansında hükümet devlete karşı çıktı Kendisinin ilmi kariyeri hakkında verilen bağımsız Mahkeme kararlarını dikkate almayan AKP iktidarının İstanbul 4. İdare Mahkemesinin kararını da hiçe sayarak, Bağımsız Türk Yargısının verdiği durdurma kararına iktidarın gerek Başbakanı, gerek Adalet Bakanı ile karşı çıktığını, Ermeni konferansı için yol gösterdiğini söyleyen BTP Lideri Prof. Dr. Haydar Baş, yapılanların ne manaya geldiğini, nasıl sonuçlar doğuracağını şöyle dile getirdi: “ ‘Soykırım iddiası üzerine organize edilmiş konferansı Boğaziçinde yapmayabilirsiniz. İdare Mahkemesi bunu durdurduğu halde siz bir başka üniversitede bu konuyu gündem edebilirsiniz’ dediler. Bu yoldan hareketle yapılan bu işlemi hukuk dışı bir yol olup, hükümetin, icraatın, devlete karşı çıkmasıdır. İcraat maalesef devletle karşı karşıya gelmiştir. Kararın özünde, ‘bu konferans bu salonda yapılmaz’ diye bir kayıt yok. ‘Bu konferans yapılamaz’ diye bir kayıt var. Onun için hiç bir üniversitede bunu yapmaya hak yoktur. Bu açıdan derim ki ortada Anayasanın ihlali, hukukun ihlali vardır. Bir Molla Kasım elbette bunun hesabını soracaktır.” Ermeni Soykırım konferansının vebali hükümetin “Ermeni soykırım meselesini ilk defa Fransa hukuki bir zemine taşıdığı gün biz ilk mitingimizi Trabzon Belediye Meydanında icra ettik. 60 bin insanın katılımı ile bir miting organize etmiştik. O gün millete ve devlete sahip çıkma noktasında gibi zannettiğimiz insanların tamamının içi kof çıktı. Zannettiler ki biz sayın Baş’ın üzerine gidersek, onun okullarını kapatırsak, işletmelerine zarar verirsek, etrafını boşaltırsak o, davasından vazgeçecektir. Ama ben meydanlara yürüyüşe devam ettim ve ‘Bu vatan bizimdir bizim kalacak’ dedim. Şüheda nefesini ruhunda yaşayan aziz milletimizin tamamının sevdasını biz sevdalandık. Onun için tekrar ediyoruz, bu vatan bizimdir bizim kalacaktır. Sen, mevsuk olduğu üzere Türk milletini ahırlara, samanlıklara doldurup ateşe verenleri, yağlı kazanlar içerisinde ölüme mahkum edenleri, onbinlerce insanını şehit edenleri, ‘soykırıma tabi oldu’ şeklinde aksi bir iddia ile gündeme getirerek herhangi bir üniversitenin ilim kisvesi altında ona meşruiyyet kazandırmak istiyorsun. Doğu Anadolu’da, Karadeniz bölgesinde oturanlar çok iyi bilirler. Rus işgalinin ardından Hınçak, Taşnak teşkilatları şımardı. Onbinlerce Türk evladı vatanlarını terk eylediler. Benim sülalem de Samsun’a hicret ettiler. Yol şartları, o bölgeye hicret edenlerin % 80’inin Darulbekaya rıhlet ekmesine vesile oldu. Hakikat bu iken beni vatancüada eden bu zalime mazlum demeye kimsenin hakkı yoktur. Tez ve antitez diye bir kaide vardır. Bu konferansta tezini, antitezini ortaya kim koyuyor? Gelin de sen güvey de sen. Bu nasıl bir ilim anlayışı? Bir tiyatro oynanıyor. Şimdi göreceksiniz, Batı basının tamamı ‘Türkiye yaptığı mezalimi kabul etmiştir, üniversiteleri bunu kabul etti’ diye avaz avaz bağıracak. Bu işin vebalinden kim sorumlu olacak? Elbette bunu tezgahlayan, yürütmenin durdurulmasına rağmen Mahkeme kararının karşısına çıkan iktidara aittir bu vebal.” Türk milleti böyle bir millettir “Şurası bir gerçek ki Türk milleti, tarihi seven bütün kardeşlerimizin yaptığı araştırmadan da ortaya çıktığı gibi Ortaasyadan çıkıp dünyanın dört bir bucağına yayıldığı dönemlerde dünyanın can, mal, namus, din ve vicdan emniyetini kendi şeref ve haysiyeti gibi korumuştur. Dünyada hiç bir millet bu kadar geniş bir zemin üzerinde yaşadığı halde hiç bir millet bu kadar arkadaşlık yaptığı milletlerin takdirini kazanmamış, onların adıyla adlandığı tarihte görülmemiştir. Geçenlerde Bosna’ya gittik. Bosna’da Başçarşı var. Baş, benim soy ismim. Baş olmak Türk milletinin soy ismi. Saraybosna camilerle dolmuş. Bedii zevkten, muhabbetten ağlamamak, o manzarayı görünce geçmişe dua etmemek hiç mümkün değil. Bosnalılar o kadar misafirperver ki gecenin yarısında pervane gibi etrafımızda dolaşıyor, hizmet ediyorlar. ‘Benim Anadolu’dan Türküm geldi. Sağ kolum geldi’ diyorlar. Nereye gidersen git Türk milletinin adaleti, örfü var, Türk milletinin kimliği var. Onu nakış nakış örmüş. Ama gönüllere örmüş. Dünyanın her tarafında Türk, muhabbet mührünü vurmuş, herkese ‘ben Türküm’ sözünü gönülden söyletmiştir. Kıskançlık buna, haset, çekememe bunadır.” AKP iktidarı Anayasa’yı hiçe saydı “Bu hükümetin günah defterine açarsak sabaha kadar saymakla bitiremeyiz. Ama en sondan başlayarak bir kaç günahı not edelim. En sonu Ermeni Konferansıdır. Konferansa katılanların tamamı Ermeni soykırımının yapıldığını iddia eden isimlerdir. Bu konferansta bir Türk üniversitesinde yapılan konuşmalarla Ermeni soykırımının yapıldığı bütün dünyaya deklere edilecektir. Türkiye’nin Ermeni soykırımı yaptığına dair meclislerinden kararlar çıkaran ülkeler Türk üniversitesindeki bu konferansı rahatlıkla delil olarak kullanacaklar. Şu ana kadar devletimizin resmi bir tezi vardı. Türkiye devlet olarak soykırımı reddediyor, tehciri kabul ediyordu. Bu konferans YÖK’e bağlı bir üniversitenin soykırımı dolaylı olarak tanıması anlamına gelecektir. Hiç bir ülke tarihinin böylesine aşağılandığı, hakaretlere uğradığı bir toplantıya kesinlikle izin vermemiştir, vermesi de mümkün değildir. Tabii Ak Partisi iktidarı hariç. Anayasanın 130. Maddesi şöyle diyor: ‘Üniversiteler ile öğretim üyeleri ve yardımcıları serbestçe her türlü bilimsel araştırma ve yayında bulunabilirler. Ancak bu yetki devletin varlığı ve bağımsızlığı ve milletin ve ülkenin bütünlüğü ve bölünmezliği aleyhinde faaliyette bulunma serbestliği vermez.’ Yani hiç bir bilim adamı, ‘ben bilimsel çalışma yapıyorum’ diye ülkenin bölünmez bütünlüğüne karşı faaliyette bulunma hakkına sahip değildir. Bu konferansın konuşmaları baz alınarak diasporanın Türkiye’den toprak talebinde bulunma kapısının açılması gibi çok tehlikeli diyebileceğimiz bir sürece girilecektir. Bu iktidar bu sorumluluğun altından hukuken kalkamaz. Başbakan, Dışişleri Bakanı, Ekonomiden Sorumlu Bakan, Adalet Bakanı ve diğerleri Mahkemenin kararını açıkça eleştirmektedirler. Anayasa’nın 138. Maddesi şöyle diyor: ‘Hiç bir organ, makam, merci veya kişi yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez, tavsiye ve telkinde bulunamaz.’ Başbakan ve Bakanlar, Mahkemenin kararını ağır bir şekilde eleştirerek Anayasaya aykırı davranışlarda bulunmuşlardır. AB ülkeleri, Türk Mahkemesinin kararının iptalini isteyerek Türkiye’nin içişlerine açıkça müdahale edeceklerdir. Hülasa bu konferansı yapmakla Ak Partisi iktidarı kendi mantığıyla ülkenin çözülüş başlangıcını ortaya getirmiştir. Bunun vebalini ödemek de yine sayın iktidara aittir. Devlete ve millete Anayasa gereği sahip çıkma, koruma mevkiinde olanların mesuliyete mucip davranışları da bundan sonra yakinen takibat altına alınacaktır.”