BIST 9.725
DOLAR 35,19
EURO 36,85
ALTIN 2.972,39
HABER /  GÜNCEL  /  YEREL

Başörtüsü yasağı nedeniyle üniversiteyi 10 yılda bitirebildi yaşadıklarını anlattı

Anadolu Ajansı
Anadolu Ajansı

Türk siyasi tarihine "postmodern darbe" olarak geçen 28 Şubat sürecinde lise son sınıf öğrencisi olan Semra Türkmen Yılmaz, "Aktif 10 yıllık öğrencilik sürecinin neredeyse tamamını başörtüsü sorunuyla yaşadım." dedi. 

Abone ol

Süreçte uygulanan başörtüsü yasağı yüzünden eğitimde zorluk yaşayan öğrencilerden biri Semra Türkmen Yılmaz, AA muhabirine yaşadıklarını anlattı.

Dicle Üniversitesi'nde 1997'de başladığı Mimarlık bölümünü, başörtüsü yasağı nedeniyle 2008'de bitirebildiğini söyleyen Semra Türkmen Yılmaz, okula başladığı ilk iki yıl ciddi bir baskıyla karşılaşmadığını ancak, 1999'da kampüse giriş yasağının başladığını söyledi. 

Farklı üniversitelerde de sorunların yaşandığına dair haberler duyduklarını, üniversitenin giriş kapılarına, "başörtüsü ile kampüse girilemeyeceği"ne ilişkin yazıların asıldığını anlatan Yılmaz, süreçte çok sıkı kontrollerin de başladığını belirtti. Semra Türkmen Yılmaz, şunları kaydetti:

"Dicle Üniversitesinin içinde hastane de var. Halktan da insanlar giriyordu. Üniversitenin giriş kapısında polis otobüsleri durdurur, öğrenci olduğunu tahmin ettiklerini indirir ve şehre geri gönderirdi. O süreçte üniversiteye ara vermek zorunda kaldım. Mimarlık fakültesinde biz üç kişi başörtülüydük. Arkadaşlardan biri baskılar sonucu açılmak zorunda kaldı. Bir diğer arkadaşımız başörtüsü üzerine peruk taktı. Ben ayrılmaya karar verdim."

Yılmaz, 1997'de başladığı üniversiteden, yasaklar nedeniyle 2008'de mezun olabildiğini ifade ederek, "Aktif 10 yıllık öğrenci sürecinin neredeyse tamamını başörtüsü sorunuyla yaşadım. Okula girişte zaten güvenlik görevlileri olurdu, 1999'a kadar girebildiğimiz kadar girmeye çalışırdık. 2005'te güvenlik görevlisinden daha erken saatte giderek, okula girmeye çalışıyordum." diye konuştu.

Okula 2005'te bir dönem daha devam edebildiğini kaydeden Yılmaz, "Bebek bekliyordum. Gün boyunca sınıfta beklediğimi hatırlıyorum, kantine inemediğimi, sınıftan çıkamadığımı. Arkadaşların yardımcı olarak kantinden bir şey getirdiği bir dönemdi. Sıkıntılıydı o yönüyle." dedi. 

Bazı üniversite hocalarının da kendilerine psikolojik baskı uyguladığını söyleyen Yılmaz, o günlerde yaşananlara ilişkin şunları anlattı:

"Her hoca kendi duruşuna göre pozisyon belirliyordu. Öğrenciye davranışı da biraz daha bu belirliyordu. Mesela şehircilik hocamız, 'Bizler mekanı tasarlayan insanlarız, kendi ifadesiyle yaratan insanlarız. Kentler, binalar, yapılar değişir, insanlar da değişebilir Semra. Sen de açılabilirsin, niye bu kadar abartıyorsun' demişti. Ben de ona zaten örtünerek değiştiğimi, bu değişimi kabul etmeleri gerektiğini söylemiştim. 1997'de üniversiteye girdiğimde masa üzerinde çizim yapardık. 2008'de ise üst düzey bilgisayar programlarıyla projelerimi teslim ettim. Yani mimarlıktaki eğitim anlayışı değişmişti. Bunlara uyum sağlamak, o başarıyı sağlamak da ayrı bir problem. 2005'ten sonra af çıkmıştı. O zaman biz bir öğrenci dergisi çıkarıyorduk. Onunla ilgili öğrenci belgesi almaya gittim ve atıldığımı öğrendim. Bana tebliğ etmemişlerdi. Fakülte sekteri, ayağında takunyaları vardı, abdest alıp gelmişti. Bana, 'Ne işin var burada, git bebeklerine bak' demişti. Ben de hukuki bir süreç başlatacağımı, bana tebliğ edilmediği için aftan faydalanamadığımı söylemiştim. O gün çok hızlı bir şekilde senato toplantısı yapılmıştı ve senato kararıyla geri alındım. Fakülte sekreteri, 'Bizi zor durumda bırakarak geldin, bitirebileceğini mi düşünüyorsun?' demişti."

Üniversitede 2005'ten sonra biraz daha esnek ortamın olduğunu ifade eden Yılmaz, "O süreçte kamu malına zarar vermedik, kaldırım taşı sökmedik, kimseye zarar vermedik. Sadece hakkımızı istedik. Ancak, insanın sesinin soluğunun kesildiğinin ne kadar zor olduğu geliyor aklıma. Çünkü, sesiniz duyulmuyordu." diye konuştu. 

28 Şubat sürecinde başını açan, peruk takan ve mobbinge uğrayan herkesin zulüm gördüğünü dile getiren Yılmaz, "Bilim üretmesini hedefleyen üniversitelerin böylesinde sığ ve anlamsız yasakla uğraşması herkes için bir kayıptı. Bu, sadece başörtülülerin yaşadığı bir kayıp değildi. Bizim hayatımızdan 10 yıl çalındı. Hayatını hiç toparlamayan arkadaşlarımız oldu. Akıl hastanelerine yatanlar oldu, yurt dışına gidenler oldu, herkes bir şekilde bedel ödedi." ifadelerini kullandı.

"Kamusal alan yalanıyla ortaya konmuş bir yasaktı"

Semra Türkmen Yılmaz, kamuda başörtüsü sorununun ancak 2013'te çözüldüğünün altını çizerek, şöyle devam etti:

"O dönemde Memur-Sen'in 13 milyona yakın topladığı imzayla bu iradeyi ortaya kondu ve siyasi iktidar tarafından da karşılık buldu. Başörtüsü yasağı yasal değildi zaten. Yani yönetmeliklerle düzenlenmişti. O yüzden yasadan ziyade zihniyet dönüşümünün olması gerekir. Zihniyet dönüşümü tamamlanmamışsa yasaların yorumlanması çok rahat bir şekilde aynı yasakçı zihniyeti getirebilir. Sorunun çok yasal düzlemde olduğunu düşünmüyorum. Çünkü, kamusal alan yalanıyla ortaya konmuş bir yasaktı."