BIST 9.390
DOLAR 34,43
EURO 36,29
ALTIN 2.837,00
HABER /  DÜNYA

BAŞKANLIK SİSTEMİNİ ÖVDÜ

Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz, başkanlık sistemine geçilmesi halinde Türkiye’nin, yürütme alanında istikrar meselesini köklü bir çözüme kavu...

Abone ol

Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz, başkanlık sistemine geçilmesi halinde Türkiye’nin, yürütme alanında istikrar meselesini köklü bir çözüme kavuşturmuş olacağını belirterek, "İstikrarı ve demokrasiyi eş zamanlı yakalamak açısından demokratik temsilin ve katılımın yanı sıra, yönetimde güçlü bir yapının da önemli olduğu görülmektedir" dedi.
Kalkınma Bakanı Yılmaz, Yeni Türkiye Dergisinin Mart-Nisan 2013 dönemini kapsayan 51. sayısında “Başkanlık Sistemi ve Kalkınma” konularını değerlendirdi. Yılmaz, makalesinde kamuoyunda son günlerde çok tartışılan Başkanlık Sistemi ve Türkiye için hayati öneme sahip olan kalkınma kavramından bahsetti. Başkanlık sisteminin uzun yıllardır Türkiye’nin gündeminde olduğunu ancak bu alanda yapılan tartışmaların daha çok siyasi açıdan yürütüldüğünü ve tarafların ideolojik bakış açılarına göre tercihlerin ortaya konulduğunu belirten Yılmaz, diğer yandan sosyal ve ekonomik konular başta olmak üzere, başkanlık sisteminin geniş toplum kesimleri açısından etkilerinin ne olabileceği hususunun yeterince incelenmediğini ifade etti. Yılmaz, başkanlık sisteminin kamuoyunda yanlış bir imajının olduğunu, bazı siyasi söylemlerle başkanlık sisteminin adeta demokrasinin bir alternatifi gibi sunulduğunu ve kamuoyunun yanıltıldığını vurgulayarak, şunları kaydetti:
"Oysa adı üzerinde, başkanlık sistemi bir rejim değil, bir yönetim sistemidir. Demokratik ülkelerde parlamenter sistem ne kadar normal ise başkanlık sistemi de o kadar normaldir. Bugün Türkiye başkanlık sistemi ile parlamenter sistem arasında bir konumda bulunmaktadır. Halkın seçimiyle gelen Cumhurbaşkanı tecrübesinin de zorlamasıyla, ülkemiz bu iki sistemden birini daha net bir tercihle benimseme yoluna gidilebileceği gibi, farklı bir sentez de oluşturabilir. Gerek devam etmekte olan yeni Anayasa tartışmaları gerekse halkımızın önümüzdeki seçimlerde ortaya koyacağı tercihler bu tartışmaların seyrini önemli oranda belirleyecektir."

"HALKI YANILTICI DEĞERLENDİRMELER YAPILIYOR"
Bu süreçte halkın yapacağı tercihlerin sağlıklı bilgilere dayalı olmasının hayati önem taşıdığını belirten Yılmaz, maalesef kimi yüzeysel tartışmalarda halkı yanıltıcı değerlendirmelerin yapıldığını ifade etti. Başkanlık sisteminde adeta parlamentonun gücü ve önemi azalacak ve her şey başkanın otoritesi ile şekillenecek gibi büyük bir yanlış algı oluşturulduğuna değinen Yılmaz, işin gerçeğine bakıldığında ise durumun tam tersi olduğunu bildirdi.

"KALKINMA 4 TEMEL EKSENDE ANLAŞILMALI"
Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz, kalkınma kavramına ilişkin de değerlendirmelerde bulundu. Kalkınmanın çok boyutlu, kapsayıcı ve insan odaklı olduğunun altını çizen Yılmaz, "Kalkınmanın ekonomik, sosyal, çevresel ve hukuki olmak üzere dört temel eksende anlaşılması gerektiği görüşündeyim. Bunlara dış ilişkiler de ayrıca ilave edildiğinde resim daha bütüncül bir şekilde ortaya çıkmaktadır" dedi. Her şeyin merkezinde insanın bulunduğunu vurgulayan Yılmaz, insan emeği, insan aklı olduğu gibi, her şeyin nihai hedefinin de insana hizmet, insanın refahını arttırmak, daha iyi bir noktaya gelmesini sağlamak olduğunu kaydetti.

"TÜRKİYE, ARTIK NİTELİKLİ BEYİNLERİ CEZBEDEN BİR ÜLKE"
Bakan Yılmaz, bugün artık Türkiye’nin bir çekim merkezi haline geldiğini, başta çevre ülkeler olmak üzere dünyadan nitelikli beyinleri ve nitelikli sermayeyi cezbeden bir ülkeye dönüştüğünü ifade etti. Önümüzdeki 10 yıllık dönemin, 2023 perspektifinde cazibe merkezi haline gelen Türkiye vizyonuyla hareket edilecek bir dönem olacağını vurgulayan Yılmaz, "Fikir hürriyetinin olmadığı, demokrasinin iyi işlemediği, hukuk düzeninin oturmadığı, şehirleşmenin arzu edilen seviyede olmadığı, eğitimin, sağlığın ve benzeri sosyal hizmetlerin yeterli olmadığı bir yerde herhalde hiç kimse yaşamak istemez. Hele nitelikli insanlar, nitelikli sermaye hiçbir şekilde bulunmak istemez. Ama bunların sağlandığı bir ortamda, hem daha nitelikli insanlar yaşar hem de nitelikli sermaye gelir, yatırım yapar" ifadelerini kullandı.

"2023, TOPLUMSAL BİR VİZYONA DÖNÜŞTÜ"
Kalkınma perspektifinin 2023 hedefleriyle ortaya konulduğuna değinen Bakan Yılmaz, tüm toplumun da bunu benimsediğini, sahiplendiğini bildirdi.
Yılmaz, yazısında şu ifadelere yer verdi: "Bu siyasi bir vizyon olmaktan çıkıp, toplumsal bir vizyona dönüştü. Bunu son derece önemli ve değerli buluyorum. Bu vizyonu hayata geçirmek için gayret sarf etmemiz gerekiyor. Hedefimizin 2 trilyon dolar milli gelir, 500 milyar dolar ihracat, 25 bin dolar kişi başına gelirle daha büyük bir ekonomi, daha adaletli bir sosyal yapı ve daha ileri bir demokrasi olduğu biliniyor. Burada özellikle 2023 perspektifinin de yine kapsayıcı bir kalkınma anlayışıyla gerçekleştirilmesi gerektiğine vurgu yapmak istiyorum."

"BAŞKANLIK SİSTEMİNİN SAĞLAYACAĞI İSTİKRAR ÇOK ÖNEMLİ"
Başkanlık sistemi ile kalkınma arasındaki ilişkiye de açıklık getiren Yılmaz, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Öncelikle ekonomik gelişme eksenli baktığımız zaman başkanlık sisteminin yürütmede sağlayacağı istikrarın son derece önemli olacağı açıktır. Türkiye son 10 yılda tek partinin çoğunluğu ile sağladığı istikrarın ekonomideki yansımalarını yaşayarak gördü. 2002 yılında 230 milyar dolar olan Gayrisafi Yurtiçi Hasılamız, 2012 yılında 800 milyar dolar mertebesine ulaştı. Aynı dönemde kişi başı gelirimiz 3 bin 500 dolardan 10 bin 500 dolar seviyesine yükselmiştir. Enflasyon ve faizlerin tek hanelere gerilediği, bütçe disiplininin sağlandığı bu ortamda, kamu hizmetlerinde de tam anlamıyla bir sıçrama yaşanmıştır. Kamu yatırımlarının yanı sıra sağlanan güven ortamında özel kesim yatırımları, üretimi, ihracatı ve istihdamı tarihi seviyelere ulaşmıştır. Ülkemizin çok partili dönem tecrübesine baktığımızda koalisyon dönemlerine göre belli bir partinin çoğunluğuna dayalı dönemlerin çok daha yüksek bir performans sergilediği açıktır. 1950’lerde Demokrat Parti, 1960’ların belli bir bölümünde Adalet Partisi, 1980’li yıllarda ANAP, kalkınma sürecinde önemli ilerlemeler sağlamışlardır. Bu dönemler aynı zamanda reformların ve yapısal değişimlerin de hızlandığı yıllar olmuştur. 2002 sonrası dönemde AK Parti yönetiminde sağlanan performans ise küresel krize rağmen son derece belirgin bir farklılığı ortaya koymaktadır. 1950-2012 döneminin büyüme hızlarına bakıldığında şu gerçek ortaya çıkmaktadır. Güçlü bir partinin yönetimde olduğu dönemlerde büyüme ve kişi başına gelir artışı yüksek olmuştur. 1950-1959 döneminde ortalama GSYH artışı yüzde 7, ortalama kişi başına gelir artışı yüzde 4,2; 1966-1970 döneminde ortalama GSYH artışı yüzde 6, ortalama kişi başına gelir artışı yüzde 3,4; 1984-1991 döneminde ortalama GSYH artışı yüzde 5, ortalama kişi başına gelir artışı yüzde 2,9; 2003-2012 döneminde ortalama GSYH artışı yüzde 5, ortalama kişi başına gelir artışı yüzde 3,7. Koalisyon dönemlerinde sağlanan performans ise belirgin bir şekilde daha düşük olmuştur. 1962-1965 döneminde ortalama GSYH artışı yüzde 5,5, ortalama kişi başına gelir artışı yüzde 3,0; 1972-1979 döneminde ortalama GSYH artışı yüzde 4,7, ortalama kişi başına gelir artışı yüzde 2,4; 1992-2002 döneminde ortalama GSYH artışı yüzde 3,3, ortalama kişi başına gelir artışı yüzde 1,9.
Performansın koalisyon dönemlerinden de daha düşük olduğu dönemler ise demokrasinin askıya alındığı ara dönemler olmuştur. 1960-1961 döneminde ortalama GSYH artışı yüzde 2,1, ortalama kişi başına gelir artışı yüzde -0,4; 1980-1983 döneminde ortalama GSYH artışı yüzde 2,7, ortalama kişi başına gelir artışı yüzde 0,3. Bu performans bize yönetimde her türlü istikrarın değil, demokratik istikrarın önemli olduğunu göstermektedir. İstikrarı ve demokrasiyi eş zamanlı yakalamak açısından demokratik temsilin ve katılımın yanı sıra, yönetimde güçlü bir yapının da önemli olduğu görülmektedir."

"İDEOLOJİK YARGILAR YERİNE..."
AK Parti döneminde sağlanan güven ve istikrar ortamının korunmasının, başarı eğiliminin sürmesi için büyük bir önem arz ettiğinin altını çizen Yılmaz, yazısını şöyle tamamladı:
"Başkanlık sistemine geçilmesi veya güçlü bir yarı başkanlığın uygulanması halinde Türkiye, yürütme alanında istikrar meselesini köklü bir çözüme kavuşturmuş olacaktır. Hükümeti oluşturan her partinin izlenecek politikaları başka bir yere çektiği, kısa dönemli sürelerle işbaşına gelen yönetimlerin politikalara hakim olamadığı, popülizm sorununun derinleştiği koalisyon yapıları ekonomik kırılganlığı artırmaktadır. Buna karşılık, başkanlık sisteminin öngörülebilirliği ve istikrarı artıran yapısı şüphesiz ki hızla karar almaya uygun olup, rekabette öne çıkmaya çalışan bir ülke için, ekonomik kalkınmada son derece önemli bir avantaj oluşturmaktadır. Şüphesiz ki başkanlık sistemini de parlamenter sistemi de başarıyla veya başarısızlıkla uygulayan çeşitli örnekler bulunmaktadır. Bu gerçek, başarıda tek faktörün sistem olmadığını, liderlik gibi, sosyal ve siyasal kültür gibi, uluslararası konjonktür gibi birçok değişken ile olaylara yaklaşmamızın daha doğru olacağını göstermektedir. Ancak, tek başına başkanlık sisteminin neler getirebileceği teorik ve pratik düzeyde analiz edilmelidir. İdeolojik yargılar veya önyargılar yerine, dünyaya ve ülkemizin pratiğine bakmak şüphesiz ki daha yararlı olacaktır."
(İHA)