BIST 9.185
DOLAR 34,38
EURO 36,96
ALTIN 2.975,44
HABER /  POLİTİKA

Başdanışmanı açıkladı! İşte Erdoğan'ın referandumda kırmızı çizgisi

Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mustafa Akış referandum sürecini ve Partili Cumhurbaşkanı sistemini internethaber.com'a değerlendirdi.

Abone ol

Yeni Anayasa, Cumhurbaşkanlığı sistemi ve referandum sürecini İnternethaber.com Ankara Temsilcisi Hatice Kübra'ya değerlendiren Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mustafa Akış, sistem değişikliğinin Türkiye'yi daha güçlü bir devlet kılacağını söylerken "Devlet millete ait olsun diyorsak bizim bu sistemi değiştirmemiz lazım"dedi. 

Tek adamlık ve otoriterlik söyleminin bir manipülasyon aracı olduğunun ve bunun tutmadığının altını çizen Akış, yeni bir manipülasyonun ortaya atıldığını şu sözlerle ifade etti:  Şimdi "Tayyip Erdoğan döneminde problem yok, Tayyip Erdoğan bu sistemle adaletli bir şekilde Cumhurbaşkanlığı yapar ama Tayyip Erdoğan'dan sonrası ne olacak?" demeye başladılar. Bunu bir CHP vekilinin açıklamasında bile gördüm. Bu da bir manipülasyon.

Yeni sistemle birlikte yargı bağımsızlığının devam edeceğini, yasamanın iddia edilen gibi yürütme karşısında işlevsiz kalmayacağı aksine güçleneceğini vurgulayan Mustafa Akış, "Bugün PKK yöneticilerinin bile hayır denmesi gerektiğini söylediği bir süreçteyiz" diyerek referandum sürecinde "hayırcı ittifakın" kendisini tedirgin ettiğini söyledi. 

Akış, "Her akşam televizyonlarda seyrediyoruz bir yanda evet diyenler bir yanda hayır diyenler herkes kendi görüşlerini ortaya koyuyor" sözleriyle referandum süreci boyunca "Evet" diyenlerin de "Hayır" diyenlerin de kendilerini ifade etme imkanı bulacağına, bunda bir sıkıntı yaşanmayacağına da dikkat çekti. 

Mustafa Akış yeni sistemle birlikte tartışılan üniter yapı-federal yapı tartışmalarına ise "üniter yapı Cumhurbaşkanımızın kırmızı çizgisi" diyerek son noktayı koydu. 

mustafa akış

Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mustafa Akış'ın İnternethaber.com'a özel açıklamalarının detayları şöyle:

SORUNLARIN ÇÖZÜMÜ İÇİN SİSTEM DEĞİŞİKLİĞİ GEREKLİYDİ

Türkiye terörle mücadele, Suriye meselesi, bölgesel olaylar, ekonomi gibi zorlu bir süreçten geçerken referandumla birlikte bir sistem değişikliğine gidiyor. Yeni anayasa en çok "bu şartlarda sistem değiştirmenin sırası mıydı?" denilerek eleştirildi. Sizce sırası mıydı?

Tam da sırasıydı. Türkiye'de bir hükümet sistemi problemi var. Bu son 15 yılın, AK Parti iktidarlarının da bir problemi değil, çok öncelere dayanan bir problem. AK Parti kurulduğundan beri, Sayın Cumhurbaşkanımız genel başkanken de Cumhurbaşkanı seçildikten sonra da bir hükümet sistemi değişikliğinin gerektiği, bunun doğrusunun ülke için Türk Tipi Başkanlık sistemi olduğunu hepimize ifade etti. Sistem niye değişir? Sistem ortaya çıkan problemleri ortadan kaldırmak, onlara bir çare üretmek için değişir. En kâmil sistemi o yüzden ararsınız. "Sorunlar varken bunları değiştirmek akıl karı mıdır?" sorusu bence doğru değil. Tam da sorunlar varken bu sorunların çözümü için bu sistemi değiştirmek gerekir.

Peki, sistem değiştiğinde ne fark edecek bundan sonrası için?

Bundan sonrası için ne olacak sorusunun cevabını ararken öncelikle mevcut sistem doğru bir sistem miydi bunu iyi tanımlamak gerekir. Sistemler kişilerin tıkandığı yerde devreye girer, kişilerin çıkmazdan kurtulmasını sağlarlar. Fakat bizdeki sistem öyle değil. Sistem kendisi krize giriyor, kişiler sistemi krizden çıkarıyor. Sayın Cumhurbaşkanımızın 2001'den bu yana siyaseti bunun en önemli örneklerinden bir tanesi. Türk siyasi tarihinin en önemli lider millet uyumunu yakalamış olduğu bir süreç ve lider sistem tıkandığı yerde önünü açıyor. Bu doğru bir şey değil. Bu kurumsal bir şey değil. Bu Türkiye'yi ileri götürecek bir şey asla değil.

2023 HEDEFLERİNE BU SİSTEMLE GİTME İMKANINIZ YOK


Bu sistem krizini biraz daha açabilir miyiz?

Şimdi elinizde bir sistem var toplumdan gelen talepleri siyasi bir akılla ideal bir politikaya dönüştüreceksiniz. Ama dönüştüreceğiniz araçların Türkiye'yi taşıma kabiliyeti yok. Ve hepsi ayrı bir statüko. Bunun yanında yargı, sivil toplum, asker, üniversite, medya, bir sürü grup var. Bunlar da zaman zaman siyaseti işlemez hale getirecek şekilde kurgulanmış. Siz hem Türkiye'yi taşımayan bu araçlarla toplumdan gelen talepleri ideal bir politikaya dönüştüreceksiniz; hem bu kurumları dönüştüreceksiniz hem de tüm bu ilişkiler manzumesi içerisinde demokratik bir süreç ile ülkenizi ilerletecekseniz, ülkeyi iktisadi ve sosyal alanda kalkındıracaksınız. İşte 2001'den beri yapılan hadise bu aslında. Biz daha iyi bir Türkiye, hızlı karar alan bir Türkiye ve 2023 hedefleri diyorsak bu sistemle oralara gitme imkânınız yok. Bizim gelecek nesillere yönetilebilir bir Türkiye, yönetilebilir bir sistem bırakmamız lazım. Bu değişiklik bunu sağlayacak.

İSTİKRARSIZLIK ORTADAN KALKACAK

Yeni anayasa için en çok kullanılan argümanlardan biri "istikrar". Koalisyon ihtimalinin ortadan kalkması Türkiye'yi daha istikrarlı mı yapacak?

Evet, koalisyonların getirdiği istikrarsızlık bu sistemle ortadan kalkacak. İstikrar çok fazla zikredildiğinde hamasi bir siyasi söylemin parçası gibi görünüyor. Ama öyle değil. Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan bu yana Türkiye'nin istikrarlı dönemlerini masaya
yatırırsanız ve istikrarsız dönemleriyle karşılaştırırsanız terörle mücadelede etkin olunan, ekonomide, dış politikada güçlü olunan dönemin istikrarlı dönemler olduğunu görürsünüz. Bakın Adnan Menderes dönemi, Turgut Özal dönemi böyledir. Bunlar Türkiye'nin hamle yaptığı dönemlerdir. 2001'den bu yana Türkiye'nin lig atlayarak 1. lige çıkmasının sebebi de istikrardır.

Bizim şimdi istikrarımız mı bozuldu? Yavaş yavaş bu sorunları yeniden yaşamaya başladık?

Hayır, bugün bir istikrarsızlık yok ama bu sistem her an istikrarsızlık üretebilecek bir sistem. 7 Haziran'da gördük bunu. Milletimizin 7 Haziran'la 1 Kasım arasındaki tercihlerini değiştiren en önemli etkenlerden bir tanesi istikrarsızlıktı. Türkiye'nin kazanımlarının kaybedilmesi meselesiydi. Bir de bu sistem millete ait olan bir sistem değil. Devletin millete ait olduğu bir sistem değil. Devlet millete ait olsun diyorsak bizim bu sistemi değiştirmemiz lazım.

Bu zamana kadar devlet millete ait değildi yani?

"Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir". Bu bir temel cümle ve çok önemli. 1921’de bu kural anayasaya dercedilmiş. Ama 1961 yılına geldiğinde ihtilalden sonra buna bir şart getirilmiş. "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Millet, egemenliğini, yetkili organlar eliyle kullanır". Yani aslında egemenliğe bir kayıt, bir şart getirmiş. O gün kurgulanan bu vesayetçi yapı bugüne kadar gelmiş. Bugün dedim ya bir lider-millet uyumu var, bir istikrar var, bu sistemin herhangi bir arıza çıkmadan yürümesini sağlıyor. Ama bu zor oluyor. Biz biraz çabuk unutuyoruz. Evet bir lider millet uyumu var ama hangi badirelerden geçti. Daha yeni bir 15 Temmuz yaşandı, hepimizin kafasında capcanlı duruyor.

Danıştay saldırısından başlayın, siyasi istikrara yönelik saldırılara bakın. Gezi'yi, kapatma davasını, e-muhtırayı, Balyoz'u, Ergenekon'u, 17-25 Aralık ve 15 Temmuz'u bunun içine katın. Belki bir çırpıda sayamıyoruz, bazıları aklımıza bile gelmiyor. Bu yüzden devlet millete ait değil. Bu sistem; bu saydıklarımı, yaşadıklarımızı üreten sistem.

Hükümet sistemi de bu vesayetçi anayasanın ruhu. Biz gelecek nesillere düzgün bir ülke, yönetilebilir bir Türkiye bırakacaksak milletimize yeni bir sistemi tevdii etmek zorundaydık.

DEVLETİN MİLLETE AİT OLMASI SAĞLANACAK

mustafa akış, hatice kübra

Biz sistemi değiştirdik ve yeni sisteme geçtik diyelim. Bundan sonra bu tür saldırılar olmayacak mı?

Bu sistem değişikliği Türkiye'yi daha güçlü bir devlet kılacak. Hedeflerine emin adımlarla giden, özgüveni yüksek bir devlet kılacak. Terörle daha etkin mücadele eden, ekonomik problemlerini aşabilmiş güçlü bir devlet. Ve bu coğrafyanın en önemli gereklerinden birisi, güçlü devlet. Ama bu güçlü devletin millete ait olması önemli. Öncelikle devletin ali menfaatleri değil; milletin ali menfaatleri diyen bir devlet. İşte bu değişiklik bunu sağlayacak.

"ERDOĞAN'DAN SONRA NE OLACAK?" DEMEYE BAŞLADILAR

Partili Cumhurbaşkanlığı sisteminin bu haliyle tek adamlık ve otoriterlik getireceği eleştirileri var. Bunları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu tek adam ve otoriterlik meselesini bir manipülasyon aracı olarak uygulamaya koydular. Milletin aklında bir kafa karışıklığı, bir dezenformasyon ortaya koymak için. Baktılar ki bu millet bu lideri çok seviyor ki; 15 Temmuz bunun en önemli göstergelerinden birisiydi. Bugün belki Cumhurbaşkanımızla aynı görüşleri paylaşmayan insanlar bile sayın Cumhurbaşkanımızın sıhhati, selameti, bekası çok önemli çünkü onun sıhhati, selameti, bekası Türkiye’nin sıhhati selameti ve bekasıyla eşitlenmiştir diyor. Sonuçta bu millet bu lideri çok seviyor, bunu gördüler ve bu tek adam söylemi ve stratejisi ağır ağır geri plana alındı.

Şimdi şöyle bir söylem ortaya çıktı: "Tayyip Erdoğan döneminde problem yok, Tayyip Erdoğan bu sistemle adaletli bir şekilde Cumhurbaşkanlığı yapar ama Tayyip Erdoğan'dan sonrası ne olacak?" demeye başladılar. Bunu bir CHP vekilinin açıklamasında bile gördüm. Bu da bir manipülasyon. Bu sistem asıl gelecek nesiller için lazım. Bu ülke her zaman Tayyip Erdoğan gibi liderler çıkaramayabilecektir. Türkiye bu lider-millet uyumlarını her zaman yakalayamaz, bu lider-millet uyumlarını yakalayamadığı zaman asıl yönetilebilir bir Türkiye lazım.

Cumhurbaşkanı'nın kararname yetkisi ile ilgili de farklı görüşler var. "Cumhurbaşkanı bu yetkiyle her alanda kararname çıkartabilir, kafasına göre istediğini yapabilir" diyorlar. Bu eleştirilere ne diyeceksiniz?

Cumhurbaşkanı istediği her alanda kararname çıkartamayacak. Bu kararname meselesi belki de mevcut anayasamızdaki kararname düzenlemelerine atıfla bir yoruma tabi tutuluyor. Bu doğru değil. Kararname yürütmenin devleti idare etmesi, yönetmesi için icraatlar ortaya koymak için çıkarmak zorunda olduğu kararnameler. Bu kararname, yürütmenin bu icrai alanını tanzim ediyor. Dolayısıyla temel hak ve özgürlükler, siyasi haklar ve ödevler konusunda kararname çıkaramazsınız. Eğer Meclis bir kanun yapmışsa siz yürütmenin başı olarak o konuda bir kararname çıkaramazsınız. Veya siz bir kararname çıkardınız, kararnamenizden sonra Meclis o konuda bir kanun yapmışsa artık kanun geçerlidir.

YASAMA DAHA DA GÜÇLENECEK

Meclis'in işlevsiz hale geleceği ve yürütmenin yasamaya tahakküm edeceği endişeleri var. Yeni sistemle yasama erkinde güç kaybı mı olacak?

Ben bunu da doğru bulmuyorum, bu da bir yanlış yönlendirme söylemi. Çünkü yürütmenin yasamaya tahakkümü asıl mevcut sistemimizde vardır. Ben 24. dönemde milletvekilliği yaptım. Bizim çıkardığımız yasaların çoğu yürütmenin tasarısıydı. Yani yürütme aslında yasamanın yapacağı işi yapıyordu. Mevcut sistemde yasama faaliyeti zaman zaman bir formaliteye dönüşüyor. Dolayısıyla yeni sistemde hükümetin yani yürütmenin tasarı verme yetkisini elinden alıyoruz. Asıl bu sistemde yasama çok daha kuvvetlenecek. Asıl bu sistemde yasama asli işine, yasa yapma işine dönecek.

Cumhurbaşkanı partili olduğu zaman ve Meclis çoğunluğu Cumhurbaşkanı'nın partisinden olduğunda o milletvekilleri Cumhurbaşkanı'na rağmen nasıl yasa çıkaracak?

mustafa akış, ahtice kübraBurada mesele bir ülkede serbest seçimler anlayışının yerleşip yerleşmediğidir. Eğer böyle derseniz millete güvenmemiş olursunuz. Millet, Cumhurbaşkanı'nı bir partiden seçebilir, o partiye de Meclis'te çoğunluğu verebilir. Bunu sorgularsanız milletin tercihini, demokrasiyi sorgulamış olursunuz. Ama bu seçmen öyle bir seçmendir ki bunun yerel seçimlere indiğinizde çokça örneğini görürsünüz; belediye seçimlerinde belediye başkanlığını bir partiye, belediye meclis üyesi çoğunluğunu başka bir partiye vermiştir.
Dolayısıyla bu sistemde Meclis'te böyle bir sayısal atmosfer de ortaya çıkabilir. Cumhurbaşkanı bir partiden seçilip Meclis çoğunluğu başka bir partiye de verilebilir. Bu seçmenin, milletin takdiridir. Siz hem Cumhurbaşkanı olarak bir partiden seçildiniz hem de millet size yasamada da çoğunluğu verdi. Millet sizi denetler. Bakar ki siz doğru bir yolda değilsiniz 5 yıl sonra sizi değiştirir. Önemli olan serbest seçim anlayışının bir ülkede yerleşmiş olmasıdır. Serbest seçim anlayışı bir ülkede yerleşmişse, milletin seçimlerine güveniyorsanız orada korkacağınız herhangi bir şey yok.

YARGI BAĞIMSIZLIĞI DEVAM EDECEK

Yasama ve yürütmeden bahsettik. Bunun bir de yargı ayağı var. Yeni sistem yargı bağımsızlığını ortadan kaldıracak mı?

Bugün Cumhurbaşkanı'nın yargıya ilişkin yetkileri neyse aynı şekilde devam edecek. Mesela Anayasa Mahkemesi açısından durumu ele alalım. Bugün Cumhurbaşkanı'nın Anayasa Mahkemesi'ne seçtiği üye sayısı kaç? Üç tane üyeyi seçti. Bu üç üyenin içerisinde eğer iki tane üye FETÖ nedeniyle tutuklanmamış olsaydı Sayın Cumhurbaşkanımızın seçtiği üye sayısı 1'dir. Ki bu sistemde Cumhurbaşkanları 5 yıl görev yapacak, 2 defa seçilecek. Anayasa Mahkemesi üyeleri 12 yıl görev yapıyorlar. Yani eğer bir kişi iki defa seçilmezse Anayasa Mahkemesi üyeleri 3 ayrı Cumhurbaşkanıyla çalışmış olacak. Şu an Anayasa Mahkemesi'nde Ahmet Necdet Sezer'in seçtiği üyeler var.

Hep örnek gösterilen, demokratik sistemleriyle öne çıkarılan ki ben çoğuna katılmıyorum diğer bazı ülkelerin devlet başkanlarının yargı üzerindeki yetkilerine bakalım. Onlarla kıyaslayınca hiçbir fark göremezsiniz. Bu ortaya konulan önemli bir demokratik değişim ve yürütme-yasama- yargı ilişkilerini demokratik zemine oturtan bir değişim.

Diğer ülkelerden bahsettiniz. Bizde de bir mahkeme ABD'de olduğu gibi Cumhurbaşkanı'nın kararnamesine şerh düşme ya da iptal etme hakkına sahip olacak mı?

Tabii ki. Burada şöyle bir algı yanılması var; bu sistem geldiğinde yasama ortadan kalkacak, yargı ortadan kalkacak, bağımsız mahkemeler ortadan kalkacak zannediliyor. Mevcut Türk idare hukukunda hükümet sistemi değişiyor ama yargı duruyor, bağımsız
mahkemeler duruyor, yasama duruyor. Dolayısıyla sadece Cumhurbaşkanı'nın kararnamelerine karşı değil, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu yine açık.

ÜNİTER YAPI CUMHURBAŞKANIMIZIN KIRMIZI ÇİZGİSİDİR

Sistemle ilgili insanların en çok akıllarına takılan konulardan birisi de üniter yapı federal yapı meselesi. Bu sistem sonrasında federal yapıyı da beraberinde getirir mi?

Üniter yapı, bu sistemi ortaya koyan, bugün uzlaşan AK Parti iktidarının da Milliyetçi Hareket Partisi'nin de kırmızı çizgisi. Bu üniter yapı Sayın Cumhurbaşkanımız'ın da kırmızı çizgisi. O yüzden biz tek bayrak tek millet tek vatan tek devlet diyoruz. Buradaki tek devlet işte bahsettiğimiz bu üniter yapı. Ülkeler kurulduklarında bir devlet sistemlerine bir de hükümet sistemlerine karar verirler. Devlet sistemi ya üniterdir ya federaldir. Devlet sisteminiz üniter ise buna karar vermişseniz bunun üstüne hükümet sisteminizi inşa edersiniz. Hükümet sisteminde de Başkanlık, yarı başkanlık, parlamenter sistem var.

Bizim tartıştığımız üniter yapımızın, devlet sistemimizin üzerine hangi hükümet şeklini koyduğumuz. Bu işin temeliyle, devlet sistemimizle, üniter yapımızla ilgili bir gündem zaten yok, zaten bunu tartışmıyoruz. Bu üniter yapı basit anayasa hukuku terminolojisi ile
anlatılabilecek bir şey de değildir. Bu üniter yapı meselesi bu ülkenin ruhuna işlemiş bir şeydir. Türkiye Cumhuriyeti taşıdığı ve bugünlere değin gelen devlet geleneğinde hep üniter yapısını korumuştur.

HAYIRCI İTTİFAK BENİ TEDİRGİN EDİYOR

Referandum için daha partilerin kampanyaları başlamadan "Evet" ve "Hayır" diyenler arasında keskin bir kutuplaştırma, belli etiketlerle kategorize etme durumuyla karşı karşıya kaldık. Bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?

Evet veya hayır diyenleri belli bir yerde belli bir camia altında toplamak tasnif etmek bunlar doğru olmaz. Milletin her kesiminden evet de olacaktır hayır da olacaktır. Demokrasinin çeşitliliği, çoğulculuk budur. Bir kere önce şunu söylemek lazım, ben bu anayasa tartışmaları içerisinde hem Meclis'te olmuş, hem şimdi Cumhurbaşkanlığında çalışan birisi olarak görüştüğüm, konuştuğum insanlar arasında CHP’li olup, sosyal demokrat olup fakat getirilen sistemin Türkiye'nin güçlenmesi için gerekli olduğunu düşünen ve buna evet diyen çok kişiyle karşılaştım. Bizim bu süreci yürütürken de toplum olarak birbirimizle kutuplaşmadan, çatışmadan götürmemiz gerekir. 15 Temmuz ruhuna aykırı hareket etmememiz gerekir. Fakat Hayır'ın içerisinde bulunan ittifak beni zaman zaman tedirgin ediyor.

Nasıl bir ittifak ve neden tedirgin ediyor?

Bugün PKK yöneticilerinin bile hayır denmesi gerektiğini söylediği bir süreçteyiz. Bir terör örgütünden bahsediyoruz. Türkiye'de bugüne kadar her türlü eylemi gerçekleştirmiş masum insanlarımızın canına kıymış bir örgüt bile bugün hayır diyor. Hayır ittifakının içinde bugün 15 Temmuz darbe kalkışmasını yapan Türkiye’yi bir istilaya sürüklemeye çalışan, Meclisini bombalayan, 248 evladın şehit olmasına sebep olan binlerce insanımızın yaralanmasına neden olan örgüt de var. Onlar da hayır diyor. Bu da meselenin Türkiye için ne kadar kritik bir tartışma olduğunu gösteriyor aslında.

Hayır diyenlerde de "istediğimiz gibi propaganda yapamayacağız, engelleneceğiz" gibi bir tedirginlik var.

Bu referandum kampanyası başladı. Ve Hayır diyenler de her yerde çok rahat kendilerini ifade ediyor ve ifade edecek imkânları da buluyorlar. Bugün hayır diyen ana muhalefet partisi de kendi kampanyasına yakın bir süreçte başlayacaktır. Türkiye’de bugüne kadar
demokratik süreçlerde hangi seçimde kim kendi kampanyasını yapamamış, nereye gidememiştir? Böyle bir ortam Türkiye'de yok, bugüne kadar da olmadı. Her akşam televizyonlarda seyrediyoruz bir yanda evet diyenler bir yanda hayır diyenler herkes kendi görüşlerini ortaya koyuyor. Sosyal medyada da evet diyenler hayır diyenler görüşlerini ortaya koyuyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan meydanlara inecek mi?

Sayın Cumhurbaşkanımızın siyasetteki yürüyüşü belli. Bugüne kadar hep milletiyle beraber, kol kola oldu. Bu süreçte de özellikle Cumhurbaşkanı sıfatıyla Cumhurbaşkanlığı makamını da ilgilendiren bir anayasa değişikliğinde kendi görüşlerini düşünceleri her mecrada paylaşacaktır.

BU ÜLKENİN GENÇLERİNE GÜVENİYORUZ

Yeni Anayasa'da seçilme yaşının 18 olması da çok tartışıldı. "18 yaşında milletvekili mi olur?" itirazlarını duyuyoruz. Bu konuda neler söyleyeceksiniz?

Seçilme yaşının 18’e düşürülmesi yalnızca gençlerin temsil hakkı kazanması değil; aynı zamanda seçme ve seçilme hakkının eşitlenmesi, seçilmenin önündeki engellerin kaldırılması ve demokrasinin gelişmesi tartışmasıdır. Zaten gelişmiş demokrasi olarak kabul edilen ülkelere baktığımızda seçme ve seçilme yaşının eşit olduğu ve bu yaşın 18 olduğunu görürüz.

Seçmek, seçilmekten çok daha büyük bir sorumluluk. Şeçme hakkını verdiğimiz bir bireye neden seçilme hakkını vermeyelim? Bugün AB ülkelerinin %73’ünde seçilme yaşı 18. Dünya’daki 190 ülkenin 108’inde seçilme yaşı 18 ila 21 arasında değişiyor. Bu ülkelerin gençleri bizimkilerden daha mı olgun? Daha mı zeki ? Daha mı politik? Bu bir vizyon meselesi. Biz de yaş sınırı daha düne kadar 30’du. Allah’tan Recep Tayyip Erdoğan gibi bir liderin vizyonu ile bu 25’e düştü. İnşallah 18’e de düşecek. Biz bu ülkenin gençlerine güveniyoruz.

MUSTAFA AKIŞ KİMDİR?

2016 Ocak ayında Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanlığı'na atanan Mustafa Akış;

1981 yılında Beyşehir’de doğdu. Mustafa Akış öğrenim hayatına Gazi İlkokulunda başlamış; ardından Beyşehir Ali Akkanat Anadolu Lisesi’ni ikincilikle bitirmiş ve kazandığı Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi ile Ankara yılları başlamıştır. Siyasete de bu yıllarda adım atan Akış, ilk siyasi tecrübesini de Ak Parti’de edinmiştir. Ak Parti’yi kendisi de “içerisine doğduğumuz ve sokaklarında büyüdüğümüz partimiz” sözleriyle tanımlamaktadır.

Gençlik Kolları Genel Merkezi’nde Tanıtım-Medya Başkanlığı ve Seçim İşleri Başkanlığı ve Genel Merkez Seçim Koordinasyon Merkezi Başkan Yardımcılığı görevlerini yürüten Mustafa AKIŞ 2011 seçimlerinde Ak Parti Konya Milletvekili seçilmiştir. Mecliste İçişleri Komisyonu ve Milli Savunma Komisyonu üyeliklerini bir arada yürütmektedir. Mecliste iki komisyonda birden görev alan nadir vekillerden biri olan Mustafa AKIŞ ayrıca genç yaşta Silah Kanunu gibi kritik bir Kanun’un yasalaşma sürecinde Alt Komisyon Başkanlığını da yürütmüştür.