Ülke bütçesinin yıllarca yapılan eş dost kayırmaları, görev zararları, yüksek tarım taban fiyatları, akıl almaz sendikal talepler ve yüksek faizle,
Abone olADNAN BERK OKAN
Ben Başbakan olsaydım eğer…
Gecenin bir yarısında… hiç kimsenin aklının ucundan bile geçmediği bir anda… sigaraların efkârla tüttürüldüğü o gece ayazında yanıma karımı da alır, Tekel İşçilerinin direniş mahallini ziyaret ederdim...
Onlarla oturur, ikram edecekleri çay bardağını bir avucumdan diğer avucuma sıkça aktararak ve sıcaklığını duya duya dolaştırır; yine sıkça küçük küçük fırtlarla, yudumlarken dertlerini dinlerdim…
Her taleplerinde haklı olduklarını söyler, taa ki yoruluncaya kadar, konuşmalarını hiç kesmeden söyleyeceklerini bitirmelerini beklerdim…
Sonra da “bitti mi?” diye sorup, onaylarını aldıktan sonra Devletin imkânlarını anlatırdım onlara…
4. Murat’ın, daha fazla para isteyen Yeniçerilere, “hazine tükendi, denizden mi alıp vereyim” deyişini hatırlatırdım…
“Şurada hepinize söz veriyorum; çocuklarınızın okul masraflarını kamu bankalarından birinin sırtına yıkacağım” der; Ahmet Çalık’a toplam 750 Milyon Dolar kredi veren Ziraat ve Vakıflar Bankası genel müdürlerini bu konuda ikna(!) ederdim…
Onlara; bir su kaynağının birkaç kürek toprakla kapatılabileceğini ama kendi başına bırakılırsa üzerinden bir tankla bile zor geçilebileceğini hatırlatırdım…
Ülke bütçesinin yıllarca yapılan eş dost kayırmaları, görev zararları, yüksek tarım taban fiyatları, akıl almaz sendikal talepler ve yüksek faizle, kendi başına bırakılıp çağlayana dönüşmüş bir küçük pınar olduğunu söylerdim…
TEKEL’de yaşananların, ekonominin gereği olduğunu belirtir; teröre 29 yılda 300 Milyar Dolar harcayan bir ülkenin sonuçta arkada 40 bin yitik can, boşaltılmış binlerce köy; evlerinden barklarından sefalet içinde sürülmüş milyonlarca vatandaş ve 6 milyon (belki daha da fazla) işsiz yurttaş bıraktığını hatırlardım…
“Terör bitmeden” derdim, “kalıcı iç barış tesis edilmeden sadece sizlerin değil, iş – aş bekleyen 6 milyon insanımızın sorununun çözümü de zaman alacaktır ne yazık ki”…
Ama Başbakan bunu yapacağına o insanlarla ağız kavgası ediyor…
Beceriksiz, kötü niyetli muhalefetin eline koz veriyor…
“Kötü haber, iyi haberdir” zihniyetindeki, televizyon habercilerinin ve ankormanlarının doymak bilmeyen “felâket tellâllığı” iştahlarını kabartıyor…
Ah sevgili Tayyip Bey kardeşim ah…
Şu kendine olan özgüvenini takınsan da TEKEL işçilerinin yanlarına gidip, çaylarını içsen ve onları bir dinlesen var ya; kim tutar seni!...