Hükümetle medya arasında köprü vazifesini üstlenen Başbakanlık Basın Müşaviri Ahmet Tezcan, Hürriyet'ten Metin Yüksel'e çarpıcı açıklamalarda bulundu.
Abone olHükümetle medya arasında köprü vazifesini üstlenen Başbakanlık Basın Müşaviri Tezcan, şimdi kendisi de sert eleştirilerin hedefi. Cumhuriyet Gazetesi’ne yazdığı mektup, Emine Erdoğan’ın Karamanlis’le öpüşme görüntülerini TRT’de yayımlatmaması ve son olarak Kadiri tarikatının ayinindeki fotoğraflarıyla kendisi de sık sık haber oluyor. Onunla Ankara’da yaptığımız görüşmede ‘Kalıba sığmam. Beni nasıl görmek isterseniz öyleyim. Ben buyum’ diyor. Basın etiğine duyduğu merak hálá devam ediyor. Örneğin gazetecilerin oy kullanmasına karşı. Sadece Kenan Evren’e inat olsun diye 1983’te Turgut Özal’a oy vermiş. O günden bugüne oy kullanmamış. Hatta şimdi basın müşavirliğini yaptığı Erdoğan’a bile oy vermemiş. Kim itti sizi mesleki sorunlarla uğraşmaya? -12 Eylül cuntası döneminde başladım mesleğe. Gazete gazetesinden Sami Başaran’ın öldürülmesiyle benim için film koptu. Espri olsun diye atılan asparagas magazinel bir manşetin yarattığı gereksiz infial sonucu öldürüldü. Kendimi sorguladım. Zaman zaman esprili haberler yapan benim de payım olabilir miydi bu ölümde? Biz gazeteciler bir fanusun içindeydik. Başaran’a sıkılan kurşun, içimdeki fanusu parçaladı. Bu konuda yazdığım yazı Güneş’te yayınlandı. Medya eleştirisine böyle başladım. Etik meselelerine odaklandım. Bilerek ya da bilmeyerek yaptığım, meslek ahlakına uymayan haberleri düşünmeye başladım. Bugün hálá bunların kefaretini nasıl öderim diye düşünüyorum. Hiçbir yerde dikiş tutturamadığınız için basın müşavirliğine başladığınız söyleniyor, ne dersiniz? - Burada dikiş tutturabileceğim ne malum? En uzun çalıştığım yer Bulvar gazetesiydi. Beşinci yıl yazı dizimi gerçek konumundan saptırdılar, ayrıldım. 1996 sonrası işlerden ya kovuldum ya istifa ettim. İktidar-medya ilişkisini bu kadar eleştirdikten sonra siyasetin tam göbeğine nasıl oturdunuz? - Bunu Başbakan’a sormak lazım. Benim için sorun yok. Eğer Başbakan’ın medya konusundaki düşünceleri benimkinden farklı olsaydı o zaman sorun olurdu. Geçmişteki başbakanlar gibi medyayı kendine bağlamayı, ikibuçuk gazete bırakmayı düşünseydi bu görevi kabul etmezdim. Allah’a şükür medyaya karşı son derece dengeli ve mesafeli duruyor. Tutumu, benim arzuladığım medya-siyaset ilişkisine çok yakın. Ayrıca bana tevdi edilen görevin ne olduğunu biliyorum. Medyada hálá eski dönemlerdeki alışkanlıkların devamını isteyenler var. Önceden medyayla iktidar arasında ensest bir ilişki söz konusuydu. Medya-siyaset-ticaret iç içeydi. Bu değişti. İlişki medya ve siyasetin lehine düzelmeye başladı. Hükümet ve Başbakan bu konuda oldukça samimi. Teklif kimden geldi? - Nabi Avcı Bey benimle çalışmak istediklerini söyledi. Teklifi o yaptı. Tercüman’dan ayrılmış, parasızlıktan otomobilimi satmıştım. Eşimi arayıp, Ankara’ya yerleşiyoruz, dedim. Kabul etti. Ev tuttuğumda pozisyonum bile belli değildi. Bir gün sürpriz şekilde bakanlar kurulu toplantısına çağırdılar. Hayırlı uğurlu olsun, dediler. Tayyip Erdoğan’la daha önceden tanışır mıydınız? - Başbakan, 1991’de ben Güneş’te köşe yazarıyken, RP İstanbul il başkanıydı. Teşkilat yemeğinde tanıştık. Baktım uzun boylu, yakışıklı bir delikanlı. Üç yıl sonra da belediye başkanı oldu, Ankara’da karşılaştık. Basın danışmanlığı teklif etti. Tam o sırada ‘akademik kayınpederim’ Nabi Avcı (eşim onun öğrencisiydi) devreye girip, kurucusu olduğu Kanal 7’ye çağırdı. Haber müdürlüğüne başladım. Nihayetinde Tayyip Erdoğan siyasetçi, ben gazeteciydim. Aramızda mesafe olması gerekiyordu. Ahmet Tezcan, Tayyip Erdoğan’a hiç oy vermedi mi? - Hayır, vermedim. Aramızda çok mesafeli bir ilişki vardı. Bugüne kadar bir özel talebim oldu, nikahımı kıymasını istedim. Kırmadı, sağolsun, kıydı. 1991’den bu göreve geldiğim tarihe kadar toplam 6 kez görüştük. Tayyip Erdoğan’ın 10 yıl önce medyaya bakışıyla şimdiki aynı mı? - O dönemlerde çok yakınında değildim. Daha önce de birkaç yerde danışmanlık yaptım. İlk defa danışmanlarını sonuna kadar dinleyen birini gördüm. Doğruyu kabul ediyor. İzah etmesi gereken şeyleri o kadar etraflıca izah ediyor ki, siz şaşırıyorsunuz. Sayın Başbakan zorluyor mu sizi? Belli bir çizginin içine çekmeye çalıştığınız oluyor mu kendisini? - Her konuyu rahatlıkla konuşuyoruz. Başkaları farklı görüşler önerdiğinde muhalefet şerhimi koyuyorum. Bazen çok sert tartışmalar yapıyor, kırılma noktasına geliyoruz. Hata yaptığım da oluyor. Neticede hatada ısrar etmemeli, düzeltme şeklinde hemfikir olmalı. Biz bunu yapıyoruz. Olağanüstü güzel bir ilişkisi var etrafıyla. Bu ekipteki en centilmen kişi. Bunu yalakalık olsun diye söylemiyorum. Başbakan’ı en çok hangi haberler kızdırıyor? - Ailevi konulara ilişkin haberler daha çok kızdırıyor. Yoksa eleştirilere açık. Fatih Altaylı parti mensubu bir kadınla ilgili iddialar gündeme getirdi. Başbakan, Altaylı’ya konuyu gündeme getirdiği için teşekkür etti. Gereğinin yapılacağını söyledi. Eleştiri hayattır, can verir. Tabii gerçeğin tersyüz edilmesine, belden aşağı vurulmasına ve hakaretlere öfkeleniyor. Bunun dışındaki eleştirilerden memnun. Haftalık ve aylık medya analizleri yapıyoruz. Olumlu, olumsuz tüm haberleri kayda değen ve değmeyenler şeklinde tasnif ediyoruz. Yalakalık haberleri yerine doğru iş yapmaya yönlendiren eleştiri haberini tercih ediyoruz. Her iktidarın kendi gazeteci tercihleri vardır, Başbakan’ınki kimler? - Başbakan’ın sevdiği gazeteciler var. İyi yorum yapan, objektif yazan gazetecileri seviyor. Buna uzak gördüklerini de sevmiyor. Onlardan kaçınıyor ama ambargo koymuyor. Basın müşavirliği bankamatik memurlarının bol olduğu yer olarak bilinir, kadronuz kaç kişi? - Burası yakın geçmişe kadar kupür fabrikası gibi çalışmış. Dijital ve aktif bir ortam kurduk. Geriye itilmiş, yetenekli kişileri saptadım. 20 kişilik bir ekip olduk. Her gün haberlerin renkli fotokopisini çekip Başbakan’a dosya hazırlıyoruz. Kapağına günün en önemli eleştirel haberini koyuyoruz. Başbakan’ın morali bozulmasın diye dosyaya koymadığınız haberler oluyor mu? - Hayır. En kötü, belden aşağı vuran haberleri bile koyuyoruz. Çünkü Başbakan’ın bilmesi lazım. Ne kadar kazanıyorsunuz? -Devlet memuruyum. 3600 ek göstergeyle 2 milyar 200 milyon lira maaş alıyorum. Yetiyor mu? -Fazla lüksü olan bir adam değilim. Eşim de çalışıyor. Geçinip gidiyoruz işte. İÇKİ KONUSUNDA BÜYÜK KONUŞMAYAYIM Osmanlı’nın son döneminde Kafkasya’dan göçmüş Çerkez bir aileye mensup Ahmet Tezcan. Kırşehir’de 48 yıl önce doğmuş. Yıllarca kamyon şoförlüğü yapmış bir babanın oğlu. Ortaokulu Kırıkkale İmam-Hatip Lisesi’nde, liseyi Ankara Gazi Akşam Lisesi’nde okumuş. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türkoloji bölümündeki hocalarının referansıyla 1981’de basına girmiş. Evli, yaşları 8-18 arasında değişen dört çocuk babası. 1995’te ikinci evliliğini yapmış. Eşi de gazeteci. Show TV’de çalışıyor. Güzel yemek yaptığını, iyi çiğ köfte yoğurduğunu, ütü yapmayı sevdiğini söylüyor. Ahmet Tezcan’ın gazetecilik macerası Tercüman’da başlayıp Bulvar, Günaydın, Güneş, Kanal 7, ETV’de sürmüş. İşsiz kaldığı dönemde TGRT’de oynayan Kurt Kapanı, Kanal 7’deki Mihrali dizilerinin senaryolarını yazmış. İnternette açtığı medya eleştiri sitesi Dördüncü Kuvvet Medya hálá faal, ancak o ilişkisini kesmiş. Günde üç paket sigara içiyor. İçkiyi sorunca gülerek ‘Büyük konuşmayayım, hiç belli olmaz’ diyor. Geçmişte içermiş. Vurgulayarak hiç ayyaş olmadığını söylüyor. BASINI KONTROL ETME ÇABAMIZ YOK Cumhuriyet Gazetesi’ne gönderdiğiniz mektupla basına aba altından sopa mı göstermeye çalıştınız? - Cumhuriyet’e yazdığım mektup, basını kontrol altına alma çabası olarak değerlendirildi. Bu kadar yanlış bir yorum olamaz. Mektubun hükümetle alakası yok. Basın Müşaviri sıfatımla değil, Ahmet Tezcan olarak İlhan Selçuk’un şahsına yazdım. Basın Müşaviri olarak şahit olduğum olayları aktardım. Hükümetin basını susturma çabası içinde olduğu yolundaki iddialar beni töhmet altında bırakıyordu. Mektupta iddiaların asılsızlığını ispatlamaya çalıştım. Cumhuriyet hükümetle ilgili en olumsuz haberlerin çıktığı gazete. Basını kontrol etme çabası içinde olsak, böyle mi olurdu? Mesela Ertuğrul Özkök’ün 20 günlük yazılarını analiz ediyoruz. İkisi olumlu, dokuzu olumsuz. Diğerleri ortada, sadece tespit yapıyor. Olumsuzlara bakıp hükümetin Özkök’ü susturmaya çalıştığını söyleyemezsiniz. Ne de -affedersiniz- yalaka diyebilirsiniz. Rakamlar ortada. Bu fotoğraflar yayınlanmasın diye rica ettim, dansçı kızın Ecevit’i öptüğü fotoğraflar da Rahşan Hanım’ın ricası üzerine yayınlanmamış Başbakan’ın çok yakınındasınız. Ailesiyle aranızda bir hukuk oluştu mu? Emine Erdoğan’a da basın danışmanlığı yapıyor musunuz? -Kendisinin basın işleriyle ilgilenen yardımcısı var. O bana bir şey sorarsa yardımcı olmaya çalışıyorum. Yunanistan gezisinde, Karamanlis’in Emine Hanım’ı yanağından öptüğü fotoğrafların yayınlanmaması için gazetecilerden ricada bulundunuz mu? -’Emine Hanım bundan kişisel olarak rahatsızlık duyacaktır. Bunu yayınlamazsanız kendisi sevinir.’ Söylediğim bu. Kibarca bir ricada bulundum. Bir sürü kıyamet koptu. Bunu istemek doğru bir yaklaşım mı? - Tabii doğru bir yaklaşım. Hasan Cemal yazdı. 30 yıl önce Romanya gezisi sırasında dansçı bir kız Bülent Ecevit’i öpmüş. Ergün Konuksever bu anı fotoğraflıyor. Daha sonra Rahşan Ecevit Konuksever’i arayıp, ricada bulunmuş. Kıskançlığından değil de bunun ileride siyasi bir yıpratma amaçlı kullanılabileceğini ifade etmiş. O fotoğraf o rica üzerine yayınlanmadı. Hasan Cemal bunu yazdı, yazısının sonunu da şimdi ben bu yazıyı niye yazdım diye bitirdi. Papazla tokalaşınca elimi yıkamıştım o kadar balta kesmemiş dönemlerim oldu Kurtlar Vadisi dizisinin oyuncusu Necati Şaşmaz’ın ve dizinin senaristi olan ağabeyinin mensubu oldukları Kadiri tarikatının bir toplantısında çekilmiş fotoğraflarınız yayınlandı. Tarikat üyesi misiniz? - Tasavvufla ilk temasım lise yıllarında oldu. Lise ikinci sınıfta arkadaşımın tavsiye ettiği Herman Hesse’nin kitabı beni çok etkiledi. Bütün tarikatların ritüelleriyle ilgilendim. Alevi, Bektaşi semahlarına kadar hepsinde, hem okuyarak hem katılarak bulundum. Herhangi bir tarikata mensup değilim. Hepsinin güzel tarafları var. Gençliğimde Saint Antuan Kilisesi’nin papazıyla tokalaşınca elimi yıkamıştım. O kadar balta kesmemiş dönemlerim oldu. Tasavvufun derinliklerine girdikçe, geçmişte ne kadar angut olduğumu anladım. Tarikat toplantısında çekilen fotoğrafımı, yönettiğim dergide yayınlamıştım. Rahatsız olsam çektirmezdim. Bana gazetede fotoğrafın yayınlanacağını bir hafta önce, Brüksel’deyken haber verdiler. Mahzuru yok, dedim. Sonra bunun TV’ler arasında bir ticari kavgaya dönüştüğünü öğrendim. Bonus kart hükmündeydim sanki. Ayıp, ticari kavgayı sağa sola çekmenin alemi yok. Röportaj: Metin Yüksel Kaynak: Hürriyet Gazetesi