BIST 8.664
DOLAR 34,35
EURO 37,41
ALTIN 3.022,45
HABER /  GÜNCEL

Başbakan Erdoğan net konuştu

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “Türkiye, sesi çok çıkanların egemen olduğu bir ülke değildir. Sokaklara çıkıp şımarıkça camı çerçeveyi indir...

Abone ol

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “Türkiye, sesi çok çıkanların egemen olduğu bir ülke değildir. Sokaklara çıkıp şımarıkça camı çerçeveyi indirenlerin tahakküm kurabildiği bir ülke değildir. Parası olanın düdüğü çalacağı, manşet atanın rota çizeceği bir ülke değildir” dedi.
Partisinin grup toplantısında konuşan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, yarın TBMM’nin açılışının 94. Yıl dönümünü millet olarak idrak edileceğini belirterek, Gazi Mustafa Kemal başta olmak üzere Kurtuluş Savaşı’nın gazi ve şehitlerini minnetle yad ettiğini söyledi. 23 Nisan Bayramı’nın Türkiye ve dünya çocukları için hayırlara vesile olmasını temenni ettiğini dile getiren Başbakan Erdoğan, “94 yıl önce ilk Meclis’te vazife üstlenen Kurtuluş Savaşımızı sevk ve idare eden, Türkiye Cumhuriyeti’ni inşa eden tüm vekillere buradan birkez daha rahmet ve şükran duygularımı iletiyorum” dedi.

“İLK MECLİS KUŞKUSUZ KURUCU MECLİS’TİR”
Erdoğan, İstanbul’un işgalini takip eden günlerde Ankara’da yeni bir devletin şekillenmesi için yeni bir mücadele başladığını anımsatarak, “Ankara’da bir Meclis’in kurulması için çalışmalar yapılırken dikkat ediniz Osmanlı Meclis-i Mebusan’ın da milletvekilleri bu Meclis’e çağırılmış ayrıca Anadolu’nun çeşitli vilayetlerinde de seçimler yapılmıştır. Tıpkı Selçukludan Osmanlıya geçişte olduğu gibi Osmanlıdan cumhuriyete geçişte tarihi tamamen reddetmek, eski ile bağları tamamen kopartmak suretiyle olmadı. İlk Meclis’in vekilleri gibi Türkiye Cumhuriyeti’nin bir çok kurumu da Osmanlı’dan miras olarak alındı. Gazi Mustafa Kemal ‘Nutuk’ adlı eserinde ilk Meclis’e nasıl bir isim verilmesi gerektiği hususunda düşünlerini anlatıyor. İlk yazdığı müsvettelerde ilk Meclis için burası çok anlamlı, ‘Meclis-i Müessisan’ yani kurucu Meclis tabirini kullandığı ifade ediliyor. Ancak sonradan bunu gereğince izah edemeyeceği izah etmek istemediği için ayrıca Erzurum ve Sivas’tan ikaz edildiği için buda önemli, ‘Salahiyet-i Fevkaladeye Malik’ bir meclis ifadesi kullandığı belirtiliyor. İlk Meclis hiç kuşkusuz kurucu Meclis. Ancak Gazi Mustafa Kemal’in de ifade ettiği gibi ilk Meclis aynı zamanda Osmanlı Devleti için kurulmuş olağanüstü yetkileri olan bir Meclis’tir. Ortada bir devamlılık var” diye konuştu.

“İLK MECLİS HOŞGÖRÜ ÜZERİNE İNŞA EDİLMESEYDİ ZAFER KAZANILAMAZDI”
23 Nisan 1920’de yeni bir Türkiye’nin inşa edildiğine dikkat çeken Başbakan Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:
“Ama Türkiye yeni halkla, yeni bir milletle, köksüz, tarihsiz, ecdatsız, bir devletle değil mevcut halk ile mevcut millet tasavvuru ile ve medeniyetin üzerine inşa ediliyor. 23 Nisan 1920 sonrasında anasırı islamiye yani Müslüman unsurlar tek bir millet olarak görülmüş azınlıklarda bu milletin birer ferdi olarak kabul edilmiştir. Kürtlerin bu yeni Türkiye’de olup olmayacakları o günlerde kendi aralarında uzun uzun müzakere ettikleri, Kürtlerin yeni Türkiye’de olmaması için dışarıdan bir takım tahriklerde yapıldı. Ama Kürtler Müslüman Türk kardeşleriyle birlikte olmayı, o güne kadar aynı kaderi paylaştıkları gibi gelecekte de aynı kaderi paylaşmayı arzuladıklarını beyan ettiler ve yeni Türkiye’nin asli unsurlarından, kurucu unsurlarından oldular. Türklerle, Kürtler gibi Lazlar, Çerkezler, Boşnaklar, Arnavutlar, Romanlar, Gürcüler gibi tüm etnik gruplar kurucu unsur olarak bu Meclis’te ve sonraki süreçte var oldular. İlk Meclis hiç kimsenin kimseye üstünlük taslamadığı bir Meclis’tir. Bir etnik kökenin, bir mezhebin, bir sınıfın diğerini üsten bakmadığı, kibirle yaklaşmadığı bir Meclis’ti. Eğer ilk Meclis böyle bir hoş görünün üzerine bina edilmeseydi inanın Kurtuluş Savaşı yapılamaz, yapılsa bile zafer kazabilmek mümkün olamazdı.”

“İLK MECLİS RASTGELE AÇILAN BİR MECLİS DEĞİLDİ”
“Misak-ı Milli içindeki Kürtleri, Arapları, Lazları, Gürcüleri, Romanları diğer tüm etnik grupları dışlayan bir Meclisin Anadolu ve Trakya’da kabul görebilir miydi?” diye soran Başbakan Erdoğan, “Alevileri yada Sunnileri dışlayan bir Meclis Kuva-yi Milliye’yi sevk ve idare edebilir miydi? Farklı inançları olanları dışarıda bırakan bir Meclis acaba düşmanın önüne çıkarabilecek kahraman neferleri bulabilir miydi? İşte biz 12 yıldır 23 Nisan 1920’deki bu manzaranın, bu fotoğrafın, bu kardeşlik ikliminin üzerinde hassasiyetle duruyor ve bunu sürekli hatırlatıyoruz. İlk Meclis rastgele açılan bir Meclis değildi. Hatmi Şerif’lerle, Buhari-i Şerif’in hatmedilmesiyle, binlerce, onbinlerce Salat-ı Tefriciyeler getirilerek böyle, kurbanlar kesilerek bu şekilde Cumayı mutakiben Hacı Bayram Veli Camii’nde yürüyerek Birinci Meclis’e geliniyor ve Birinci Meclis böyle açılıyor. Bina edildiği o manevi yapı ortada ama bunu göremeyen bir Halk Parti zihniyeti var. Fakat bunu bugün göremeyenler var. Parlamentonun çatısı altında olup da bunu göremeyenler var. Kendi geçmişini inkar edenler var. Yine bu çatının altında. Niye? Görmek istemiyorlar onun için. Bizim Suriye’ye uzanan elimizi inkar edenler var. Mısır’a, Libya’ya, Tunus’a uzanan elimizi, Myanmar’a uzanan elimizi, Patani’ye uzanan elimizi görmek istemenler var. Bu sabah Patani’de Budistlerin baskısı altında olan son günlerde yüzlerce, binlerce oradaki Müslüman’ın öldürüldüğü bir tabloyu bir kanalda izliyorum ve orada bir yaşlı Müslüman’ın Türkiye’ye duasını izliyorum. Bizlere duasını izledim. İsim vererek o duayı izledim ve düşüne biliyor musunuz o oradan bize dua ediyor ve şu ifadeyi kullanıyor isim vererek, ‘Erdoğan sabret.’ Ve ağlıyor. Türkiye’ye dua ediyor. Türkiye bizim yanımız da oldu diyor, bizi yalnız bırakmadı diyor. Ama bunu bu çatının altında anlamayacak kadar zavallı olanlar var” şeklinde konuştu.

“ORALARA GİTMEK BİZİM TARİHİ GÖREVİMİZ”
Erdoğan “Onların öyle bir sıkıntısı yok ama biz az önce söylediğim gibi tevarüs ettiğimiz bir miras var. Biz Devlet-i Aliye-yi Osmaniye’nin bıraktığı miras üzerine gelmiş bir nesiliz. Dolayısıyla biçim ecdadımız ta Açe’ye nasıl gitmişse, ta Hint Yarım Adası’na nasıl gittiyse bizde dünyanın herhangi bir yerinde bir hüzün varsa, ağlayanlar varsa, zulüm varsa oralara gitmek bizim tarihi bir görevimiz olduğu gibi inancımızdan ve insani değerlerimizden kaynaklanan bir görevdir” dedi.

“BİZİM CİĞERİMİZ YANIYOR CİĞERİMİZ”
Şu anda Suriye’den Türkiey’ye gelenlerin 1 milyona yaklaştığına dikkat çeken Başbakan Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:
“Şimdi biz Suriye’den bize sığınan bu kardeşlerimize kapılarımızı kapatıp ‘Suriye’de ölün’ mü diyeceğiz? Bunu diyebilir miyiz? Böyle bir hakkımız var mı? Bırakın Suriye’deki Müslüman’ı bir başkası ‘imdat’ diye kapına sığınsa ona kapını açmak zorundasın. Bizim insanlık anlayışımız bu. Hem kapımızı açarız, yediririz ve barındırırız. Ama bu CHP’de bu anlayış yok. O zalim Esed’in yanına adamlarını göndermekle adeta orada beraberlik mesajını bugüne kadar hep verdi. Darbecilerin yanında oldu. Bunların geçmişi tarihi hep darbeci zaten. Mısır’da Sisi’nin yanında oldu bunlar. Şimdi o darbeci Mısırda cumhurbaşkanlığına hazırlanıyor. Biz bunlara sessiz kalabilir miyiz? Orada binlerce insan yediden yetmşişe öldürülecek, Esmalar öldürülecek, 529 idam ilan edilecek. Dünyanın sesi çıkıyor mu? Dünyaya sesleniyorum. Tüm ülkeme sesleniyorum. 529 idam kararı. Efendim daha onaylanmadı. Onaylanır veya onaylanmaz. İşte bir kısım yargı belası demek ki her ülkede var. 20 dakikada 529 idam kararı. Avrupa Birliği’nde idam yasak ama biz de AB’den ciddi bir ses çıktığını görmüyoruz. Diğer dünyadaki ülkelere bakıyoruz. Amerika, Rusya, hiçbirinde ses yok. Efendim onlardan ses çıkmıyor da sizden niye çıkıyor? Bizim ciğerimiz yanıyor ciğerimiz. İmanımız bize bunu gerektiriyor. İman sıradan bir olay değildir. Akif diyor ya; ‘İmandır o cevher ki ilahi ne büyüktür. İmansız olan paslı yürek sinede yüktür.’ Biz inancımızın gereğini yapmaya mecburuz, bunlara sessiz kalamayız. Bu adımı atmak için bu ülkede biz her bir sorumluluk makamında olan, ister iktidar ister muhalefet olsun sesini yükseltmek durumundadır. Konuşmak durumundayız. STK’lar sesini yükseltmek durumundadır.”

“HANİ İDAMLARA KARŞIYDINIZ”
“Türkiye’de bazı STK’ların dışında özellikle solla dans edenlerin hiçbirinin sesini hiç duymuyoruz?” diye soran Başbakan Erdoğan, “Hani idamlara karşıydınız, konuşsanıza, sesinizi yükseltsenize. Bütün bunlara rağmen ne diyoruz, zalimler için yaşasın cehennem. Olay budur. Bizim AK Parti olarak yeni Türkiye anlayışımız 23 Nisan 1920’deki yeni Türkiye anlayışı ile birebir örtüşen bir anlayıştır. 23 Nisan 1920 bu ülkedeki her bir unsurun, her bir ferdin bu ülkenin kurucu olduğu anlayışının miladı olan bir tarihtir. 23 Nisan şudur; elinde silahı olanın elinde silahı olmayana üstünlüğü yoktur. Elinde parası olanın, elinde parası olmayana üstünlüğü yoktur. Gazetesi televizyonu olanın, olmayana üstünlüğü yoktur. Okumuş olanın ümmiye, Türkün Kürde, Sünni’nin Alevi’ye, Batılının Doğuluya, şehirlinin köylüye üstünlüğü yoktur. Hiçbir zümrenin diğer zümre üzerinde üstünlüğü yoktur. 77 milyonun her bir ferdi bu ülkenin kurucu unsurudur. Türkiye Cumhuriyeti’nin sahibidir, Türkiye’nin istikbalinde söz sahibidir. Cumhuriyet tek bir kişinin ve ailenin sultasını sona erdirirken, yeni diktatörler yönetici elitler ya da milli şefler tesis etmek için kurulmamıştır. Oy sandığı önünde ailesi, gelir durumu, etnik kökeni ayırt edilmeksizin herkes eşittir. Aynı şekilde Türkiye’nin istikbalini, kaderini tayin hususunda dağdaki çoban da üniversitedeki profesör de aynı derecede söz sahibidir. Cumhuriyetin hemen ardından Tek Parti dönemi milleti öyle sindirmiştir ki bu ülkenin asıl sahipleri, kurucu unsurları yani çoğunluk maalesef kendilerini dışlanmış hissetmişlerdir. Darbeler azınlığı iktidara taşırken çoğunluğun hissiyatını, hukukunu adeta ayaklar altına almıştır. İşte yeni Türkiye bu çarpık gidişin artık son bulduğu tarihe karıştığı bir Türkiye’dir. Biz 12 yıldır Türkiye’yi hayalleri ile buluşturmanın mücadelesini veriyoruz” ifadelerini kullandı.
Grup toplantısında hayalini açıklayan Başbakan Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Ama şahsen benim öyle bir hayalim var ki geçekleşmesini çok ama çok arzu ediyorum. 77 milyonun her bir ferdinin kendisini bu ülkenin asıl sahibi olarak hissetmesini, özgüven içinde olmasını, başını öne eğmeden dimdik ayakta durmasını gönülden arzu ediyor, bunun samimi hayali ile yaşıyorum. 23 Nisan 1920’de biz milletçe böyle bir hayalin peşine düştük. Ne yazık ki Tek Parti dönemlerinde bizim bu hayallerimiz örselendi. Ama şimdi biz bu hayali gerçeğe dönüştürmenin mücadelesini veriyoruz. Çetelerle mücadele ederken, aslında yakın bir hayalin peşinde koşuyoruz. Cuntayla, mafyayla mücadele ederken bu samimi hayalin peşinden koşuyoruz. Belirli zümrelerin tahakkümüne son verirken bu hayalin özlemiyle gayret gösteriyoruz. Biz azınlığın çoğunluğa baskı kurduğu bir ülkeden çıkarıp herkesin birbirine aynı nazarla bakabildiği bir iklimi inşa ettik inşa ediyoruz. Türkiye, sesi çok çıkanların egemen olduğu bir ülke değildir. Sokaklara çıkıp şımarıkça camı çerçeveyi indirenlerin tahakküm kurabildiği bir ülke değildir. Parası olanın düdüğü çalacağı, manşet atanın rota çizeceği bir ülke değildir. 81 vilayetteki her bir il ilçe belde köydeki kardeşimin bu hissiyat içinde olmasını başı dik onurlu özgüvenli biçimde kendisini bu ülkenin sahibi olarak hissetmesini istiyorum. Yurt dışındaki tüm vatandaşlarımızın dünyadaki tüm kardeşlerimizin güçlü bir devlet olan Türkiye’nin yanlarında olduğunu hissetmesini arzu ediyoruz. Milletimizin bu hissiyatı Türkiye’yi bugünlere taşıdı. 30 Mart seçimleri öncesinde kendisini imtiyazlı zanneden kendisini asilzade bu ülkenin yegane sahibi zanneden kibir abideleri kaybetmiş milletten cevabını almıştır. Millet en ağır saldırılar karşısında gücünü iradesini sabır ve dirayetini tüm dünyaya hissettirmiştir. Azınlığın çoğunluğa tahakküm ettiği dönemler bir daha geri gelmemek üzere mazide kalmıştır. Milli irade ve egemenlik, 94 yıl sonra bir kez daha ülkemize tam anlamıyla hakim olmuştur.”
(İHA)