Akşam Gazetesi'nin genç kuşak yazarlarından Kürşat Yılmaz, Ahmet Hakan'dan Yılmaz Erdoğan'a, Orhan Pamuk'tan Hıncal Uluç'a medya tartışmalarını değerlendirdi.
Abone olAkşam Gazetesi yazarı Kürşat Başar, bugünkü yazısında medyadaki tartışmalara yer verdi. Başar, başlıklı yazısıyla bir anlamda okurlarına geçen haftanın panoramasını çizdi:
- Kar kıyamette gazeteler okurlarına eğlenceli tartışmalar da sunuyor. Örneğin, Yılmaz Erdoğan'ın sözü üzerine, 'al beş milyonunu, sus!' tartışması. Hıncal Uluç röportajı üzerine, 'seksin ömrü üç dakika mı?' tartışması, örneğin Orhan Pamuk'un Almanya'da yayınlanan demeçleri üzerine 'bu adam vatan haini mi?' tartışması.
Hepsi için arayıp görüş soranlar var. Ne de olsa türban tartışmasından eğlenceli.
Yılmaz Erdoğan'ın, 'bilet parasını verelim kimse konuşmasın,' tavrı epeyce kızdırmış insanları. Yılmaz'da da hata var. Bir kere eleştirmenler bilet alıp gitmiyor sinemaya. Önceden gidip özel gösterim seyrediyorlar. Bileti yok ki parasını geri alsın.
Sonra efendim Hıncal Bey, kendisiyle yapılan bir röportajda seksin en fazla üç dakika sürdüğünü, bunun öncesinin güzel olduğunu açıklamış. Herhalde oradaki 'üç dakika'yı öylesine söylemiştir. Argoda eskiden bir laf vardı, 'Beş dakkada Beşiktaş,' derlerdi. Hatta bu isimde bir film bile çekildi. Gördüğünüz gibi orada bile 'beş dakika' deniliyor. Gerçi teknoloji de ilerledi o zamandan beri, ayrı.
'Seks öncesi' derken ne kastediliyor onu çıkartamadım. Bir 'önsevişme' sözkonusu olabilir dedim ama elele tutuşmak, gezip eğlenmek, sinemaya gitmek de bu kapsama alınmış. Bu durumda hayatın tamamı büyük bir seks parantezine alınıyor. Güzel bir felsefe.
Kısacası bu konudaki sorulara cevap veremedim. 'Al beş milyonu, mankenleri rahat bırak...' diyecek halim yok.
Bir de, Orhan Pamuk'un, 'ancak Avrupa Birliği'ne girdiğimiz zaman Kars'a giderim, yoksa şimdi gitmem çok tehlikeli olur,' türünden bir cümlesini soruyorlar. Büyük ihtimalle daha önce yabancı gazetelerde çıkan röportajları gibi bunda da 'çeviri hatası' vardır. Ama eğer yoksa durum ilginç bir hal alıyor. Pamuk niye Kars'a gidemiyor onu anlayamadım. Bütün Kars kitabı okuyup ezberledi ve bunu bir nevi 'Geceyarısı Ekspresi' olarak mı algıladı?
Yani bir kentle ilgili ne kadar kötü bir eser kaleme almış olabilirsiniz ki bütün kent size düşman olsun? Eğer bu gerçekse, bu da ayrı bir başarı sayılır. 'Bir gün bir kitap yazdım bir daha Kars'a giremedim,' türünden bir cümleyle yeni bir romana da konu olabilir. Ayrıca 500 sayfa roman yazıp Kars gravyerini dünyaya tanıtmayan bir yazara da kızarlar, o da ayrı... Kars Belediyesi Mandıra İşletmeleri'nin yerinde olsam yazara bir tekerlek gravyer yollarım.
Biliyorsunuz Pamuk romanları hakkında kötü birşey söylemek yasak ülkemizde. Orhan Bey bunu yasakladı. Eğer söylerseniz kıskanç ve Türk milliyetçisi oluyorsunuz! Küreselleşmiş Avrupa birlikçi elit arasına giremiyorsunuz. Hatta son röportajı doğru çevrildiyse Alman gazeteciler bile kıskanç ve Türk milliyetçisi sayılabiliyor.
E, peki söylemeyelim ama o, beş milyon da vermiyor. Hem kitapları okuyup konuşmayacaksınız hem de bir kuruş almayacaksınız. Bu durumda takdir edersiniz ki Yılmaz Erdoğan daha adil davranıyor. Hiç değilse patlamış mısırımı yiyip film izlerim, beğenmesem de paramı geri veriyorlar. Koskoca romanı okuyup sıkıntıdan öldükten sonra hem paramı alamayıp hem de söylenme özgürlüğümden olmaktan iyidir.
Yazı: Kürşat Başar
Kaynak: