Dünyadaki başarılı barış modellerinden biri olarak görülen Kuzey İrlanda modelinden Türkiye hangi dersleri çıkarabilir? Hem Türkiye hem de Kuzey İrlanda’daki süreçleri takip etmiş uzmanlar BBC Türkçe’ye yorumladı.
Abone olKuzey İrlanda modeli dünyada etnik temelli çatışmaların çözümü bağlamında başarılı bir barış modeli olarak değerlendiriliyor.
Bu yüzden Türkiye’deki çatışma sürecinin sonlandırılmasıyla ilgili tartışmalarda da Kuzey İrlanda’ya sık sık referans veriliyor.
Peki Türkiye bu modelden hangi dersleri çıkarmalı.
Uzun yıllar hem Kuzey İrlanda ve İngiltere’de Kuzey İrlanda barış sürecini izleyen hem de bir dönem yaşadığı Türkiye’de Kürt sorununu takip eden İtalyan gazeteci Orsola Casagrande; İngiltere’de Essex ve Londra Üniversitesi’nde ders vermiş, 2.5 yıl da Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ndeki Kürdistan Üniversitesi’nde ders vermiş olup şu sıralar Türkiye’de İzmir Ekonomisi’nde görev yapan Dr. Zafer Yörük; Londra’da yaşayan, ‘Kuzey İrlanda ve IRA’ kitabının yazarı araştırmacı Levent Özçağatay; Çalışma alanları içinde çatışma çözümü, etnisite ve etnik çatışmalar da bulunan Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç Dr. Elçin Aktoprak, 'Barışa Giden Yol' yazı dizisi kapsamında BBC Türkçe’ye ‘Kuzey İrlanda derslerini’ yorumladı.
Her model kendine has
Bu uzman isimlerin tümü de her ülkenin kendine ait siyasal koşullarının bulunduğunu ve Kuzey İrlanda modelinin doğrudan Türkiye’ye uygulanamayacağına dikkat çekiyor.
Kuzey İrlanda modelinin her şeyden önce 'bir bölge iki halk anlayışına' dayandığı için Türkiye’ye uygulanmasının mümkün olmadığını belirtiyorlar.
Bununla birlikte yine hepsi de Kuzey İrlanda sürecinden Türkiye için alınacak birçok dersin de var olduğunu söylüyor.
‘Ön şart koymak müzakereleri tehlikeye atmaktır’
Uzmanların tümü de Kuzey İrlanda’dan çıkarılacak derslerin başında butür çatışmaların ancak müzakere yöntemiyle çözüleceği anlayışının bulunduğunu söylüyor.
Levent Özçağatay bu durumu, “Çıkarılacak en önemli ders şu: ‘Teröristle masaya oturmam diye bir şey yok” sözleriyle değerlendiriyor.
Elçin Aktoprak, müzakerelerin başlaması açısından bazı yöntemlere dikkat çekiyor: “Müzakere için karşılıklı ateşkes ilan edilmesi, silahsızlanma koşulunun kalkması ve silahsızlanmanın anlaşma veya uzlaşma sonrasına bırakılması gerekiyor. Aynı şekilde bu bağlamda bir uluslararası komisyon kurulması da düşünülebilir.”
Orsola Casagrande de silahsızlanmanın bir ön koşul olmaktan çıkmasına vurgu yapıyor: “İngiliz hükümeti Sinn Fein’in müzakerelere katılması için bir ön şart koymamıştı. Müzakerelere başlamak için bir ön şart koymak müzakereleri başlamadan tehlikeye atmak demektir.”
Zafer Yörük'e göre de 'silahsızlanmanın, amaçlanan hedef olmakla birlikte bir ön koşul olarak öne sürülmemesi, bir müzakere kalemi olarak ele alınmas'ı gerekiyor.
‘Monolog değil diyalog gerekli’
Orsola Casagrande, müzakerelerin başlaması kadar müzakere masasına eşit bir konumda oturmanın önemli olduğuna da dikkat çekiyor.
Elçin Aktoprak müzakere sürecine katılım ve iletişim yönetimin altını çiziyor: “Diğer önemli bir nokta da barış görüşmelerine tüm tarafların katılımı ve Türkiye’de özellikle açılım sürecinde karşımıza çıktığı gibi monologun değil diyalogun tercih edilmesi. Bunun için de sadece istihbarat görevlilerinin değil, görevdeki hükümetlerin de barış için herkesle masayla oturulabileceğini kabul etmesi gerekiyor.”
‘Hükümetler değişse de müzakereler sürmeli’
Zafer Yörük’e göre sürecinin sürekliliği hayati önemde: “Öncelikle iki tarafın da temsil ettikleri kesimleri bağlayıcı temsil yetkisine sahip olması gerekiyor. Örneğin bir hükümet değişimiyle sürecin yok sayılmayacağı konusunda bir güven/devlet garantisi gerekiyor. Kürt tarafında da farklı bileşenlerin müzakereye katılan temsilcilerinin bağlayıcılığı üzerine anlaşmış olmaları gerekiyor.”
Yörük ayrıca siyasi iradeye de vurgu yapıyor: “Hükümet açısından, siyasal irade konusunda basiretli olunması gerekir. Kısa vadeli siyasal rant yerine kısa vadeli kayıpları göze alan bir orta/uzun vadeli kazanç perspektifi esastır. Powell yukarıda aktardığım görüşmede nasıl kendisinin ve Tony Blair’in teröristlere taviz veren insanlar olarak medya ve siyasal aktörler tarafından hedef haline getirildiklerinden ama yılmadıklarından söz ediyor.”
Levent Özçağatay’sa tüm taraflar arasında uyumlu liderlerin bulunmasının ve bir uyumun oluşmasına da değiniyor: “Süreçte liderlerin kişilikleri de önemli. Kuzey İrlanda barış sürecinde tüm tarafların liderlikleriyle böyle bir uyum oluştu. Bu süreci yürütebilecekler kişilikler gerekli. Örneğin Tony Blair’in o dönemdeki Kuzey İrlanda Bakanı Mo Mowlam çok etkili bir kişilikti. Hiçbir şeyden korkusu olmayan bir kadındı. Yeri geldiğinde hapishanelere gidip eline kan bulaşmış, insanlara işkence yapmış kralcı mahkûmlarla çay içip onları ikna etti. Belfast’ta hükümet binasında görüşmeler devam ederken görüşme odasına girmek istemeyen Sinn Fein lideri Gerry Adams’a, kolundan tutup ‘bu odaya girmezsen kafanı kırarım’ dediği söylenir. Barış görüşmelerinde bu tip insanların olması lazım.”
‘Yanlış beklentiler oluşturulmamalı’
‘Somut talepler’ ve ‘devletin jest yapmasının’ önemine de dikkat çeken Yörük ayrıca ‘sürecin uzun zaman alabileceğini ve yanlış beklentilerin oluşturulmaması gerektiğini de’ vurguluyor: “Toplum içinde yanlış beklentilerin oluşturulmaması gerekiyor. Silah bırakma, teslim olma, PKK önderliğinin Avustralya’ya gönderilmesi vb. erken ifadeler yanıltıcı olabilir ve süreci aksatabilir. Kuzey İrlanda barış sürecinin 13 yılda tamamlandığını ve çatışma dinamiklerinin halen tam anlamıyla ortadan kalkmamış olduğunu akılda tutmak gerekiyor."
Son olarak Orsola Casagrande, Kuzey İrlanda’nın başkenti Belfast’ta son günlerde yaşanan bayrak krizini örnek göstererek barışa ulaşmanın sadece silahların susmasıyla sağlanamayacağının görülmesinin de önemli bir ders olduğunu söylüyor: “Barışın inşası ortak bir gelecek vizyonunu gerektirir. Ben Sinn Fein böyle bir vizyona sahipken Birlikçi partilerin hala buna sahip olmadığını düşünüyorum.”