Tuğçe Baran, Radikal'den radikal bir kararla istifa eden Perihan Mağden'e vefa borcunu ödedi. Baran, Mağden yokken gazete okumak bile istemiyor.
Abone ol Tuğçe Baran, "Perihan Mağden'e vefa yazısı" yazdı. Baran, Mağden'i çok arayacağını belirtti.Yazı : Tuğçe Baran
Kaynak : www.vatanim.com
Bugün, bugüne kadar cesaret edemediğim bir konuda yazacağım. Ne yazarsam yazayım hoşlanmayacağını bildiğim halde -ve lakin umurumda değil- Perihan Mağden hakkında yazacağım. Bir nevi vefa borcu...
Artık ondan mahrumuz. Radikal'den istifası haklı ya da haksızdı, doğru ya da yanlıştı hiç o hesaplara girmeyeceğim. Doğru dürüst bir şey bildiğim de yok zaten. İlgilenmiyorum. Bildiğim tek şey artık ondan mahrum olduğumuz ve benim büyük bir eksiklik hissettiğim. Kendimi bir aydır düpedüz "yoksun" hissediyorum. Elime gazete, dergi alaşım gelmiyor.
Geri döner mi dönmez mi, başka bir yerde yazar mı yazmaz mı -üç ay sonra Hürriyet'te yazabileceğine dair tevatürler dolaşıyor ortalıkta- en ufak bir fikrim yok. Tek avuntum, bu süre içinde "Haberci Çocuk Cinayetleri" Ve "Refakatçi" gibi harikulade romanlarından bir tane daha yazabilme ihtimali.
Evet acımasız. Evet merhametsiz. Satırlarında, akşamki cacık için doğranmış bir hıyar olmadığım/olamadığım için bugüne dek, kendimi şanslı azınlıktan addediyorum. (Ortaya karışık attığı "post-Özal Seks & The City kızları" laflarından gereken payımızı aldık elbette..) Fakat merhametsizliğinde hakiki bir samimiyet var. Onu bunu kızdırayım da hadise olsun diyerek hesaplı kitaplı yazı yazan küfürbaz demode amcalardan, şabalak oğullarına kızlarına bakıp gençlik, trend, şehirlilik ahkamları kesen teyzelerden, 365 gün aynı yazıyı yazan "ayıp olmasın, kurbağalar ürkmesin" diyen içi geçmişlerden, sulu göz romantiklerden sonra bataklıkta açmış zehirli ve tuhaf ama samimi bir çiçek. Açık arayla son on yılın, belki de yirmi yılın en parlak, en muhteşem çıkışı. İdeolojiler ötesi, sınıflar ötesi, kategorizeler ötesi.
Sekiz yıldır pervasızlığını gıptayla izledim. Pervasızlığını, korkusuzluğunu ve bitmek tükenmek bilmeyen deli öfkesini. Kadınlara Mahsus Dergi Pazartesi'de keşfettiğimden beri hiç aksatmadan takip ettiğim yegane -onun deyimiyle- köşeciydi. Sekiz yıllık mutluluğum, neşem, mavram, kötü kalpliliğim, acımasızlığım, sivri dilim, umursamazlığım, umursarlığım, dalgacı Mahmut'luğum, iğneli yalnızlığım ve neşeli kalabalığımdı. İçimdeki muzip günahkarın, uslanmaz muhalifin utanmaz arlanmaz gürül gürül sesiydi. ("Sadece günahsızlar taşlasın!" Okurken bir kere bile kıkırdamış olanlar bir adım geri atsın!)
Son zamanlarda seveni mi daha çoktu sevmeyeni mi bilemiyorum. Önceleri tapıp sonra vazgeçenler de oldu. Ben vazgeçmedim. (Plaketimi bilahare...) Bu arada tanışmayı hiç istemedim. Mahalle komşum olması hasebiyle Bahar Pastanesi'nde arada gördüm, sessizce uzaklaştım. Hayranlarına olan derin muhabbetsizliğinden nasibimi almak istemedim.
Hakikaten özlüyorum yazılarını. Duvara kırık fayans fantezim, F tipi cezaevim, Hayata Dönüş Operasyonum, üslup deham, kelime cambazım, keskin zekam, sansürsüz kelebeğim, edepsiz orkidem, vahşi mizahım, kabuslarımın baş kahramanı ve daha bir sürü şeyimdi PM.
Dünyayı RM. sevenler ve P.M. sevmeyenler diye ikiye ayırmama ve sevmeyenleri gönül rahatıyla eleyebilmeme -en azından içimden- vesile olan turnusol kağıdım o benim.
Arkadan konuşma, yüze gülme ülkesinde, aman kalp kırmayalım, bir gün işimiz düşer ülkesinde, efendi olalım, hanım kız olalım, yanlış topa çıkmayalım da beni daimadaimadaima sevsinler ülkesinde bulunmaz bir nimet.
Bundan sonra ne yapacak, nereye gidecek bilmiyorum fakat bana ve "medyalamamıza" hediye ettiği 8 harika yıl için huzurlarınızda ona teşekkür ediyorum.
Bu kadar... Dağılabilirsiniz...