Bana politika yapma!
Politikadan anlamam! Milletvekillerinin,
bakanların ya da devlet başkanlarının politika yaptıklarına da
inanmam, hatta ne yaptıklarını bildiklerine de!
Hele idealist olduklarına hiç inanmam!
Bu yüzden zamanımı hangi vekilin ya da bakanın bir diğerine ne
dediğini merak ederek harcamam. Devlet meselesi ya da memleket
meselesi dediğiniz her şey hala bir mesele olarak var ise
hayatımızda, doğru bir politika yok demektir!
Buna da inanmam
Sadece Türkiye'de değil, tüm dünyada gerçek bir politika
uygulandığına kimse inandıramaz beni. İnanmam! Halk ne zaman
mutludur, halk ne zaman devletin hastanesinde ezilmez, halk ne
zaman aç kalmaz, evsiz kalmaz, bir güvencesi olur ve bu yüzden
huzur içinde olursa, halk ne zaman daha az ağlar, daha az şikayet
eder ve içi daha az burulursa çocuğuna giydiremedikleri ve
yediremedikleri yüzünden, ne zaman kendini biraz daha güvende
hissederse, ben politika yapıldığına o zaman inanırım.
Bunun dışında inanmam! İnanmadığım bir şeyi de savunmam ya da
vaktimi sürekli dönüp dolaşıp aynı merkeze yine dönen ve
asla hiçbir sonuca ulaşmayan, ulaşamayan sonsuz ve çaresiz
tartışmaların sesi olmaya da harcayamam. Vaktimi sürekli aynı
cevapsız soruları sormaya da harcayamam.
Vaktimi bana hiçbir şekilde umut vaat etmeyen partilerin
çığırtkancısı olmaya da harcayamam, aynı şeyleri anlatmaya
da harcayamam. Bir yerden sonra eleştiriyor olmak da aslında
eleştiriyor olduğuna ne kadar değer verdiğini gösterir insanın!
Devlet başkanları, iktidarları, muhalefetleri, bakanları, bakmayanları ya da bakamayanları Beynimde hepsinin toplamından bir parti değil, bir lider bile çıkmıyor! Bana kendi ideolojisi için çalışmayan bir lider gösterin! Gösterin, ben onun için çalışayım! Bana Atatürk"ün gözlerindeki ışığın hiç değilse yüzde onuna sahip bir lider gösterin, ben ona inanayım!
Bana dünyada her hangi bir yerde doğru bir şey gösterin. Bana ölmeyen çocuklar gösterin açlıktan, bana savaşmayan ülkeler gösterin, bana kirlenmeyen bir dünya gösterin, hırs uğruna. Bana yanmayan ormanlar gösterin. Bana atom bombası üretmeyen bir dünya gösterin! Eğer gösteremiyorsanız, bana politika yapmayın!
Söyle bakalım kültür bakanımız kim?
Kız; ben, eee, şey, kem, küm, ebek, gübek, biliyordum aslında, ay neydi
İşte bizim kızımız!
İnsanların bilinçlenmesi gerektiğine
inanırım. Vaktimi doğru bildiğimi söylemeye harcarım. Vaktimi
bir çocuğun derslerine yardım etmeye harcarım.
Vaktimi belediyenin zehirlemek üzere olduğu uyuz bir sokak köpeğini
onların elinden alıp iyileştirmeye de harcarım. Vaktimi bir on
dakikalık sohbete hasret kalmış yaşlıların buruşmuş ellerini
tutmaya da harcarım.
Vaktimi kötü yola! (neyse bu kötü yol, sanki kendi çizdi yolu!)
düşmesine ramak kalmış bir genç kızın
ya da kadının iş bulmasına harcayabilirim. Vaktimi kimsenin yüzüne
bile bakmadığı bir yaşlı amcanın uyuduğu bankta, gidip ona en
azından battaniye getirmeye de harcarım.
Vaktimi dilenen bir çocuğun elinden tutup gidip ona Atatürk
resimleri alıp, onları satarak yani çalışarak para kazanması
gerektiğine ikna ederek harcarım.
Vaktimi onun o Atatürk resimlerini satıp satmadığını görmek için
olduğu yere gidip görmeye de harcarım. Vaktimi iş bulan kızın
çalışıp çalışmadığını görmeye de harcarım.
Vaktimi kitap yazmaya, köşe yazmaya, belki tüm bunların anlatıldığı
bir film senaryosu yazmaya, vaktimi anlamı olan ve iki
kelimeyi yan yana getirmekten ibaret olmayan şarkılar yazmaya
harcarım eğer hiçbir şey yapamıyorsam.
Çünkü ben hayata bir çocuğun gözünden, bir kimsesizin gözünden, bir açın, bir parasızın
gözünden, ben dünyaya annelerimizin mutsuz kadınlığından, ölmek
üzere olan bir hasta köpeğin gözünden hatta yaralı bir kuşun
çırpınan bedeninden bakıyorum, özür dilerim
Yeni bir söz duymaya ihtiyacım var şimdi. Çözümsüzlükler üzerinde ahkam kesmeye değil, bir çözüm bulmaya ya da en azından aramaya Birilerinin bir çözüm bulmasına ya da en azından aramasına... Birilerinin gözlerinde ışık görmeye ihtiyacım var. Vaktimi karanlığa ve aslında sadece, o karanlığa dahil olarak, harcayamam. Vaktim değerli!
Saygılarımla