BIST 10.001
DOLAR 35,33
EURO 36,47
ALTIN 3.026,42

Bana politika yapma!

Politikadan anlamam! Milletvekillerinin, bakanların ya da devlet başkanlarının politika yaptıklarına da inanmam, hatta ne yaptıklarını bildiklerine de!

Hele idealist olduklarına hiç inanmam!

Bu yüzden zamanımı hangi vekilin ya da bakanın bir diğerine ne dediğini merak ederek harcamam. Devlet meselesi ya da memleket meselesi dediğiniz her şey hala bir mesele olarak var ise hayatımızda, doğru bir politika yok demektir!

Buna da inanmam…

Sadece Türkiye'de değil, tüm dünyada gerçek bir politika uygulandığına kimse inandıramaz beni. İnanmam! Halk ne zaman mutludur, halk ne zaman devletin hastanesinde ezilmez, halk ne zaman aç kalmaz, evsiz kalmaz, bir güvencesi olur ve bu yüzden huzur içinde olursa, halk ne zaman daha az ağlar, daha az şikayet eder ve içi daha az burulursa çocuğuna giydiremedikleri ve yediremedikleri yüzünden, ne zaman kendini biraz daha güvende hissederse, ben politika yapıldığına o zaman inanırım.

Bunun dışında inanmam! İnanmadığım bir şeyi de savunmam ya da vaktimi sürekli dönüp dolaşıp aynı merkeze yine dönen ve asla hiçbir sonuca ulaşmayan, ulaşamayan sonsuz ve çaresiz tartışmaların sesi olmaya da harcayamam. Vaktimi sürekli aynı cevapsız soruları sormaya da harcayamam.

Vaktimi bana hiçbir şekilde umut vaat etmeyen partilerin çığırtkancısı olmaya da harcayamam, aynı şeyleri anlatmaya da harcayamam. Bir yerden sonra eleştiriyor olmak da aslında eleştiriyor olduğuna ne kadar değer verdiğini gösterir insanın!

 

Devlet başkanları, iktidarları, muhalefetleri, bakanları, bakmayanları ya da bakamayanları… Beynimde hepsinin toplamından bir parti değil, bir lider bile çıkmıyor! Bana kendi ideolojisi için çalışmayan bir lider gösterin! Gösterin, ben onun için çalışayım! Bana Atatürk"ün gözlerindeki ışığın hiç değilse yüzde onuna sahip bir lider gösterin, ben ona inanayım!

 

Bana dünyada her hangi bir yerde doğru bir şey gösterin. Bana ölmeyen çocuklar gösterin açlıktan, bana savaşmayan ülkeler gösterin, bana kirlenmeyen bir dünya gösterin, hırs uğruna. Bana yanmayan ormanlar gösterin. Bana atom bombası üretmeyen bir dünya gösterin! Eğer gösteremiyorsanız, bana politika yapmayın!

 

Bir zamanlar sorardı Savaş Ay manken kızlarımıza; “söyle bakalım kızım, ulaştırma bakanının adı ne?”
“Söyle bakalım kültür bakanımız kim?”
“Bil bakalım, içişleri bakanının adı ne?”

Kız; “ben, eee, şey, kem, küm, ebek, gübek, biliyordum aslında, ay neydi…”
İşte bizim kızımız!
 
“Sevgili Savaş Ay! Ben bilmiyorum! Aslında hiç de merak etmiyorum!
Söyleyin bana hangi sınıfta kaldım? Hangi içişleri Sayın Ay, hangi kültür koruyuculuğu, Savaş Ay; kim neyi nereye ulaştırmış?” Bir Allahın kulu da çıkıp “Pardon” demedi ya, hala hafızamda derin izleri var…

 

İnsanların bilinçlenmesi gerektiğine inanırım. Vaktimi doğru bildiğimi söylemeye harcarım. Vaktimi bir çocuğun derslerine yardım etmeye harcarım.

Vaktimi belediyenin zehirlemek üzere olduğu uyuz bir sokak köpeğini onların elinden alıp iyileştirmeye de harcarım. Vaktimi bir on dakikalık sohbete hasret kalmış yaşlıların buruşmuş ellerini tutmaya da harcarım.

Vaktimi kötü yola! (neyse bu kötü yol, sanki kendi çizdi yolu!)  düşmesine ramak kalmış bir genç kızın ya da kadının iş bulmasına harcayabilirim. Vaktimi kimsenin yüzüne bile bakmadığı bir yaşlı amcanın uyuduğu bankta, gidip ona en azından battaniye getirmeye de harcarım.

Vaktimi dilenen bir çocuğun elinden tutup gidip ona Atatürk resimleri alıp, onları satarak yani çalışarak para kazanması gerektiğine ikna ederek harcarım.

Vaktimi onun o Atatürk resimlerini satıp satmadığını görmek için olduğu yere gidip görmeye de harcarım. Vaktimi iş bulan kızın çalışıp çalışmadığını görmeye de harcarım.

Vaktimi kitap yazmaya, köşe yazmaya, belki tüm bunların anlatıldığı bir film senaryosu yazmaya, vaktimi anlamı olan ve iki kelimeyi yan yana getirmekten ibaret olmayan şarkılar yazmaya harcarım eğer hiçbir şey yapamıyorsam.

Çünkü ben hayata bir çocuğun gözünden,  bir kimsesizin gözünden, bir açın, bir parasızın gözünden, ben dünyaya annelerimizin mutsuz kadınlığından, ölmek üzere olan bir hasta köpeğin gözünden hatta yaralı bir kuşun çırpınan bedeninden bakıyorum, özür dilerim… 

 

Yeni bir söz duymaya ihtiyacım var şimdi. Çözümsüzlükler üzerinde ahkam kesmeye değil, bir çözüm bulmaya ya da en azından aramaya… Birilerinin bir çözüm bulmasına ya da en azından aramasına... Birilerinin gözlerinde ışık görmeye ihtiyacım var. Vaktimi karanlığa ve aslında sadece, o karanlığa dahil olarak, harcayamam. Vaktim değerli!

 

Saygılarımla…