Bana mı kaldı bunları yazmak?
Şu içinde bulunduğumuz dakika içinde Recep Tayyip Erdoğan'ın başına bir şey geldiğini, veyahut eceliyle vefat ettiğini düşünsenize...
Dün, siyaset dünyasından sevdiğim bir isim aradı. Kısa bir
hoşbeşin ardından mesele benim yazılarıma geldi...
"Neden yapıyorsun bunu?" diye sordu...
"Yukarıdakiler, Senin günlerdir yazdığın isimlerin ne yaptığını
bilmiyor mu sanıyorsun? Davayı savunuyormuş gibi görünen
gazeteciler bu konulara bulaşmıyorken, sen niye yazıyor ve kendini
hedef haline getiriyorsun? Sana mı kaldı bütün bunları yazmak, sen
mi düzelteceksin her şeyi?" dedi.
Bizim dilimize pelesenk olmuş bir söylemdir "Sana mı kaldı, sen
mi ülkeyi kurtaracaksın?" demek.
Oysa Ömer Halisdemir de bir kişiydi.
"Bana mı kaldı, ben mi bu ülkeyi kurtaracağım" demeden ve
bir saniye tereddüt etmeden hayatını feda etti. Onun sayesinde pek
çoğumuz için yaşam melodisi devam ediyor.
248 şehit, "Bize mi kaldı ülkeyi kurtarmak?" deseydi, aynı
anda sokaklara doluşan 40 milyon insan, "Bana mı kaldı
darbecileri durdurmak" diye düşünseydi, bugün nasıl bir ülkede
yaşıyor olurduk?
Ya Recep Tayyip Erdoğan?
15 yıl içinde kaç kez ölümle burun buruna geldi, kaç kez? Kaç kez
sırtından hançerlendi de "Ben bu yoldan dönmem"
dedi. "Bana mı kaldı bu ülkeyi kurtarmak" deseydi,
halimiz nice olurdu hiç düşündünüz mü?
Allah aşkına...
Haksız ve suçsuz yere görevden alınanların isyanını Başbakan Binali Yıldırım'a ilettim.
Sayın Yıldırım, "Bu konuda yeni çalışma yapma ihtiyacı var gibi görünüyor ama bunun için zaman lazım. Fetö ile mücadelede tam sonucu görüp harekete geçeceğiz. Biraz sabırlı olunması gerekiyor" dedi.
Mağdur olduğunu iddia edenlere duyurulur!
Şu an, şu dakika, Recep Tayyip Erdoğan'ın başına bir şey
geldiğini, veyahut eceliyle vefat ettiğini düşünsenize...
Bu ülkenin ne hale geleceğini hiç hayal ettiniz mi?
İşte bu nedenledir ki şu kahır zamanlarında hiç birimiz, "Bana
mı kaldı bu işlere bulaşmak" deme lüksüne sahip değiliz.
Bir önceki yazımda, "Bize böyle adamlar lazım" demiş ve
darbe gecesi vatanını canından aziz bilerek ölüme yürüyen bazı
kahraman isimleri yazmıştım.
Şimdi bir adım daha atıyor ve şunu söylüyorum:
Bank Asya'da 2012 yılında açılan bir hesapta 4 ekmek parası bile etmeyen 4 lirasını unutanı memuriyetten ihraç ederek...
İnsanların alay etmesi dışında bir vasfı olmayan Ham Çökelek Atilla Taş'ı hapse atarak...
Adil Öksüz'ün tekerlekli sandalyede bile oturamayan kayınvalidesini tutuklayarak Fetö ile mücadele edildiğine bu milleti inandıramazsınız.
İçimizde olup, yanımızda olmayanlara dokunulmadığı sürece bu
mücadelenin hakkaniyetli bir şekilde yürütüldüğünü iddia
edemezsiniz.
Memurlar için konulan 17/25 Aralık sonrası kriterleri, bu ülkenin
bakanları, milletvekilleri, belediye başkanları ve teşkilat
başkanları için de uygulanmazsa bu iş yürümez.
Diyorum ki;
Ülkenin idaresini sağlayan herkes, ama herkes, 17/25 Aralık'tan bu
yana Fetö terör örgütüyle nasıl mücadele ettiğini millete
anlatmak zorundadır.
Ve daha da önemlisi...
Bu ülkenin bakanları, milletvekilleri, belediye başkanları, il-ilçe
başkanları, meclis üyeleri ve dahi önemli kurumların başında
bulunan yöneticileri, 15 Temmuz gecesi nerede olduğunu, ne
yaptığını ve darbeyle nasıl mücadele ettiğini belgelemek
zorundadır.
Suçlamıyor ama soruyorum.
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek darbeye karşı en
büyük mücadeleyi verirken onu bir zamanlar Fetöcü olmakla suçlayan
Bülent Arınç neredeydi?
Süleyman Soylu beline silah takıp, TRT'yi işgalcilerin elinden
kurtarırken, bir zamanların kudretli bakanı Hüseyin Çelik
neredeydi?
Sadullah Ergin, Suat Kılıç, Ali Babacan neredeydi?
O gece kendisini almaya gelen binbaşıya "Burası bize ait, sizin
gitmeniz lazım" diyen, herkesten önce televizyonlara bağlanıp,
"Sokağa çıkın" diyen, Diyanet'i arayıp "Sela
okutun" diyen İstanbul İl Başkanı Selim Temurci hepimizin
gözünün önündeyken, Kadir Topbaş neredeydi?
AK Parti Hatay Milletvekili Hacı Bayram Türkoğlu o gece bombalanan
Meclis binasına ailesiyle birlikte ulaşmaya çalışıp gazi olurken,
diğer milletvekilleri neredeydi?
İstanbul Emniyet Müdürü Mustafa Çalışkan o gece 2 korumasıyla
Şehitler Köprüsü'nde darbecilerle çatışırken, Emniyet Genel
Müdürlüğü'nün üst düzey polis şefleri neredeydi?
40 milyon insan cehennem vadisine dönüşen ülkede tank paletlerinin
altında parçalanırken, kurşunlarla delik deşik edilirken neredeydi
bu adamlar?
Binlerce insan, "Fetöcüyse gözünün yaşına bakmam" diyerek öz
kardeşini, öz babasını devlete ihbar ederken, sırf AK Partili
oldukları için bu isimlere dokunulmayacak ve hesap sorulmayacak
mı?
Ailesini ve dahi damadını karun gibi zengin eden, Kadir Topbaş'a,
darbeci kardeşine kefil olarak onun darbe yapmasına imkan tanıyan
Şaban Dişli'ye, belediyesindeki bir tek Fetöcü'yü uzaklaştırmayan,
17/25 Aralık sonrası Erdoğan'a rağmen Fetullah Gülen için, "Ona
saygı duyuyor ve inanıyoruz. Gerçekler zamanla ortaya
çıkacak" diyen Balıkesir Belediye Başkanı'na hesap sorulmayacak
mı?
Bank Asya'da kıytırık hesabı bulunanlara dokunulurken, aynı
bankadan milyonluk krediler çeken gazetecilere, yazarlara ve
siyasilere dokunulmayacak mı?
Bunlar dururken...
Suruç katliamı sonrası Erdoğan'ın ilçeyi ziyareti sırasında
Cumhurbaşkanı'nın afişlerini asarken elektrik akımına kapılan
bir partili Fetöcü denilerek görevden alınıyorsa...
Açıklanan 16 kriterden hiçbirine takılmayan masum insanlar
meslekten uzaklaştırılıyorsa...
AK Partili bazı isimlerin özel çabaları sonrası Fetöcü oldukları
ayan beyan ortada olan isimler mesleğe geri dönüyor veyahut
savcılık kanalıyla serbest bırakılıyorsa...
Fetöcü olduğuna emin olduğumuz insanlar bulundukları makamlarda
oturmaya devam ediyorsa...
Buna Fetö ile mücadele denmez, denemez.
Cumhurbaşkanlığı Kurumsal İletişim Başkanı Mücahit Küçükyılmaz
bile, "Bu iş bize döndü" diyorsa, burada
durup düşünmemiz gerekiyor.
KADİR TOPBAŞ'IN İFTİRASI
İstanbul Büşükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, dün İl Yürütme
Toplantısı'nda bir konuşma yapmış.
Aleyhinde yazan beni kastederek, "O gazetecinin bazı imar işleri
vardı. Onları halletmeyince bana saldırıyor" demiş
Başkan...
Bana bunu anlattıklarında güldüm.
35 yıldır babama ait müstakil bir evde yaşıyorum. Hayatım boyunca
imar işim olmadı ki birinin kapısını çalayım.
İddialı bir şekilde söylüyorum.
Şahsımın, ailemden veya uzak akrabalarımdan herhangi birinin ve
hatta arkadaş çevremden birinin küçücük bir imarla ilgili bir
sıkıntısı olmuş da bununla ilgili yardım istemişsem Kadir Topbaş'ın
bunu ispatlaması gerekiyor.
Doğrusu yazılarıma bir tepki bekliyordum ama böylesi bir iftira
beklemiyordum. 70 küsur yaşında bir adamın koltuk aşkına böyle
seviyesizleşeceğine ve iftiraya başvuracağına inanmıyordum.
Kadir Bey!
Ne yaparsanız yapın, ne söylerseniz söyleyin, o koltukta
tutunamayacaksınız. İl yürütme Kurulu'nda destek istediğiniz
Selim Temurçi'nin, "Reis destek verirse biz de gerekeni
yaparız" sözü sizinle ilgili verilen kararın ne olduğunu
gösteriyor.
Bayram sonrası gidicisiniz, ona göre hazırlık yapın!