BIST 9.999
DOLAR 35,02
EURO 36,78
ALTIN 2.977,89
HABER /  DÜNYA

Balyoz’a ilginç benzetme

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Balyoz Planı Davası kararlarını Truva filmine benzetti. Kılıçdaroğlu, “Truva filminde giysilere, konuş...

Abone ol

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Balyoz Planı Davası kararlarını Truva filmine benzetti. Kılıçdaroğlu, “Truva filminde giysilere, konuşmalara bakıyorsunuz o dönem ait. Ama havadan bir uçak gidiyor. Bizim iddianameler de buna benziyor. Ne kadar uydurma şey varsa bu dosyanın içerisine konulmuş” dedi.
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, partisinin TBMM Grup Toplansı’nda yaptığı konuşmada şunları söyledi: “Her grup toplantısında güzel şeyleri anlatmak ne güzel olurdu. Herkesin mutlu olduğu, huzurlu olduğu bir Türkiye, gelecek kaygısı taşımayan bir Türkiye’yi anlatmak ne güzel olurdu. Evine ekmek götürenlerin güvenli bir şekilde çalıştığı Türkiye’yi dilemek, istemek, yaşamak ne güzel olurdu. Ama yönetimin toplumu germek, kutuplaştırmak, birbirine düşman etmek gibi bir işlevi var. Bu tablo Türkiye’nin hak ettiği bir tablo değil.”

“İŞ KAZALARINDA AVRUPA BİRİNCİSİYİZ”
Soma’da maden ocağında meydana gelen göçükle ilgili konuşan Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu: “20 Ekim’de 28 işçi göçük altında kaldı. Birisi hayatını kaybetti. Ölen öldüğü ile kalıyor. Arkasından ailesi gözyaşı döküyor. Sorumluluk kimde? O insanlar yer altında çalışırken gerekli güvenlik ortamlarını almaktan sorumlu biri yok mu? ‘Bana neden gerekli güvenli ortamı sağlamadın’ diye düşünmeyecek mi işçi kardeşlerimiz?" İş kazalarında Avrupa birincisi olduğumuzu belirten Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: "Neden? 2013’ün ilk yarısında 482 işçi iş kazalarında yaşamını yitirdi. Hep beraber düşünmemiz lazım. Düşünüyoruz ama arzumuz Türk-iş, Disk, Hak-İş ve memur sendikalarının bunu düşünmesi ve her şeyden önemlisi yan gelip yatan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı’nın da bunu düşünmesidir.”

CHP PROJE ÜRETMEZ DİYORLAR
CHP’nin hep eleştirdiği, hiç proje üretmediği yönünde bir algı olduğunu dile getiren Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: “Oysa bizim hayatın sorunlu her alanı ile ilgili projemiz vardı. Askerlikle ilgili projemiz vardı mesela. ‘15 aydan 9 aya, sonra aşamalı olarak 6 aya indireceğiz’ dedik. Bedelli askerlik düşüncemizi söyledik. Parası olan da olmayan da kısa süre yapacak. Parası olmayanı da düşüneceğiz çünkü biz haktan, adaletten yanayız dedik. Başbakan’a sorulduğunda, ’Siz proje dediniz, ama bunun neresi proje, böyle ayaküstü proje mi açıklanır. Parası olan var parası olmayan var, bunu adalet terazisine oturtmak durumundasınız’ dedi. Oturttu mu? Hiç alakası yok. Ne demiştim, yalancıdan Başbakan olmaz. Seçimleri kazandı, bizim projemize sahip çıktı, ama varsıldan yana. Demek ki neymiş CHP’nin projeleri doğru, sağlıklı, tutarlıymış. Biz uzmanları çağırır konuşuruz, karşıt görüştekileri çağırır konuşur, düşünür, olgunlaştırırız. Bizim projelerimiz hayal değil. Bu Kanal İstanbul filan hepsi hikaye. Bana çıksın bir tane fizibilite raporunu açıklasın, açıklayamaz.”

“ADIM ADIM OTORİTERLEŞEN BİR SÜRECE GİDİYORUZ”
Türkiye’nin adım adım demokrasinin dışına itildiğini ileri süren Kılıçdaroğlu, şunları söyledi: “Adım adım otoriterleşen bir sürece gidiyoruz. Kimse düşüncesini açıklayamıyor. Yazanların üzerine baskı, konuşanların üzerine baskı, ‘derdim var’ diyen iş adamına baskı. ‘Konuşamazsın’ diyor. Böyle bir tablo olamaz. Böyle bir tablo Türkiye’de yaşanmadı. Diyorlar ki sıkıyönetimde sansür vardı. Yazardık, sansürlenirdi. Şimdi sansürün ötesine geçti, ‘adamı işten atacaksın’ diyorlar. Gittikçe otoriterleşiyoruz.”
Adaletin haksızlığa direnmek olduğunu belirten Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: “Siz adaleti yok ediyorsunuz, perişan ediyorsunuz. Bir tek kişiye yapılan adaletsizlik tüm topluma yapılmış adaletsizliktir. Hz. Muhammed o nedenle ‘haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır’ diyor.”

“BİZ DE DREYFUZ ÇOK, EMİLE ZOLA YOK”
Fransa’da, 1894 yılında Dreyfus davası olduğunu anlatan Kemal Kılıçdaroğlu, konuşmasına şöyle devam etti: “Fransa’nın aydınları, başta Emile Zola, Dreyfus’a yönelik haksızlığa karşı savaş açtı. Biz de Dreyfus çok ama Emile Zola yok. Emile Zola insanlığı yükseltmiştir. Fransa’nın da namusunu kurtarmıştır. Nerede bu aydınlar. ‘Kalemini kiralayanlar’ dediğim zaman bana kızıyorlar. Sen de çık haksızlıkları, yanlışları anlat, senin görevin bu. Emile Zola bir kişi haksızlığa uğradı diye isyan ediyor, bunu bütün dünyaya duyuruyor ve sonuç alıyorsa, senin ülkende her gün onlarca ihsan haksızlığa uğruyor, hapiste çürüyenler. Senin sesin bile çıkmıyor. Biz onlara ‘aydın’ diyoruz çünkü onlar toplumun önderidir. Ellerindeki meşalelerle toplumun önünde giderler. Toplum bilir ki toplum bu adaleti, doğruyu savunur. Haksızlığa karşı boyun eğmez. Kitleler de onun için gider arkalarından. Biz de yok öyle bir şey.”
Haksızlıklarla mücadele eden bir tek CHP olduğunu anlatan Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: “Haksızlıklara karşı duracağız ve bunun mücadelesini vereceğiz. Irak’ta bir milyon Müslüman katledildi. Bir diktatör vardı, gıkı çıktı mı? Çıkmadı. İşte o dilsiz şeytandır. Irak’ta on binlerce Müslüman kadına tecavüz edildi. Bir diktatör vardı, ağzından bir tek laf çıktı mı? Çıktı. Tecavüzcülere başarılar diledi. İşte o dilsiz şeytandır. Mısır’da darbe oldu, Mısır halkına yönetime karşı ‘isyan edin’ diyor. Sen 28 Şubat’ta neredeydin. Neden isyan etmedin, niye kaçtın köşelere saklandın, sonra Erbakan’ı arkadan hançerleyen sen değil miydin? Kimin yardıma ihtiyacı varsa, kim haksızlığa uğradıysa onun yanında bir CHP milletvekili vardır. İster KCK’lı olsun, ister İBDA-C’li olsun, ister Hizbullah davasından hapiste olsun. Hapiste hastaysa onun sorununu CHP dile getirir. O bir insandır ve onun bu devletten, toplumdan beklentileri vardır. Onlardan şunu bekleriz, artık yeter, Türkiye iyi idare edilmiyor, raydan çıktı, rayına oturması lazım, Türkiye’de yeniden üniversitelerin ayağa kalkması lazım, Türkiye’de yeniden adalet kavramının toplumun vicdanında kabul edecek bir yere gelmesi lazım. Bunu yapacak olan CHP’dir."

HUKUK FAKÜLTESİNİN ARKA KAPISINDAN ÇIKAN BİR ÖĞRENCİ BUNLARDAN DAHA İYİ ADALET DAĞITIR
Darbelerden CHP’nin çok çektiğini, darbeleri savunmadıklarını ama evrensel kuralların da ihmal edilmemesi gerektiğini dile getiren CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:“Balyoz davası görüldü biliyorsunuz. Kuvvet komutanları nerede yargılanacak önce bu tartışılmaya başlandı. Anayasa nerede yargılanacağını söylüyor. Ama özel mahkeme ‘yok öyle olmaz’ dedi. Görev gereği suç işlenmez, hiçbir kanun da suç işleme izni vermez. Görevin gereği suç olmaz. Yorumun böyle yapılması lazım. Ama yapılmadı. Çünkü Yargıtay’a 160 militan yerleştirildi."
Somut örnekler vereceğini belirten Kılıçdaroğlu, şu konulara dikkat çekti:
"Birincisi dijital veriler. Bu dijital verilerin hangi bilgisayarda üretildiği tespit edilememiştir. İki, bu dijital verilerin TSK bilgisayarlarında üretilmediği tespit edilmiştir. Gölcük’te bir aramada bir hard disk bulunuyor. ‘Ne zaman üretildi?’ diye soruluyor, Ekim 2003. Bilgiler ne zaman yüklenmiş, Mart 2003. Akıl var mantık var. TSK’da ne zaman kullanılmış, 2004 yılında. Yani üretilmeden satın alınmadan veriler yüklenmiş. Yine bir CD bulunuyor. Yazının fontu Calibri. Soruyorlar MicroSoft’a ‘ne zaman icat ettiniz’ diye, 2007. Daha firma üretmeden yazmış yargılanan askerler. Bir davanın sağlıklı yürümesi için savcı lehte ve aleyhteki tüm delilleri toplar, yargıç da önündeki tüm delillere göre karar verir. Savcı, sanık lehine olan bilirkişi raporunu dosyaya koymuyor. Bu savcının adalet dağıtmadığını, kasıtlı davrandığını gösterir. Bunu avukatların uğraşı ile 1 yıl 3 ay sonra dosyaya ekliyorlar. 2003 yılında darbe için bir CD hazırlıyorlar, olmayan hastaneler var CD’de. 2008’de açılan hastaneyi 2003 yılındaki CD’nin içine eklemişler. Bir yargıç sormuyor. Bunlara hakim mi diyeceğim. Ne hakimi canım. 2003’de ölmüş insanlar var CD’nin içinde. Sanıkları buldunuz, bunlar ‘darbecidir’ diye yaftaladınız, hapse attınız."

"BUNLAR HAKİM DEĞİL"
AK Parti’nin adaletinin böyle olduğunu söyleyen Kılıçdaroğlu, "Avukatlar dava dosyalarına bakalım diyor. Hakimler ‘beni ilgilendirmez’ diyor ve gizlilik kararı çıkartıyor. Ben sanığım diyelim. Şahitlerim var. Şahitlerin dinlenmesi lazım. Hakim dinleyecek ki kim doğru söylüyor bilsin. Diyorlar ki biz darbeciysek, dönemin Genel Kurmay Başkanı dinlensin. Hakim, ‘Hayır, biz onları dinlemeyeceğiz. Çünkü kararımızı verdik’ diyor. Tekirdağ Cezaevinden Orhan Aykut diye bir vatandaş ‘ben bu CD’leri kimler hazırladı biliyorum, çağırın anlatayım’ diyor. Dinlemiyorlar. Delillerin incelenmesi lazım. Sanıklar ve avukatlar delilleri tartışmak istiyor. Hakimler ‘delillerin tartışılması aşamasında tekrar görüşünüzü alırız’ diyor. Delillerin tartışılması aşaması hiç gelmiyor. O aşama olmadan karar veriliyor. CMUK’un 217. maddesi hakim kararını ‘huzuruna getirilmiş ve tartışılmış delillerle verir’ diyor. Sen ne biçim hakimsin deme hakkı ben de değil mi? Kimse kusura bakmasın sana hakim demek için şahit bile bulamam ben. Daha acısı Yargıtay karar veriyor, ‘Delillerin tartışılması diye bir safha yoktur’ diyor. Neden ben militan sözcüğünü kullanıyorum. İşte bunun için. Bunlar hakim değil. Sen nasıl hukuk adamısın" diye konuştu.

TRUVA BENZETMESİ
Hukuk fakültesinin arka kapısından çıkan bir öğrencinin daha iyi adalet dağıtacağını savunan Kılıçdaroğlu, sözlerine şöyle devam etti:
"İstanbul Belediyesi Afet Koordinasyon Merkezi’nde yürütülecekmiş darbe harekatı, ama o tarihte öyle bir kurum yok. Deniyor ki ‘haberleşmemiz Kral TV mesaj bant sisteminden yürüteceğiz’, soruyorlar ‘biz 2008’de yapmaya başladık’ diyor. 2003 yılındaki belgede Balıkesir’deki KİPA alışveriş merkezinden söz ediliyor. Ama 2010 yılında açılmış o alışveriş merkezi. Aselsan’da birçok isimden söz ediliyor 2003 yılındaki belgede. O isimler 2004’ten sonra başlamış çalışmaya. Sinemaya gidiyorsunuz tarihi bir film izlemeye. Kendinizi o tarihi atmosferin içinde buluyorsunuz. Ama filmde Kanuni Sultan Süleyman’ı elinde cep telefonu ile konuşurken görürseniz ‘Amma da saçma ya bu’ dersiniz. Yanlış hatırlamıyorsam Truva filmindeydi, giysilere, konuşmalara bakıyorsunuz o döneme ait, ama havadan bir uçak gidiyor. Bizim iddianameler de buna benziyor. Ne kadar uydurma şey varsa bu dosyanın içerisine konulmuş.”

“HAKSIZLIKLARA KARŞI MÜCADELE ETMEYEN AYDINLARA YAZIKLAR OLSUN”
Yargıtay kararlarını da eleştiren Kemal Kılıçdaroğlu, “Açıklanan kabule göre, ‘Hayatın akışına, akla ve mantığa uygun bulunduğu, hukuka uygun deliller olarak hükme esas alınmalarının isabetli olduğu neticesine varılmıştır’ Sevsinler senin neticeni...Bunun neresi akla ve mantığa uygun, neresi hukuka uygun ben merak ediyorum. Bu yargıçlar çıkıp basın toplantısı yaparak açıklamaları gerekiyor. Aksi halde onlar yargıç değildir. Hangi akıl ve mantıkla bunu yazdınız. ‘Suç tarihine ilişkin siyasi konjonktüre uygundur’ diyor. Suç tarihi 2002. Hükümet yeni kurulmuş. Erdoğan yasaklı, milletvekili değil. Abdullah Gül daha yeni hükümet programını okumuş. 2002’de bunlar oturmuş darbe planı hazırlamışlar. Allah aşkına hangi siyasi konjonktüre uygun. Hükümet nefes bile almamış, programın mürekkebi kurumamış. Neden bir Emile Zola’ya ihtiyacımız var? Bu rezaletleri geniş kitlelere anlatsınlar diye ihtiyacımız var. Bütün bu haksızlıklara hâla yürekli aydınlar çıkıp bunun mücadelesini vermiyorsa onların aydınlığına yazıklar olsun” dedi.

“BİZİM EMİLE ZOLA’MIZ YOK AMA PIRIL PIRIL GELEN BİR ’GEZİ’ GENÇLİĞİMİZ VAR”
“Benim düşüncemde olan adamı ben savunurum. Aydının görevi kendi gibi düşünmeyeni de savunmaktır” diyen Kılıçdaroğlu, bizim Emile Zola’mız olmadığını ama pırıl pırıl gelen bir ’Gezi’ gençliğimiz olduğunu söyledi. Onlarla gurur duyduklarını anlatan Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle tamamladı:
"Orta Doğu Teknik Üniversitesi’ne bunların bilgi ve birikimleri yetmez. Ama tankla, sopayla yani kaba güçle giriyorlar okula. Kaba güç orman adamının görevidir. Ne istiyor öğrenciler? Okullarına sahip çıkıyorlar. Bununla gurur duymalısınız. Gece yarısı baskın düzenliyorsunuz. Devlet kamu kuruluşuna baskın mı düzenler. Eşkıyalık değil mi bu? Rahmetli İnönü ‘eşkıyanın bu gece ne yapacağı belli olmaz’ demişti. Eşkıyanın bu dünyaya hükümdar olduğu görülmemiştir. Zulmün artsın diyeceğiz biz. Zulmün artsın ki biran önce bu milletin yakasından düş. Oraya sopayla girmek senin adam olduğunu kanıtlamaz, adam olmadığını kanıtlar.”
(İHA)