Bugün gazetesi yazarı Gültekin Avcı, İstanbul Baro Başkanı Ümit Kocasakal'ın Balyoz davasına bakan mahkemeyi basmasını ironik bir dille köşesine taşıdı.
Abone olBalyoz Darbe Planı davası kapsamında İstanbul Baro Başkanı Ümit Kocasakal hakkında alınan 'suç duyurusu' kararının yankıları sürüyor.
Konuyu bugünkü köşesine taşıyan Avcı'da olayı farklı bir açıdan değerlendirdi. İşte Avcı'nın o yazısı...
ÇAMURA YATMAYA BAŞLADILAR
Balyoz davasında mahkûmiyet kararının kokusu belirdikçe, duygusal savunmalarına karşılık bulamayanlar çamura yatmaya başladılar.
Devam eden bir duruşma sırasında salonun içindeyseniz, mutlaka bir hukuki statünüz vardır.
Hâkim, savcı, güvenlik görevlisi, zabıt kâtibi, mübaşir, tanık, sanık, mağdur, taraf avukatları ya da seyirci.
Bu sıfatların dışında hiçbir surette duruşma salonunda bulunamazsınız.
HANGİ SIFATLA BULUNDULAR?
O halde Ümit Kocasakal sevk ve idaresindeki İstanbul Barosu, Balyoz davasının görüldüğü duruşma salonunda hangi sıfatla bulunabilir?
Davanın iki tarafından herhangi birinin vekili değiller.
O halde seyirci konumundadırlar.
Veya mahkeme başkanından Avukatlar Haftası sebebiyle şeker istemek için geldiler ama mahcubiyetten söyleyemediler(!)
Aşkolsun sayın hâkim!
Duruşmada korsan bildiri okuyan cici baro başkanını adliye doktoruna gönderip de bir tane müsekkin demokrasi iğnesi yaptırmasını tavsiye etseydiniz ya.
Belki demokrasi aşısı doku uyumsuzluğu sebebiyle riskli olabilir ama Manhattan'daki Broadway Caddesi'nin ya da Taylor Hackford'ın tam adresini verebilirdiniz!
"The Devil's Advocate" filminin muhtemel bir yeni versiyonunda güzel bir rol kesebilirdi pekâlâ.
Bizim hâkim ve savcılarımızın affedilmez hatası bu işte.
Yeni filizlenen "sinema yetenekleri"ni anında keşfedemiyorlar.
Malum, hukuki olmasa da çok artist hareketler bunlar.
Hukuka ve avukatlık mesleğine kaybettirse de, 7. sanata kazandırıyor.
Adalet Akademisi'ne sinema tarihi ve ferdi yetenekler dersi mutlaka koyulmalı...
Bu görüşüme hâkim ve savcılar itiraz edecektir tabii.
"Avukatlık Kanunu, taraf sıfatı olmadığı halde yargılamaya, hukuksuz müdahale etmeye veya zorbalığa izin vermez" diyecekler.
"Avukatlar Haftası, 23 Nisan haftası değildir" diyecekler.
"Duruşmadayız, Devekuşu Kabare Tiyatrosu'nda değiliz" diyecekler.
Haklılar elbette.
Lakin bence yine de duruşma salonlarında hukuk adı altında tiyatral yeteneklerini sergileyen avukatları, sahnelere ve beyaz perdeye kazandırmak gerek.
Sırtınızda ağır bir adalet yükü olabilir sayın hâkimler.
Ama hükmettiğiniz duruşma salonlarında parlamasıyla sönmesi bir olan star adaylarının önünü kapatmamalısınız.
En azından gönderin Sinan Çetin'e bir baksın cevher var mı diye.
Hukukçulukta ümit vermiyor olsa da, sanat potansiyeli Vezüv yanardağı gibi olabilir.
Gelelim yanlışlıklar komedyasının son perdesine...
Kimler konuşabilir?
Seyirciler, davanın süjelerinden olmadığı için müdahale veya konuşma gibi bir yetkileri yoktur.
Sırtlarında avukat cübbesi olsa bile.
Hatta cumhurbaşkanı olsa bile.
Mahkeme heyetine ve görülen davaya müdahale etme veya konuşma yetkisi sadece o davanın taraflarına, taraf avukatlarına ve savcılara tanınmıştır.
Bu müdahaleler bile ancak mahkeme başkanı izin verirse bir mana ifade eder.
Terör davalarına bakan Özel Yetkili Mahkemeler Batı'da da olduğu gibi parlamentoda şekillenen kanunlara dayanıyor.
İspanya'daki Madrid Ulusal Mahkemesi veya Alman Eyalet Mahkemeleri'nin teröre bakmakla görevli özel bir dairesi gibi.
Peki, İstanbul Barosu'nun kendine yargılamaya müdahale edecek bir "derin yetki" biçmesi hangi kanuna dayanıyor?
Hiçbir demokratik hukuk devletinde kabul edilmeyecek böyle bir baro refleksinde, hukuk ve kanuna dayanmıyorsanız neye dayanarak bunu yapıyorsunuz?
Adil yargılamayla, insan haklarıyla veya savunma hakkıyla ilgili şikâyetiniz varsa, CMK bu şikâyet ve itirazların nasıl ve hangi makamlara yapılacağını belirlemiş.
Taraf avukatlarına şikâyet, itiraz ve temyiz yollarını göstermiş.
AİHM'nin yolu da açık.
O halde "burada adil yargılama yapılmıyor, avukatların savunma hakkı kısıtlanıyor" diye statüsüz ve hukuksuz bir şekilde korsan tirat atmanın ne âlemi var?
Sanıklara şov yapacağım diye adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs etmek yakıştı mı?
Orası ne Taksim Meydanı ne de nutuk ve slogan diyarı Hyde Park.
En iyisi İstanbul Barosu'nu Genç Siviller'e havale etmek.
Baronun en sıhhatli tercümesi onlarda.