Baki Avcı'nın yaşadığı duyguyu ben de yaşamıştım!
Yıllar önceydi, doktor boğazıma şöyle bir bakıp, lenfoma şühpesi ile uyarmıştı. Kanser olabilirsin demişti yani.. İşte o günden sonra Allah'a ömrümü azıcık daha uzatması için her gün yalvardım..
Sarsıcı bir haber aldım sabahın erken vaktinde;
Baki'nin (Avcı) ölüm haberini veriyordu telefon ahizesinin öteki
ucundaki ses...56 yılın 30 yılında süren müthiş bir
dostluk, arkadaşlık, kardeşlik...
Baki'nin illete yakalandığından
bihaberdim.
Hastaymış meğer...
Ağır hasta...
Yakalandığı illetin her gün vücudundan bir parça götürdüğünü kendi
de bilmiyormuş. Ümran, öğrenmiş en acı gerçeği ama belli
etmemiş kendisine. Arkadaşlar anlatıyor; Ümran'ın
kafasından dumanlar çıkıyormuş o gün...
Ah be Ümran...
Acılı kardeşim...
Allah sana ve Baki'nin prensi Baran'a sabır
versin...
Baki, bir kelebek gibi Ümran'ından, Baran'ından kopup gideceğini hissetmiş olmalı ki arkadaşlarıyla bugünün ve geçmişin mukayesesini yapıyormuş. Solmadan önce, Baran'ın heyecanına ve umutlarına biçim verecek üç yıl daha istiyormuş Allah'tan...
Bu duyguyu bilirim!
Yaşadım...
Kendimle konuştum aylarca...
Sadece kendimle...
Başkasına söyleyecek sözüm kalmamıştı.
Nefesimin bile sesi çıkmadı uzun süre...
Her şeye kapalıydı gönlümün kulakları...
Üç evladım ve ben...
Allah'ım...
Nazlı'nın, Rıdvan'ın, Mustafa'nın ışıksız kalmaması
için...
3 yıl daha....
Yıllar önceydi...
Doktor, boğazımda oluşan şiş için,
"lenfoma" şüphesi ile yaklaştı. Kutu kutu ilaçlar
hak getire, inmedi bana ecel terleri döktüren o meret... Aylarca
ölüme hazırlık yaptım, Nazlı'dan, Rıdvan'dan,
Mustafa'dan, anamdan, babamdan... herkesten habersiz!
Nurettin Sözen'in başında olduğu doktor heyeti ameliyat kararı aldı. İşte o gün hiç kimseye haber vermeden, tek başıma bıçak altına yatmaya gittiğim o gün yaşadım Baki'nin yaşadıklarını:
"Allah'ım 3 yıl daha..."
(Boşa telaş, boşa endişe, yersiz korkular. Meğer, boğazıma saplanan pis bir iltihaptan başka bir şey değilmiş!)
Babayız ya...
Dibimizdeki çocuklarımızın hiç büyümediğini sanıyoruz.
Baran'ı gördüm, Rıdvan gibi, Mustafa gibi kocaman
olmuş. Baki oğlunun büyüdüğünü farketmemiş olmalı...
Yıllardır tırnaklarıyla kazıya kazıya, harama el sürmeden,
mesleğinde kirlenmeden, Ümran'ıyla sadece gazetecilik yaparak
Baran'ın geleceğini zaten biçimlendirmiş Baki..
Duası kabûl olsaydı keşke...
Güler yüzüyle aramızdan hiç ayrılmasaydı keşke...
Baran için biraz değil, çok daha fazla çırpınabilseydi
keşke...
Ömrü vefa etmedi...
Kelebekler gibi uçuverdi aramızdan...
Ve fakat...
Işıksız bırakmadı Baran'ı...
Lekesiz bir babanın mazisini bıraktı oğluna...
Allah rahmet eylesin!
Allah taksiratını affetsin...
Not: Sevgili dostlar, Baki Avcı vefalı bir insandı. Bizler, onun yakın arkadaşları, onun muhabirleri, onun kardeşleri... hepimiz yanındaydık Baki'nin... Sözcü'nün mimarı Ertuğrul Akbay'ın cenazede olması tam bir vefa örneğiydi... Ama köşesinde ahkâm kesen, Baki'ye methiyeler dizen Rahmi Turan, Behiç Kılıç'ın cenazesinde olmadığı gibi, Baki'yi de son yolculuğuna uğurlamak için gelmemişti... Vefasızlığın böylesi... Vah vah ah ah...
Not1: Rahmi Turan dün yani Baki Avcı'yı son yolculuğuna uğurladığımız gün hastanede bıçak altına yatmış. Geçmiş olsun.. Ama benim kendisinin vefasızlığı ile ilgili fikrim değişmedi değişmeyecek.. Zira Behiç Kılıç örneği ortada...