BIST 10.025
DOLAR 35,16
EURO 36,68
ALTIN 2.956,54
HABER /  GÜNCEL

Bakan Gül, Kıbrıs'ın keyfini çıkardı

Kıbrıs meselesinin yeni bir zemine oturduğunu kaydeden Gül Türkiye ve KKTC'nin avantaj sağladığını söyledi.

Abone ol

Başbakan Vekili Abdullah Gül, referandum sonrası Kıbrıs meselesinin yeni bir zemine oturduğunu belirterek, ''Bu zemin, KKTC ve Türkiye'ye büyük avantaj sağlamıştır'' dedi. Gül, partisinin TBMM Grup toplantısında yaptığı konuşmada, Kıbrıs konusunda geniş değerlendirmelerde bulundu. Kıbrıs konusunun milli bir dava olduğunu ifade eden Gül, referandum sonrası Kıbrıs meselesinin yeni bir zemine oturduğunu kaydererek, bu zeminin Türkiye ve KKTC için avantaj sağladığını söyledi. Dini, dili, ırkı ayrı olan ve yüzyıllardır Ada'da yaşayan iki halkın kendi iradeleri ile Kıbrıs'ın geleceğini tayin ettiklerini anlatan Gül, yaşanan süreçte Türkiye'nin haklı çıktığını kaydetti. Rum tarafının birleşmeyi kabul etmediğini hatırlatan Gül, bu durumda uzlaşmaz tarafın Kıbrıs Rum Kesimi olduğunun ortaya çıktığını bildirdi. Referandum sonucunun BM ve AB'de şok etkisi yaptığını ifade eden Gül, tüm dünyanın yaşanan gelişmeleri hayretle izlediğini söyledi. Yaşanan süreçte partisine, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a ve kendisine hakarete varan açıklamalar yapıldığını anlatan Gül, kendilerine karşı açık-gizli ittifaklar yapıldığını kaydetti. Vatanseverliklerinin ciddi stratejilere ve akıla dayalı olduğunu ifade eden Gül, kendilerine karşı olanların ise hamasete dayalı bir vatanseverlik gösterdiklerini söyledi. Türkiye'nin bitti denilen denizlerinde yeni limanlar inşa ettiğini kaydeden Gül, ''akıl ve erdem'' sahibi aydınları objektif analizler yapmaya davet etti. Gül, hala ulusallık adına Türkiye'yi modası geçmiş 3. Dünya koridorlarında dolaştırmak isteyenlerin olduğunu söyledi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Almanya'da bulunması nedeniyle katılmadığı AK Parti TBMM Grup toplantısında konuşan Gül, dış politikada artan manevra kabiliyetlerini gölgelemek isteyenlerin bunu ''tesadüfe'' bağladığını kaydetti. ''Bu, Türkiye'nin bir hastalığıdır: Türkiye'yi yönetenler sandalyeye oturup, yetkileri alıyorlar ama sorumluluğu üstlenmek istemiyorlar'' diyen Gül, bununla bir yere varılamayacağını, ülkenin böyle yönetilemeyeceğini söyledi. Gül, ''O nedenle Türkiye hep kaoslarla başbaşa oldu, karanlıkların içinde çırpındı. İlk defa bir siyasi iktidar, (demokratik şekilde geldim, siyasi iradeyi ben temsil ediyorum, yetkim varsa sorumluluğu da alıyorum) dedi'' görüşünü kaydetti. Gül, kendilerinin vatanseverlik anlayışı ile başkalarının vatanseverlik anlayışının farklı olduğuna işaret ederek, hala Türkiye'yi uluslararası camianın saygın ve etkili üyesi olması gereğini görmek istemeyenlerin varlığına dikkati çekerek, şunları söyledi: ''Hala ulusallık adına Türkiye'yi modası geçmiş 3. Dünya koridorlarında dolaştırmak isteyenler var. Hala, (Türkiye dünyadan tecrit olsun, Türkiye kendi içinde olsun, dünya ile ilişkileri olmasın, kendi iç meseleleri ve hamasi nutuklarla uğraşsın) diyenler var. Çünkü onlar böyle bir ülkede saltanatlarını devam ettirebilirler, onlar ancak ülkeyi böyle istedikleri yöne götürebilirler. Onlar kapalı ve tecrit olmuş bir ülkede, standartları ulusal standartlardan düşük olan ülkede yalanlarını sürdürürler. Ama bizim vizyonumuz, bu değildir. Bizim vizyonumuz; Türkiye'yi güçlü yapmak, bölgesinde ve küresel safta güçlü yapmak, Türkiye'yi dünyanın büyük aktörlerinden birisi yapmaktır. Bu nedenle tabi ki dünyaya açılacağız. Kendimize, tarihimize, milletimize, kurumlarımıza öz güvenimiz var.'' ''EVET ÇIKSAYDI DA BİTMEYECEKTİ'' Gül, gelinen noktada her şeyin hala bitmediğini belirterek, ''Eğer her iki tarafta (evet) çıksaydı da bitmeyecekti. O zaman başka sorunlarımız olacaktı, ama yol devam edecekti. Yine işler bitmedi, önümüzde başka sorunlar var'' dedi. Türk kesiminin aktif şekilde çözümden yana olduğu iradesini ortaya koyduğunu, buna karşılık Rum kesiminin buna karşı çıktığını anlatan Gül, ''Şimdi uluslararası camianın, başta BM olmak üzere AB ve dünyanın büyük aktörlerinin bunu tanıması ve onurlandırması gerekir. Bunu bekliyoruz. Ama Hükümet ve Türkiye olarak, (bunu bekliyoruz, hadi sözlerinizi yerine getirin) demekle bir yere varılmaz. Bu da başka bir hamasettir. Yapılacak iş, yine gece-gündüz çalışmaktır. Yine akılcı, stratejik bu kazanımı pekiştirmek zorundayız. Zaten hükümetimiz bunu yapmaktadır'' diye konuştu. ''İYİ BİR KARAR'' Başbakan Vekili Gül, dün yoğun bir çalışma içinde olduğunu hem kendisinin hem de Başbakan Erdoğan'ın temaslarda bulunduğunu hatırlatarak, AB Dışişleri Bakanları'nın dün Lüksemburg'da toplantı yaptığını, kendisinin onlara ''kağıt üzerinde geçiştiremezsiniz, şimdi söylenenlerin somut projelere dönüşmesi gerekiyor'' dediğini aktardı. AB Bakanlar Konseyi'nin dün aldığı Kıbrıs kararını ''bu karar gerçekten şu anda iyi bir karardır'' diye değerlendiren Gül, bunun kağıt üstünde kalmaması için uğraşacaklarını bildirdi. Gül, kısa süre içinde KKTC'ye uygulanan insanlık dışı ambargo ve engellemelerin ortadan kaldırılacağına inancını dile getirerek, yaşanılan dönemde ambargoların izahının mümkün olmadığını vurguladı. ''Bu saatten sonra bu ambargolar devam edemez. Bununla ilgili adımları, BM, AB atmak zorundadır ve atacaktır'' diyen Gül, temaslarında, Türkiye ve KKTC'ye karşı inanılmaz bir sempati oluştuğunu gördüğünü söyledi. KKTC'ye mali yardım yapma kararı alındığın hatırlatan Gül, her iki kesimde ''evet'' çıkması halinde KKTC'nin ekonomisinin Rum kesiminin ekonomisinin düzeyine çıkarmak amacıyla yapılması öngörülen 265 Milyon Euro'nun Türk tarafına verilmesi kararı alındığını ifade etti. Gül, yapılması gereken çok şey olduğunu, bunları dikkatli şekilde takip edeceklerini belirterek, rehavete kapılmayacaklarını vurguladı. Gül, ''Evet, dikkatli şekilde izlenen politika sonucunda bu noktaya geldik. Başkalarının yaptığı gibi zafer nutukları atarak vakit geçirip, kazandık dediğimiz yerde kaybetme durumuna kesinlikle düşmeyeceğiz. Gece gündüz bu dikkat üzerindeyiz'' dedi. Gül, Kıbrıs'ta statükoyu devam ettirmek isteyen ve uzlaşmadan yana olmayanın Rum kesimi olduğunu belirterek, ''Referandum sonuçları, bütün dünyada, BM Güvenlik Konseyi'nde ve AB'de inanılmaz bir şok etkisi yapmıştır'' dedi. Gül, partisinin TBMM Grup toplantısında yaptığı konuşmada, Kıbrıs konusunda geniş değerlendirmelerde bulundu. Kıbrıs konusunun milli dava olduğunu ifade eden Gül, yıllardır bu konu ile büyüdüklerini ve herkesin bu konu ile uğraştığını söyledi. Kıbrıs meselesinin yeni bir aşamaya geldiğini kaydeden Gül, ''Cumartesi günü yapılan referandumdan sonra Kıbrıs meselesi yeni bir zemine oturmuştur. Bu yeni zemin eminim ki Kıbrıs Türklerine, Türkiye'ye çok büyük avantajlar kazandıracaktır'' diye konuştu. Referandum'da Kıbrıs Rum Kesimi'nin çok büyük bir çoğunlukla ''hayır'' dediğini, KKTC halkının ''evet'' dediğini hatırlatan Gül, şunları söyledi: ''Demokratik karar mekanizmasında ortaya çıkacak kararları saygıyla karşılayacağımızı söylemiştik. Ama bizim beklentimiz, Ada'nın her iki kesiminden (evet) çıkarak, birlikte AB'ye girilmesiydi. Bu olay sadece Türkiye'nin değil, Kıbrıs ve Yunanistan'ın ve dünyanın en önemli gelişmelerinden birisi. Çünkü, 1960'tan beri ilk defa Ada'da bir referandum yapıldı. Dini, dili, ırkı ayrı, birbirinden ayrı, ama yüzyıllardır aynı Ada'da yaşayan halklar kendi iradeleri ile Kıbrıs'ın geleceğini tayin ettiler. Bu bakımdan da önemli bir gelişme.'' Seçimlerden önce AK Parti'nin Türkiye'nin sorunları ile ilgili çalışmalar yaptığını anlatan Gül, Kıbrıs konusunda ciddi çalışmalarda bulunduklarını vurguladı. Gül, o dönemde kurdukları komisyonlarda yaptıkları çalışmaları anlatan Gül, ''Biz o dönem şunu söylemiştik: Bundan sonra Ada'da çözümsüzlük çözüm değildir'' dedi. Çözümsüzlüğü çözüm gibi görme politikasının bu saatten sonra Türkiye ve KKTC'ye kaybettireceğini anlatan Gül, Belçika ve İsviçre modellerinin tartışıldığını dönemleri hatırlattı. BM Genel Sekreteri Kofi Annan'ın planı hazırladıktan sonra Ankara'ya geldiğini, o tarihlerde referanduma onay vermediklerini anlatan Gül, ''Çünkü, Plan içinde yapılması gereken değişiklikler vardı'' diye konuştu. ''BU TRENİ DURDURMAYA ÇALIŞTIK'' AB, BM ve bütün uluslararası kuruluşların 1 Mayıs'tan önce Kıbrıs'ın birleşmesi çağrısında bulunduklarını kaydeden Gül, konuşmasını şöyle sürdürdü: ''Biz de ciddi çalışmalar yaptık ve neticede şu karar vardık ki (Kıbrıs Rum Kesimi tek başına Ada'yı temsil ediyor) şekilde AB'ye girmesin. Kıbrıs Türkleri içen de Türkiye için de çok büyük zararı olacak, çok büyük olumsuzluklar yaşanacak. İşte bu treni durdurmak için harekete geçtik. Eğer bu treni durduramazsak, bunu tüm dünyaya göstermemizin gerektiğine inandık.'' Gül, Türklerin uzlaşmacı tavır sergilediğini, masaya oturmak istediğini belirterek, ''aslında statükoyu devam ettirmek isteyenlerin Rum Kesimi olduğunu'' vurgulayarak şöyle konuştu: ''Her ne kadar Türkiye ve KKTC'nin liderliği bu geçen süre içinde bütün düşmanlıkları üzerine çekmiş ve uzlaşmaz taraf olarak bir damga yemişse de bu haksızlığı gidermeliyiz. Bugün geldiğimiz netice, Türkiye haklı çıkmıştır, Türk tarafı haklı çıkmıştır. Uzlaşmaz olan, masadan çekilmek isteyen, yıllardır (Ada birleşsin) diye uluslararası platformlarda Türkiye'ye her türlü baskıyı yönlendiren Rum tarafı Ada'nın birleşmesine karşı çıkmıştır. Ve ortaya bir şeyi deşifre etmiştir; uzlaşmadan yana olmayan Rum kesimidir. Bu bütün dünyada, BM Güvenlik Konseyi'nde, AB'de inanılmaz bir şok etkisi yapmıştır. Bütün dünya, geçen 4-5 gün içerisinde fark etmiştir gerçekleri.'' ''HAKARETLER...'' Abdullah Gül, çalışma yaparken bazı kesimlerin kendilerine karşı olmadık suçlamalarda bulunduklarını ifade ederek, şunları kaydetti:: ''İnanılmaz şeyler söylendi. Kıbrıs'ı satmaktan, ihanet etmekten, Yüce Divan'a götürülmekten, Kızılay'da asılmaktan, partimize, hükümetimize hakaretler, Sayın Başbakanımıza hakaretler, şahsıma hakaretler... Bütün bunlar gerek Türkiye içerisinde gerek Türkiye dışında yapıldı. İnanılmaz ittifaklar oluştu. Açık ve gizli ittifaklar oluşturuldu. Biz, bütün bunların hepsini bir kenara koyduk. Çok şükür, milletimizin sayesinde Hükümetimiz güçlüdür. Dolayısıyla milletimize güvenimiz tamdır. Bunların hepsini bir kenara bırakıyoruz. Bunlara biz cevap vermedik, muhatap da etmedik. Ama bilin ki bugün, bunları yapanların hepsi büyük bir mahcubiyet içindeler. Biz, vatanseverliğimizi, ciddi stratejilere dayandırarak, ciddi çalışmalara ve akıla dayandırarak yürüttük. Onlar da vatansever. Ben onlara (ihanet ettiniz) demiyorum. Onlar vatanseverliklerini sadece hamaset ve demagojiye dayandırdılar. Aradaki fark burada...'' DENİZİN TÜKENMESİ İşbaşına geldiklerinde dış politikada alternatifin kalmadığı ve denizin tükendiğinin söylendiğini ifade eden Gül, önlerinde bugün de geçerli olan iki yol bulduklarını söyledi. Gül, şöyle devam etti: ''Birinci yol, bu tespitlerin psikolojik karamsarlığa ve kaderciliğine kapılarak Türkiye'nin yeni politika üretebilme kapasitesinin kalmadığına inanmak. Ancak bu yetersizliği hamasi nutuklarla kapatmaya çalışmak. Vatan, millet Sakarya ile günü geçirmek. Aslında Türkiye'yi diğer aktörlerin beklentilerine ve gündemlerine mahkum edecek ve ülkemizi gittikçe daralan bir tünelin içene sokacaktır. Bu tünelden kurtulmak istedikçe psikolojik tepkilerle hamasi nutuklar atarak aslında birbirimizi kandırmaya devam edeceğiz. Yapılacak işlerden birisi buydu... Biz hükümet olarak bunu yapmadık. Biz bu yolu, Türkiye'nin derin tarihi birikimi, devletimizin engin diplomatik tecrübesi, milletimizin onuru ve Hükümetimizin gücü ve siyasi iradeye dayalı güveniyle uyumlu görmedik ve görmüyoruz. Biz, daha çetin ancak daha olumlu olan ikinci yolu tercih ettik. Bu yol psikolojik refleksle değil, sağlam ve rasyonel analizlere dayanan, kısa dönemli palyatif çözümlere değil, uzun dönemli çözümler içeren, sadece kendi iç gündemimize uygun söylemler değil, bütün uluslararası alanda etkili olan söylemleri benimseyen bir yaklaşım gerektiriyordu, bunu yaptık. Yani tükendi denilen denizlerde limanlar inşaa ederek, alternatifi yok denilen labirentlerde yeni yollar bularak bu işin içinden çıkmayı tercih ettik. Ülkemizi dar tünellere kapatmayacak, yeni ufuklar açacaktık, bunu yapmaya çalıştık. '' Gül, kısa sürede tek alternatifli görünen oyunun alternatiflerini çoğalttıklarını anlatarak, Hükümet'in takip ettiği politika ile bir çok alternatifin ortaya çıktığını kaydetti. Kendilerinin hem derinliğe, hem de ufka dayalı bir strateji ile rasyonel bir ilişki götürdüklerini ifade eden, siyasetçileri ve aydınları objektif bir analiz yapmaya davet etti. Gül, ''Benimsenen yeni yaklaşımla Türkiye'nin manevra alanı, daraldı mı genişledi mi? Türkiye'nin ufku daraldı mı genişledi mi? Türkiye'ye olan sempati azaldı mı çoğaldı mı? Türkiye bu işten güçlü mü çıktı yoksa zayıf mı çıktı?'' diye sordu. CENTİLMENLİK Bazı siyasetçilerin centilmenliği kendilerine yakıştırmayabileceklerini ifade eden Gül, şöyle dedi: ''Hala diyebilirler ki (Sayın Erdoğan Rumlara ve Papadapulos'a teşekkür etsin. Rumlar çok akılsızdır. Rumlar kendi haklarını bilmezler. Onun için ne yaptıklarını bilmeden hareket ettiler ve Türklerin çıkarlarına göre oy verdiler) Hala bu sözleri dillerinden düşürmeyenler var. Onlar hiçbir zaman centilmenliği de kendilerine yakıştıramıyorlar. (Evet karşı çıktık ama bugün gelinen nokta dünden daha iyidir) deme cesaretini gösteremiyorlar. Bütün bunlar milletin önünde oluyor. Herkes ne yapıyor turnusol kağıdı gibi ortaya çıkıyor. '' Gül, AB'ye uyum çalışmaları kapsamında Anayasa'da yapılacak değişiklikte parti olarak önceliklerini bir kenarda tuttuklarını, bunu muhalefetten de beklediklerini söyledi. Gül, ''(Muhalefet partisinin mi AK Parti iktidarının mı önceliği) sözkonusuysa, 370 milletvekili olan bu grupla kendi grubunu, milletin bize verdiği son destekle kendilerine verilen son desteği mukayese ederler ve kimin önceliği olduğunu görürler'' dedi. Gül, partisinin TBMM Grup toplantısında, AB ve Anayasa değişikliklerine değindi. AB'ye tam üyeliğin Cumhuriyet tarihinin en önemli projesi olduğunda tam ittifak içinde bulunulduğunu belirten Gül, bu konuda ''en kritik döneme girildiğini'' vurguladı. 2004 yılında müzakerelere başlama kararlılığında ülkede geniş bir konsensüs oluştuğuna dikkati çeken Gül, ''Bunda kritik bir sürece geldik. Bu süreç önümüzdeki 3-4 aydır'' dedi. AB'ye tam üyelik konusunda Türkiye'nin önünde Kıbrıs meselesinin büyük engel olarak durduğunu, her platformda ''Kıbrıs'ın yerini bilmeyenlerin bile'' bunu dile getirdiğini anlatan Gül, izlenen politika sonucu hiçkimsenin hayal edemeyeceği şekilde bu meselenin gündemden tamamen düştüğünü belirtti. ''Bunu Türkiye'nin içinde ve dışında da kimse hayal edemiyordu'' diyen Gül, AB'nin şartı olarak bunu öne sürmek isteyenlerin elinden de bu fırsatın alındığını kaydetti. Objektif ve soğukkanlı düşünülmesini isteyen Gül, konuşmasını şöyle sürdürdü: ''Bu konu eğer Türkiye'nin en büyük projesiyse, bu konuda çok yol yürüdük ve önümüzde çok az yol kaldıysa, hepimizin oturup düşünmesi gerekir. Çünkü önümüzde sadece 3-4 ay var. Bu sürede üzerimize ne düşüyor, neler yaptık, neler yapmadık ve neler yapmamız gerekiyor, karşı tarafın neler yapması gerekiyor? Bunlara bakılması gerekir. Bizim bakacağımız şudur: Katılım Ortaklığı Belgesi ve Ulusal Programla taahhüt ettiğimiz neler var, bunlardan neleri yaptık, neleri yapamadık? Bunlara kendimiz bakmalıyız. Biz baktık, bunların içerisinde hala yapmamız gereken bazı konular vardır. Bunlar başkasının baskısı falan değil.. Bunlar hala küçük söylemlerdir. Kıbrıs'ta bu küçük söylemler yapıldı şimdi bari yapılmasın. Kendi halkımız, milletimiz bunları hak ediyor mu etmiyor mu? Bunları hak etmiyorsa, ülkenin ve milletin aleyhineyse yapmayalım, ama bunlar zaten halkımızın lehine olan hususlarsa ve üstelik biz bunları söz de vermişsek bunlar bizim sorumluluğumuzdadır. Bu konuda dikkatli olmamız gerekir.'' MUHALEFET PARTİSİ'NE ÇAĞRI... Gül, Anayasa değişikliklerinin bu hafta imzaya açılacağını hatırlatarak, bunun devamında bazı yasalarda değişikliğe gidileceğini bildirdi. Anayasa değişikliği paketini büyük sorumluluk içinde hazırladıklarını, geniş destek isteyen bir konu olması nedeniyle ''nasıl hareket edilmesi gerektiğini'' irdelediklerini kaydeden Gül, parti olarak bu konuda millete söz verdiklerini ifade etti. Kendilerinin olduğu gibi muhalefet partisinin de Anayasa değişikliği konusunda öncelikleri olduğuna dikkati çeken Gül, şunları kaydetti: ''Anayasa değişikliğini getirirken millete verdimiz sözden dolayı, (bazı önceliklerimizi koyalım mı koymayalım mı?) diye düşündük. Sonra şu noktaya geldik; madem böyle kritik bir sürece girildi, madem ki Türkiye'nin en önemli projesinin son adımları atılıyor, o zaman burada yine sorumlu hareket edelim, konsensüs oluşturmak için sadece AB'yi ilgilendiren ve söz verdiğimiz konuları milletvekillerimizin önüne getirelim. Önceliklerimizi, hakkımız olmasına rağmen tutalım dedik. Muhalefetin de öncelikleri olabilir, onlar da bunu tutmak zorundadır. Eğer (muhalefet partisinin mi, AK Parti iktidarının mı önceliği) sözkonusuysa, 370 milletvekili olan bu grupla kendi grubunu mukayese eder, milletin bize verdiği son destekle kendilerine verilen son desteği mukayese ederler ve kimin önceliği olduğunu görürler. Biz nasıl kendi önceliklerimizi bir kenarda tutuyorsak muhalefetten de kendi önceliklerini kenarda tutmasını bekliyoruz.'' Gül, müşterek hareket edilen bu konuda, Anayasa değişikliğinin birlikte TBMM'den geçirilmesi çağrısında bulunarak, ''Hep beraber geçirirsek bunun onuru hepimize ait olur. Kimse, kalben desteklediği bir değişikliğe böyle taktiklerle hayır diyemez. Burada siz-biz kavgasına, küçük parti oyunlarına girmeden, birbirimizi yıpratmadan, nasıl daha önce bunları elbirliğiyle yaptık ve onuru hepimize ait olduysa bu teklifleri de hep beraber Meclis'ten geçirmeliyiz. Eminim ki, sağduyu hakim olacaktır'' görüşünü kaydetti. Kıbrıs gibi hassas bir mesele konuşulurken bazı kesimlerin AK Parti grubundan medet umduklarını belirten Gül, ''sorumluluk duygusu ve demokratik ahlak'' gereği Kıbrıs konusunda bilgi edinerek aykırı, farklı da olsa görüşlerini açıkça dile getirdikleri için milletvekillerine teşekkür etti.