MHP lideri Bahçeli, Dink'in cenazesine katılanları eleştirdi ve devlete karşı linç kampanyası başlatıldığını savundu.
Abone olMHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Türkiye'de cereyan eden her olaydan sonra devleti peşinen suçlu ilan etmenin ve devlete güven duygusunu yıpratmaya yönelik bir linç kampanyası başlatmanın çok tehlikeli bir alışkanlık haline geldiğini söyledi. Bahçeli, parti genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında, Türkiye'nin iç ve dış tahriklere karşı savunmasız bırakıldığını, sorunlu bir ülke ve toplum haline getirilmek istendiğini, gazeteci Hrant Dink'in öldürülmesinin de siyasi kargaşa yaratmayı amaçlayan senaryoların biri olduğunu ifade etti.
Yaşanan süreçte, gerçeklerle yalanların birbirine karıştığını, akıl ve haya sınırlarını aşan tahrik ve suçlamalarla oluşturulan psikolojik baskı ortamının siyasi pazarlama amacıyla kullanıldığını, duygusal ve insani tepkilerin Türkiye'nin milli değerlerini ve hassasiyetlerin karalamak için acımasızca istismar edildiğini kaydeden Bahçeli, Türkiye'nin toplumsal sinir uçlarını tahrip ederek bir kaos ortamı yaratma hevesinde olan kin, nefret ve husumet tacirlerinin demokrat maskesi altında resmi geçit yaptığını savundu.
Bahçeli, Türkiye'nin çok tehlikeli ve karanlık bir dönemden geçtiğini ifade etti. ''Ermeni asıllı bir vatandaşımızı hedef alan insanlık dışı cinayet Türkiye'yi derinden sarsmıştır'' diyen Bahçeli, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Şurası bir gerçektir ki, Türkiye hem bu alçakça işlenen cinayetten hem de bundan sonra oluşturulan psikolojik terör ve tahrik ortamından gereken dersi çıkarmak durumundadır. Türkiye'yi uluslararası planda mahkum etmek için tetikte bekleyen mihraklara yeni bir istismar imkanı kazandırılmıştır. Son günlerde sahneye konulan ve ilk provası yapılan oyunlar, önümüzdeki dönemde Türkiye'yi hedef alacak tahrik ve husumet kampanyalarının somut işaretlerini de ortaya koymuştur. Türkiye'yi büyük risklerle dolu mayınlı bir yol beklemektedir.
AGOS gazetesi genel yayın yönetmeninin katledilmesi, her şeyden önce insan olma onurunu kaybetmemiş olan herkesin lanetleyeceği menfur bir cinayettir. Bunun vicdanlarda ve yüreklerde doğurduğu infial, bu sınırlar içinde kaldığı sürece, tabiatıyla insani ve ahlaki bir tepki olarak görülecektir.'' Bu suikastın, varsa siyasi bağlantılarını, azmettirenlerini, yardım ve yataklık yapanları ve örgüt ilişkilerini ortaya çıkarmanın devletin görevi olduğuna işaret eden Bahçeli, bunun ahlaki bir vecibe olduğunu vurguladı.
DEVLETİ SUÇLU İLAN ETMEK
''Kaderini ve geleceğini, Türk milletinin kaderine ve geleceğine bağlamış olan'' Türk vatandaşı gayrimüslim azınlık mensupların, Türk toplumunun eşit hak ve sorumluluklara sahip onurlu bireyleri olduğunu belirten Bahçeli, bunlara sırf etnik kökenleri nedeniyle yabancı nazarıyla bakmak ve dışlamanın, Türk milliyetçiliğinin vatan ahlakı anlayışıyla bağdaşmayacağını söyledi. ''Bu anlamda, Türk milletini ve milliyetçilik duygularını aşağılayarak, azınlık istismarı siyaseti yapanların bu gerçekleri çok iyi anlamaları gerekir'' diyen Bahçeli, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Türkiye'de cereyan eden her olaydan sonra devleti peşinen suçlu ilan etmek ve devlete güven duygusunu yıpratmaya yönelik bir linç kampanyası başlatmak, çok tehlikeli bir alışkanlık haline gelmiştir. Bu senaryo son olayda da aynen sahnelenmiştir. Saldırının hemen akabinde devleti peşinen mahkum eden komplo teorileri piyasaya sürülmüş ve idrak ve insaf sahibi herkesi derin bir endişeye sevk eden gelişmeler yaşanmıştır.
Cinayetten hemen sonra ellerinde seyyar hedef tahtaları ve siyah bayraklarla sokaklara dökülen gruplar, saldırının failini hemen bulmuşlar ve 'katil devlet, hesap verecek', 'işte devlet, işte soykırım' haykırışlarıyla devleti suçlu ilan etmişlerdir. Bunu takiben, televizyon ekranlarında ve gazete sütunlarında, bu sıfatı eğreti bir etiket gibi yakalarına iliştiren bir grubun öncülüğünde sözde aydınlar ve düşünürler mahkemeleri kurulmuştur. Bu zeminlerde, hiçbir ahlaki sınır tanımadan çok geniş bir suçlu profili çizilmiş ve peşinen verilen mahkumiyet kararının sütunlarda ve ekranlarda infazı için harekete geçilmiştir.''
Söz konusu kişilerin, ''polis, savcı, hakim ve infaz memuru yetkilerini, kendileri için doğal bir hak olarak gördüğünü'' ifade eden Bahçeli, söz konusu sloganlarla, Türk yargısının, Türklüğe hakaret fiilini düzenleyen Türk Ceza Kanunu'nun 301. maddesinin ve Türk milliyetçiliğinin ''Sefil bir tetikçiyle özdeşleştirilerek bu cinayetin arkasındaki azmettiriciler olarak suçlu ilan edildiğini'' söyledi. Bahçeli, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Bütün bunlardan da önemlisi, bu olayı siyasi amaçları için kullanmak zilletine düşen bazı çevreler, ezik ve suçlu bir Türk toplumu portresi çizmek için birbirleriyle melanet yarışına girmişlerdir. Bu maksatlı linç ve karalama kampanyasının bütün aşamalarında altında toplandıkları slogan da, ne gariptir ki 'Hepimiz Ermeniyiz' sloganı olmuştur. Bu sloganın duygusal bir ortamda, bireysel düzeyde bir dayanışma ifadesi olarak görülmesi belki mümkündür. Ancak, bu sloganın Türkiye'nin kabuk değiştirdiğinin göstergesi olduğunu söyleyen çevreler için bunun ne anlam taşıdığını herkes kendi vicdanında takdir edecektir.
Türkiye, 1984 yılından bu yana PKK terörü ile mücadelede büyük acılar çekmiş ve sayısız şehitler vermiştir. Şehit cenazelerinde ve taziyelerinde Türk milletinin mensubu olarak hiç görülmeyen bu çevrelerin, şimdi mağdurun etnik mensubiyeti üzerinden slogan geliştirmeleri, izaha muhtaç bir garabettir. Bunun da ötesinde, güvenlik güçleri mensuplarımızı ve masum vatandaşlarımızı alçakça katleden PKK teröristleri için siyasi af çıkarılmasını demokratikleşme adına savunanların da aynı çevreler olması, üzerinde ayrıca durulması gereken bir hastalık semptomudur. ''