MHP lideri Bançeli, Erdoğan için çok ciddi bir ima da bulundu. Bahçeli'ye göre Erdoğan, Gazze saldırısını biliyordu.
Abone olMHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin grup toplantısında konuştu. Gazze saldırıları konusunda, ABD ve AB'nin suskunluğuna anlam veremediğini söyleyen Bahçeli, Erdoğan'ın bu saldırıyla ilgili bilgisi olduğunu ima etti!
İşte Bahçeli'nin grup toplantısındaki konuşması;
Geçtiğimiz yılın son haftasında, 24 Aralık günü Cizre’de alçak bir terör saldırısı sonucu üç askerimizin şehit olması ve Yılbaşı gecesi Ankara’da doğal gaz kaçağı sonucu yedi üniversiteli gencimizin çok erken yaşta hayatlarını kaybetmeleri Türkiye’yi yasa boğmuştur.
Bu evlatlarımıza Yüce Allah’tan rahmet, yakınlarına sabır ve metanet, menfur terör saldırısında yaralanan askerlerimize acil şifalar diliyorum.
İSRAİL'E BÜYÜK TEPKİ
Üzerine yerleştiği Filistin topraklarında yaşayan milyonlarca Müslüman’ı baskı, şiddet, göç ve tecrit ile sindirmeye çalışan İsrail’in terörizmi önleme ve saldırılara son verme adına yürüttüğü son işgal aziz milletimizi derinden etkilemiştir.
Bugün itibariyle onbirinci gününe giren bu insanlık dışı saldırılar karşısında, başta ABD ve AB olmak üzere uluslararası camianın suskun ve tepkisiz kalması, ateşkes çağrısı yaparken bile İsrail’i kollayacak ifadeler kullanmaları her yönüyle utanç vericidir.
ERDOĞAN İÇİN KORKUNÇ İMA
Ancak gelişmelerin sıra dışı olan yönü, İsrail Başbakanı’nın askeri operasyondan beş gün önce Ankara’ya gelerek Başbakan Erdoğan ile görüşmüş olmasıdır.
Bir merakımız da İsrail’in gerçekleştirdiği saldırıyı, önce AKP hükümetine bildirip bildirmediği noktasında düğümlenmektedir. Basına yansıyan bazı haberler, İsrail’in saldırıları için, önceden Başbakan Erdoğan’a bilgi verdiği yönündedir. Eğer böyleyse, AKP hükümeti bu insanlık suçuna iştirak etmiştir ve meselenin en küçük bir mazereti dahi olmayacaktır.
Bu temaslar sırasında hangi konuların görüşülmüş olduğunu, Hamas-İsrail ilişkilerinin nasıl sürdürüleceğine ilişkin neler konuşulduğunu ve hangi angajmanlara girildiğini bizler elbette ki bilemeyiz.
İsrail Başbakanı ile yapılan görüşmeden hemen sonra gerçekleşen saldırılar üzerine Başbakan Erdoğan’ın telaşı ve öfkesinin bir faciayı önlemekten ziyade bir kusuru örtmeye dönük olduğu yönünde izlenim uyanmıştır.
TRT'NİN KÜRTÇE KANALINA TEPKİ
TRT’nin 1 Ocak 2009’dan itibaren özel tahsisli bir kanalda Kürtçe yayınlarına başlaması, siyasi gündemin en çok tartışılan konularından birisi olmuş, AKP hükümetinin bu tehlikeli açılımı bazı çevreler tarafından “sessiz siyasi ve zihni devrim” olarak alkışlanmıştır.
Bu konunun PKK’nın siyasallaşma stratejisi ve 2002’den bu yana AB uyum sürecinde yaşanan gelişmelerden soyutlanarak ele alınamayacağı ortadadır.
KÜRTÇE KANAL PKK'NIN TALEBİ
Bu sürece bakıldığında, PKK’nın siyasi talep listesinin ve AB eliyle yürütülen etnik bölücülük gündeminin merkezinde, sözde milli azınlıkların ana dillerinde eğitim ve radyo-televizyon yayınlarının yer aldığı görülecektir.
Masum bir kültürel hakkın tanınması sorunu olarak Türkiye’nin önüne getirilen bu konunun PKK için taşıdığı hayati önem, Türk milletinden ayrı bir millet kimliği ve ayrı milli mensubiyet duygusu yaratılmasında dilin temel vasıta olmasından kaynaklanmaktadır.
Bu düşünceden hareketle Milliyetçi Hareket Partisi, adı üstünde hiç kimsenin anasının dilini beşeri ilişkiler içinde öğrenmesine mani olmayan bir anlayışla meseleye yaklaşmaktadır.
Nitekim, terör örgütünün 2002 yılında kabul edilen siyasallaşma stratejisinde “Kürt kimliğinin tanınması kapsamında yerel dilin geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması” birinci öncelikli hedef olarak ortaya konulmuştur.
TRT’nin bu kanalının önümüzdeki dönemde Kürtçe açık öğretim kanalına dönüşmesi talepleri hiç kimseyi şaşırtmamalıdır.
BAŞBAKAN PKK'YI SELAMLADI
Bu uygulama ile birlikte Başbakan Erdoğan’ın, Türkiye’yi 36 etnik guruba bölen zihniyetinin ilk adımı gerçekleşmiş, Türkiyelilik projelerinin temeli de PKK’yı Kürtçe selamlayan Başbakan’ın ağzından törenle atılmıştır.
Şimdi sıra Başbakan’ın hesabı ile geri kalan 35 ayrı dil ve lehçede televizyon kanalı kurmaya gelmiş; ardından ise ayrıla ayrıla, bölüne bölüne, ufalana ufalana tekrar nasıl tek devlet ve tek millet olunacağının Başbakan’ın yakasına yapışarak sorulmasına kadar gelinmiştir.
Kim, özel hayatında anadiliyle konuşmak istiyorsa konuşsun. Buna engel olacak hiç kimse yoktur. Saygı duyarız.
Ancak biz, Türkçe konuşup, Türkçe söyleyip, Türkçe düşünmeye devam edeceğiz.
HÜKÜMETİN 2008 KARNESİ KIRIK
Hükümet, geride kalan bir yılı tamamen günübirlik meseleleri kapatmaya uğraşmakla israf etmiş, güncel siyasete takılıp kalarak, zaten kısa menzilli olan siyasal vizyonunun “gelecek” ile bağını tamamen kopartmış ve yaptıklarının hesabını nasıl vereceğinin telaşına düşmüştür.
Terörle mücadele kapsamında 2007 yılının sonunda Meclisten tezkere ile yetki alan hükümet, teröristleri Irak’ın Kuzeyinde vurmak için aldığı bu yetkiyi kullanmaktan uzun bir süre imtina etmiş, kısa süreli ve beklentilerden uzak kalan bir kara harekâtı dışında, 2008 yılında hava operasyonlarıyla yetinmiştir.
Geçmişte yapılan “silahı bırak masaya gel” çağrısı siyaset eliyle tekrarlanmış, dağdaki teröristlerin şehirde siyaset yapmaya davet edilmesi, etnik bölücülerin koruma altına alınması gibi arayışlar sinsi bir hazırlık içinde olunduğunu işaret etmiştir.
2009 TÜRKİYE İÇİN ZOR GEÇECEK
Dikkat ve ilgisini IMF’yle yapılacak olan anlaşmaya çeviren AKP hükümeti, geçtiğimiz yılın Aralık ayının son günlerinde TBMM’nde kabul edilen 2009 Bütçesinde, son bir hamleyle harcamaları kısmış, 2009 yılının her açıdan zor geçeceğinin işaretini vermiştir.
Özetle 2008 yılı, başarısızlıklarla anılan 2007’nin bile arandığı kayıp ve kara bir dönem olarak Adalet Ve Kalkınma Partisi’nin hanesine yazılmış, bozuk siciline bir yenisi olarak eklenmiştir.
Sözde terörle mücadele adı altında Irak’la ilişkilere mahkûm hale gelen hükümet, yıllardır kin ve nefret kusan aşiret reisleri ile gelişmelerin hızına bağlı olarak 2009 yılında her seviyede kucaklaşacak, bunlar Çankaya Köşkünde, başbakanlık konutunda hüsnü kabul görecektir. Gidişat bu yöndedir.