Başbakan Erdoğan İl başkanlarına açılımı 'halka anlatın' talimatını verdi. Hedefinde Baykal ve Bahçeli var.
Abone olBaşbakan Erdoğan'ın gündeminde demokratik açılım ve muhalefetin tutumu vardı. Baykal'ı SHP raporuyla eleştirdi, Bahçeli'yi de Türkeş'in politikalarıyla... Halka "Bu iki lider konuşurken çocukları televizyondan uzaklaştırın" derken iki partinin tabanına da "lütfen iki elinizi başınıza alın, düşünün" dedi.
Erdoğan, AK Parti Genel Merkezi'nde düzenlenen Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı'nda konuştu.
''Biz gönüller yıkmaya değil, gönüller yapmaya geldik. Her zaman gönüllere hitap ettik. Bu toprakları bize vatan kılan bu topraklarda sevgi medeniyetinin tohumlarını saçan ulular her zaman rehberimiz oldu'' diyen Başbakan Erdoğan, ''öfke onlara uysallık bize, güceniklik onlara gönül almak bize, suçlamak onlara katlanmak bize, acizlik onlara hoş görmek bize, anlaşmazlık onlara adalet bize, haksızlık onlara bağışlamak bize'' diyen Şeyh Edebali'yi örnek aldıklarını belirtti.
''CESUR BİR ADIM ATTIK''-
Türkiye'nin kanayan yarasına merhem bulmak için zor ama bir o kadar da hayırlı bir yolculuğa çıktıklarını dile getiren Erdoğan, yıllardır çözülemeyen meselelere neşter vurmak için, ihmal edilmiş, ötelenmiş sorunları çözmek, asgariye indirmek için cesur bir adım attıklarını söyledi. Erdoğan sözlerini şöyle sürdürdü:
''Son derece samimi hislerle, son derece hasbi ama hesabi değil niyetlerle ve annelerin akan gözyaşlarını dindirmek hedefiyle yola çıktık. Bu ülkede bir terör meselesi var mı? Evet var. O zaman bu meseleyi çözmek zorundayız, iktidarıyla muhalefetiyle... Bu ülkede terörün istismar ettiği hatta nemalandığı bir Kürt meselesi var mı? Evet var. O zaman bu meseleyi çözmek, iktidarıyla muhalefetiyle tüm vatandaşlarımızın bu ülkeye aidiyetlerini güçlendirmek, birliği, bütünlüğü, kardeşliği pekiştirmek ve Türkiye'ye yeni ufuklar açmak durumundayız. Bu ülkede benim Alevi kardeşlerimin meseleleri ve talepleri var mı? Evet var. O zaman onu da çözmek, o taleplere karşılık aramak bizim boynumuzun borcu. Bu ülkede azınlıkların sorunları var mı? Evet var, bunları çözmek de bizim vazifemiz. Aynı şekilde ekonomik sorunları, işsizliği, yoksulluğu çözmek de bu meseleleri minimize etmek de bizim görevimiz.''
STATÜKONUN DEVAM ETMESİ DEMEK DAHA FAZLA ŞEHİT DEMEKTİR
Türkiye'nin yıllar yılı bu sorunları konuşmadığını ve asgariye indirmek için netice alan hiçbir uygulama yapmadığını ifade eden Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:
''Sadece konuştu, tartıştı, gündemine taşıdı. Ama ne yazık ki kalıcı çözümler üretilmedi. 'Böyle gelmiş böyle gider' diyenler, bu yaklaşımın, bu siyasetin ardına saklananlar sorunları kalıcı, kronik hale getirmekten başka bir amaca hizmet etmediler.
Statükonun devam etmesi demek, daha fazla şehit demektir, daha fazla ölüm demektir, daha fazla kan ve daha fazla yüreği parçalanmış anne demektir. Açık söylüyorum 'statüko devam etsin' demek, ölümlere, çatışmalara, yıkıma, haksızlığa, hukuksuzluğa, adaletsizliğe ortak olmak demektir. Ne diyorlar 'bırakın anneler ağlasın', bunu demek vicdansızlıktır. 'Anneler tabii ki ağlayacak' demek merhametsizliktir. Ölümleri, katliamları, işkenceyi masum yavruların mağaralarda boğazlanmasını onaylamak hatta ve hatta yüceltmek, sevgiden, şefkatten, merhametten nasibini almamaktır, alamamaktır.
ALEVİLERE HAKARET EDER GİBİ
İster Alevi olsun, ister Sünni olsun biz hepimiz Kerbela faciasını dinleyerek, Peygamberin torunlarının nasıl susuzluğa mahkum edildiğini, nasıl katledildiklerini, sahranın ortasında nasıl zulme maruz kaldıklarını okuyarak büyüdük. 2-3 yaşımızdan itibaren annelerimiz, babalarımız dedelerimiz bizlere Kerbela'yı anlattılar. Bizim tüm bir toplum olarak insan sevgimiz bu ibret dolu anın tekrar tekrar anlatılmasıyla şekillendi. Cinayetin, öldürmenin, insana zulmetmenin ne derece feci olduğunu Kerbela örneği üzerinden belleğimize yerleştirdik. Bir insanı öldürmenin tüm bir alemi öldürmek olduğunu bu şekilde öğrendik. 'Evladı Kerbelayız, bu hatadır, günahtır, zulumdür, ayıptır' diyenlere yapılan Kerbela muamelesini onaylar şekilde Meclis kürsüsüne taşımak millet sevgisiyle insan sevgisiyle nasıl bağdaşır?.''
ALEVİLER CEVABINI VERECEK
''Sıkıştıkları her yerde Atatürk'ün arkasına saklanıyorlar, kendi köhne zihniyetlerini Atatürk'ü istismar ederek perdelemek istiyorlar'' diyen Erdoğan, şunları kaydetti:
'' (Atam İzindeyiz) pankartlarının arkasına gizlenince, milletin görüş alanından çıktıklarını zannediyorlar. Eminim ki benim aziz milletim bu istismarın cevabını en güzel şekilde verecektir. İnanıyorum ki benim Alevi kardeşim bu istismarcıların gerçek yüzünü görecektir. Bakınız çok samimi olarak söylüyorum, biz, bir dil sürçmesinin, yanlış anlamanın, algının peşine düşen, onu istismar eden siyasetçilerden olmadık, olmuyoruz. Siyasi tarihimiz boyunca sözlerimizin nasıl çarpıtıldığını, nasıl yanlış aksettirildiğini defalarca yaşadık, gördük. Ancak burada, bir dil sürçmesi, bir yanlış anlama, bir yanlış aksettirme durumu yok. Burada, bir zihniyetin, bir niyetin, bir bakış açısının dışa vurumu var.''
''ATILAN HER İFTİRAYA ANINDA CEVAP VERECEĞİZ,''-
Geçen hafta 81 vilayeti dolaştıklarını ve ''Milli birlik ve kardeşlik projesini ve demokratik açılım sürecini' anlattıklarını anımsatan AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Erdoğan, şunları söyledi:
''Milli birlik ve kardeşliğe aykırı düşünenler. Ne istiyorlar? Milli birliği istemiyorlar. Onlar başka bir şey istiyorlar. Kardeşliği istemiyorlar. Demek başka bir şey istiyorlar, o zaman diyoruz ki 'çıkın ne istediğinizi söyleyin'. Ne istediklerini söylüyorlar mı? Hayır, söyledikleri hep şu 'hani siz gene bir şey getirmediniz ki'. Ya biz getiriyoruz da senin gözlerin görmüyor, kulakların duymuyor, dilin gerçekleri söyleyemiyor. Ben ne yapayım. Rahatsızlık burada, bu sürece başladığı andan itibaren bizim birleştirici, bütünleştirici yapıcı üslubumuza, söylemimize karşı sürekli yakıcı, tahrip edici, tahrik edici ayrıştırıcı bir üslup kullandılar.
BU İKİ LİDER KONUŞURKEN ÇOCUKLARI TV'DEN UZAKLAŞTIRIN
Geçen hafta her iki meclis oturumunda da Salı ve Cuma, CHP ve MHP liderlerinin ve milletvekillerinin kullandığı ifadeleri şöyle alt alta koyup lütfen bakınız. Benim burada o ifadeleri tekrar etmeye terbiyem müsaade etmiyor ve buradan bizi izleyen tüm vatandaşlarıma da samimi bir ricada bulunuyorum. Lütfen bu liderler konuşurken, çocuklarınızı televizyon başından uzaklaştırın, lütfen. Lütfen bu öfkeyi, bu nefreti, bu seviyesiz üslubu görmesinler. Ağza alınamayacak kelimelerin meclis kürsüsünden pervasızca serdedildiğini, lütfen çocuklarımız duymasınlar. Geleceğin nesillerinde siyasetle ilgili olarak böyle bir imaj oluşmasın. Yine buradan bir kez daha tekrar ediyorum. Ne de teşkilatımın herhangi bir mensubu bu dili bu üslubu, asla kullanmayacaktır, kullanamaz. Atılan her iftiraya anında cevap vereceğiz, her ithamı anında yanıtlayacağız, her iddianın gerçek boyutunu hızlı bir şekilde ortaya koyacağız.''
TÜRKEŞ HATIRLATINCA HOP OTURUP HOP KALKIYOR
Erdoğan, milletin aldatılmasına, yanlış yönlendirilmesine, tahrik edilmesine asla müsaade etmeyeceklerini kaydetti.
Başbakan Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''Merhum Alparslan Türkeş'in hoşgörülü yapıcı, birleştirici tutumu hatırlatıldığında, Sayın Bahçeli öfkeleniyor, hop oturuyor hop kalkıyor. Merhum Alparslan Türkeş'in meseleye ilişkin yıllar önce dile getirdiği tespitler, bugün mirasçılarının tutum ve davranışlarından fersah fersah ilerdedir, özgürlükçüdür, açılımcıdır. Bu kadar da değil birinci, ikinci ve üçüncü uyum paketleri DSP, MHP ve ANAP koalisyonunda çıkarıldı. Sadece üçüncü uyum paketinden bir örnek vermek istiyorum. Delillerle konuşacağız, belgeyle konuşacağız öyle afaki değil. Tarihi hiç bir zaman affetmez. İşte bunları da affetmiyor. Ne söylediniz bunların hepsi kayıt kuyut altında, bir yere kaçamazsınız. Ama hafıza-i beşer nisyan ile maluldür. Nasıl olsa biz 'unuttururuz' ve böylece de 'yuttururuz' diyorlar.''
ŞEHİT ANNESİNE SLOGAN ATTIRMAK PROVOKASYON DEĞİL Mİ?
Muhalefetin ''ihanet, hıyanet, terörle işbirliği gibi'' suçlamalarda bulunduğunu kaydeden Erdoğan, gerekli cevapları verdikleri halde dün yine benzer ifadelerin kullanılmasına devam edildiğini belirterek, şöyle devam etti:
''Müzakere gibi, mütareke gibi kavramları dillerine dolayanlar, tam bir gözü dönmüşlük içinde ülkemizin huzuruna kastediyorlar. Ülkemizin Doğusuyla, Güneydoğusuyla iletişim kuramayan, gönül köprülerini inşa edemeyenler, ülkemizin diğer bölgelerini istismar ederek buradan siyasi rant elde etmek gibi düşüncesiz bir tavır içindeler.
Allah aşkına soruyorum, bir şehit annesini 13 Kasımda çok önemli bir meselenin görüşüldüğü TBMM'ye getirmek, oradan ona slogan attırmak provokasyon değil de nedir? Gençleri alıp, ellerinden tutup, izleyici tribününe getirmek suretiyle, orada slogan atmak, alkış her şey yasak olduğu halde, onlara oradan slogan attırmak soruyorum, bir provokasyon değil de nedir? Şehit ailelerini yalanla, iftirayla galeyana getirip, onları üzerinden toplumun tamamının hissiyatını zedelemeye gayret etmek tahrik değil, istismar değil de nedir? Bunlar, aziz milletimizin bu oyunları, bu senaryoları görmediğini, anlamadığını zannediyorlar. Yıllarca yaptıkları gibi millete 'onlar anlamaz, onlar göbeğini kaşıyan adamlardır, onlar bidon kafalıdır' muamelesi yapıyorlar.''
TBMM'de genel görüşme sırasında da ifade ettiği bu meseleleri gündeme ilk kez taşıyanların kendileri olmadığını vurgulayan Erdoğan, ''Gazi Mustafa Kemal de İnönü de Menderes de merhum Özal da bugün Meclis çatısı altında bulunan siyasi parti liderleri de bu meseleyle ilgili zaman zaman görüş bildirdiler. Çözüm önerilerini ortaya koydular'' diye konuştu.
SAYIN BAYKAL'IN AKŞAM YATARKEN SÖYLEDİĞİYLE SABAH SÖYLEDİĞİ BİRBİRİNİ TUTMAZ
Erdoğan, SHP'nin 1990 Raporu, CHP'nin 1996 Tunceli Raporu ve CHP'nin 1999 Doğu Güneydoğu Raporu'nun kendilerinin bugün kabul edemeyecekleri önerileri dile getirdiğini kaydetti.
''Sayın Baykal'ın akşam yatarken söylediği ile sabah kalktığında söylediği asla birbirini tutmaz, öyle birisi, aynen böyle birisi'' diyen Erdoğan, sözünü ettiği raporlara dikkati çekerek, şunları söyledi:
''Bakın şimdi size yine delille konuşuyorum. Bugün söylediğiyle şimdi söyleyeceğimin ne kadar farklı olacağını göreceksiniz. 'Ana dil yasağıyla ilgili her türlü yasal düzenleme yürürlükten kaldırılacak, yurttaşların ana dillerinde serbestçe konuşabilmeleri, yazabilmeleri, öğretebilmeleri, bu dillerde değişik kültür etkinliklerinde bulunabilmeleri güvence altına alınacaktır'... Kim söylüyor bunu? Baykal. 'Ana dil yasağının kalkmasıyla, ana dillerin yurttaşların yaşamında özgürce kullanılması ve bu dillere yayın yapılması olanağı sağlanmış olacaktır' diyor. Bu ifadeler bana ait değil, bu ifadeler 1990'da SHP Genel Sekreteri Sayın Deniz Baykal tarafından hazırlanmış olan SHP Raporu'ndan aynen alınmış ifadelerdir.
Bir başka örnek, 'Kürt kökenli yurttaşlarımız da dil, kültür, folklor ve kimliklerini koruma ve geliştirme ve açıklayabilme'... Geçiyorum şimdi yine önemli yere. 'Kendi ana dillerinde yazılı basın, radyo ve tv dahil her türlü medya aracılığıyla yayın yapabilme'... Şimdi asıl yere geliyorum, 'Özel okullarda kendi ana dilleriyle eğitim yapabilme, Kürt dil ve kültürü üzerinde araştırma yapacak enstitüler ve benzeri kurumların kurulabilmesi haklarına kavuşmalıdırlar'... Bu ifadeler de bana ait değil bunlar da 1996 CHP Tunceli Raporu'ndan alınmış ifadeler.
'İsteyenlerin kendi ana dillerinde Milli Eğitim Bakanlığı kuralları içinde özel eğitim görebilmeleri, üniversitelerde ilgili araştırma enstitüleri kurabilmesi, her türlü iletişim, yazılı basın, yayın ve medyadan bu amaçla ve bu çerçevede yararlanabilmeleri sağlanmalı, bu konudaki tüm yasaklar ve tüm fiili engeller kaldırılmadır'... İşte bu ifadeler de yine Haziran 2001'de yine CHP tarafından hazırlanan rapordan.
Bu raporlar orada öyle dururken bu raporların altında Sayın Baykal'ın imzası dururken, Sayın Baykal çıkıyor dil konusunda yapılanları bölücülük olarak değerlendirmek gibi bir gaflet sergiliyor. Tamam da o raporda ifade ettiğiniz görüşleri o zaman nereye koyacağız. O gün 'özel okullarda kendi dillerinde eğitim yapsınlar' diyorsun. Bu kadar ileri gidiyorsun ama bugün dil konusunda atılan her adıma sert bir şekilde karşı çıkıyorsun.''
CHP VE MHP'NİN TABANINA SESLENİYORUM
DSP-MHP-ANAP hükümetinin hayata geçirdiği Avrupa Birliği Uyum Paketlerinden örnekler veren Erdoğan, bu hükümet döneminde Radyo ve Televizyonların Kuruluşu Hakkındaki Kanun'da yapılan değişiklikle, Türk vatandaşlarının, günlük yaşamlarında geleneksel olarak kullandıkları farklı dil ve lehçelerde yayın yapılmasının önündeki hukuki engellerin kaldırıldığını ifade etti. Erdoğan, ayrıca, Yabancı Dil Eğitimi ve Öğretimi Kanunu'nda yapılan değişikliklerle Türk vatandaşlarının günlük hayatlarında geleneksel olarak kullandıkları farklı dil ve lehçeleri öğrenmelerinin önündeki hukuki engellerin de aynı koalisyon döneminde kaldırıldığını hatırlattı.
''Bunlar ortada dururken bu paketlerin altında Sayın Bahçeli'nin imzası orada öyle dururken bugün attığımız adımlara karşı çıkmak tutarlılık mıdır, dürüstlük müdür, dik bir duruş mudur? Bu zikzakların Türkiye'ye bir yararı olabilir mi? Bu tutarsızlık siyasete bir şey katar mı, bir seviye kazandırır mı?'' diyen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Onun için diyorum ki teşkilat olarak, Ben özellikle MHP'nin, CHP'nin yönetimine değil, tabanına sesleniyorum; lütfen, ne olur başınızı iki elinizi arasına alın, düşünün. Bu gidilen yol doğru mudur? Şöyle bir hesabını sorun. Bu yaklaşım metodu doğru mudur? Onun için biz MHP ve CHP'ye gönül vermiş kardeşlerimize de sesleniyoruz. Bu süreci ülkemizin birliği, kardeşliği için lütfen iyi düşünelim, iyi değerlendirelim. Bunu yapalım ki ülkemiz geleceğe çok daha farklı, çok daha emin adımlarla yürüsün.
Ben, başta il başkanlarım olmak üzere teşkilatımın tüm mensuplarından bu oyunu demokrasi ve hukuk çerçevesinde boa çıkarmak için her an uyanık olmalarını rica ediyorum. Onlar bölmeye çalıştıkça biz birleştireceğiz. Onlar ayırdıkça biz bütünleştireceğiz. Onlar tahrik edecek biz sakinleştireceğiz. Onlar yalan söyleyecek, iftira atacak, karalama kampanyaları yürütecek biz bunların tamamını boşa çıkartacağız.''
''DEMOKRASİLERDE ASLINDA SEÇMEK MAHARETTİR''-
''Demokratik açılım'' süreci ile ilgili CD ve doküman hazırladıklarını bildiren Erdoğan, bunların en kısa zamanda teşkilat mensuplarına ulaştırılacağını söyledi. Erdoğan, partililerden, bu CD ve dokümanlardan yararlanarak il il, ilçe ilçe, belde belde, köy köy dolaşarak süreci anlatmalarını istedi.
''Milli Birlik ve Kardeşlik Süreci'' ile ilgili olarak TBMM'de yapılan oturumların ardından bazı çevrelerden olumsuz yaklaşımlar gördüklerini belirten Erdoğan, ''(Dağ fare doğurdu), (havanda su dövdüler) gibi yaklaşımlarla süreci hafife alanların, ya kasıtlı davrandıklarını ya da sorunu anlamaktan uzak olduklarını'' söyledi.
Bu meselenin dün ortaya çıkmış, ülke gündemine yeni girmiş, Türkiye'nin gündemini sadece 25-30 yıldır işgal eden bir mesele olmadığını vurgulayan Erdoğan, şöyle devam etti:
''Son derece köklü, grift, karmaşık bir meseleyi çözmek için adım atıyoruz. Akşamdan sabaha her şeyi çözmek keşke mümkün olsaydı ama değil. Onun için bu projenin, bu sürecin, kısa, orta ve uzun vadeli bir takvimi var, kısa vadeli yapacaklarımız var -ki bunu yapmaya başladık zaten. Yapıyoruz, yapmaya devam edeceğiz. Orta vadede yapacaklarımız var. Yasal düzenlemelerle süratle onları da yapacağız, yapıyoruz. Uzun vadede de yapacaklarımız var ki bu anayasal bazı değişişikler gerekiyor. Onu da bu şekilde yapacağız.
Anayasal değişiklik deyince Anamuhalefet liderinin her yeri, jest, mimik hareketlenmeye başladı. Sebep? Niye bundan gocunuyorsun? Bunu ilk defa gündeme getirenlerden biri sensin. 'Efendim, değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez maddeleri değiştirecekler'... Böyle bir şeyi ne benden ne de herhangi bir arkadaşımdan duydunuz mu? Böyle bir şeyi söylemediğimiz halde bunu dile getirmek bunların ne kadar art niyetli olduğunu gösteriyor. Anayasamızda şu anda özellikle üzerinde konsensüs temin edilen bir çalışmayı yaparak sorun alanlarını gidermeye yönelik adımlar atmanın gayreti içerisinde olacağız.
Anayasa'nın bazı maddelerinin değiştirilmesi, geçmişten bu yana, ki büyük bir çoğunluğunun değiştirilmesi bugün toplumumuzun genelinde kabul gören ve geneli tarafından istenilen, talep edilen bir konu. Niye rahatsız oluyorsun? Neden? Hadi buyurun gidelim millete. Millete soralım. Bak bakalım millet ne istiyor. Ama millet anlamaz... Çünkü onlara göre göbeğini kaşıyanlar anlamaz. Sadece bunlar anlar. Hayır biz diyoruz ki milletim ne kadar anlıyorsa biz de o kadar anlarız. Farkımız bu.
Demokrasilerde seçilmek maharet değildir. Aslında seçmek maharettir. Zaten seçmede başarılı olduğunda bir ülke aydınlık yarınlara çok daha farklı bir şekilde gider. Onun için de özellikle eğitimli, yetişmiş bir toplumun gayreti içerisindeyiz.''