Savaş sonrasında Bağdat'ta normalleşme belirtilire başlarken yaşanan çarpıklıklar insanı cinnete görütüroyr.
Abone olSavaş sonrası Bağdat eskisinden çok daha hareketli. Dakikası 10 dolara telefon görüşmesi yapılabilen başkentte 10 dolara Kalaşnikof tüfek, 5 dolara araç plakası alabilmek mümkün Bazı Iraklılar uydu telefonları bulmuş. Saddam'ın heykelinin yıkıldığı meydanda dakikası 10 dolardan telefonla konuşturuyorlar çaresiz Bağdatlılar'ı. Son günlerde pazarlıkla fiyat dakikası 6 dolara indi. Amerikan askerleri gördükleri her gazeteciden telefon istiyorlar. Cümle hep aynı; 'İki aydır karımla konuşmadım, telefonu kullanabilir miyim?' Artık telefonu vermiyor, 'İstanbul'da benim arabamın deposuna benzin dolduracak mısın?' diye soruyorum. Bağdat polisi göreve başladı. Tertemiz yıkanmış, ütülü beyaz gömlekleriyle 3-5 önemli kavşağı tuttu, buralardan geçen her aracın ruhsat ve plakasını kontrol ediyor. Ruhsatla plaka birbirini tutmazsa, yağmalandığından emin olduğu aracın sürücüsünü, yeniden kapılarını açtıkları karakollara götürüyorlar. Saddam City denen, Saddam yönetiminde bile kanunsuzluğun bayrağını taşıyabilen, her türlü silah ve kaçak eşya satışının yapıldığı tek bölgede yağma malları satılıyor şimdi. 'Keleşler' 10 dolardan alıcı buluyor. Üstü boş, her araca göre doldurulabilecek ruhsatlar ve plakalar 5 dolara satılıyor. Satmasına satıyorlar da, aracınızı 5 metre ötede durdurup sizi yeniden soymama garantisi vermiyorlar. Savaş kenti Bağdat. Ancak her savaşan kent gibi kahramanlık hikayeleri anlatılmıyor burada. Onun yerine esaretten kurtulma öyküleri dolaşıyor kulaktan kulağa. 'Duydunuz mu, filanca köprünün altında yeraltı sığınağı çıkmış, 70 kişi varmış içerde' diyorlar birbirlerine. Herkes koşuyor o köprüye, 'bir yakınım çıkar' umuduyla. Ellerinde demirlerle vuruyor, bir delik açmaya çalışıyorlar köprü altında. Genci yaşlısı, ayyaşı toplanıyor. Bağırıp çağırıyor, ortalığı mahşer yerine çeviriyorlar, esip gürlüyorlar. Aralarından aklıselim biri çıkıp uyarıyor; 'Köprünün iki kapısı var aşağıda, yeraltında, birinden bağırınca diğerinden duyuyorlar sesleri, bir şey yok, kimse yok içerde' diye yırtınıyor, nafile... Bağdatlılar'ın toplumsal cinneti bu. Dicle Nehri kıyısında, Saddam'ın sarayını gören yerler halka kapalıydı. Yıllarca şöyle Kordon'da yürür gibi gezemedi Bağdatlılar orada. Şimdi, babalar çocuklarını ellerinden tutup getiriyorlar. Biraz tedirgin, biraz heyecanlı. Her an bir yerden ateş edilebilir ama olsun, Dicle'yi bir de buradan görmeli, hele de gün batımında! Bağdat'ta sabah ezanı biter bitmez, köşedeki Hummer'dan İngilizce bir melodi yükseliyor. Amerikan askerinin biri pür dikkat çevreyi kolluyor, eli tetikte. Diğeri Amerikan askeri mırıldanıyor; 'country roads take me home, to the place where I belong...'. 'Ülkemin yolları' diyor, 'beni eve götürün, ait olduğum yere... AKŞAM