BIST 8.885
DOLAR 34,31
EURO 37,19
ALTIN 3.018,55
HABER /  DÜNYA

BAE'nin Türkiye ile ilgili büyük korkusu!

BAE perde arkasından Arap coğrafyasını yönlendiren aktör olmakla övünürken bölgede etkisini arttıran Türkiye ve İran'ın önünü kesmek için de çeşitli planları hayata geçirmek istiyor.

Abone ol

Arap dünyasındaki çalkantılı dönemde Türkiye ve İran'ın söz sahibi olmasını istemeyen BAE bu iki ülkenin Arap coğrafyasındaki etkisinin artışını önlemek için türlü politikalar sergiliyor.

Bunlardan ilki, Arap dünyasının iç çatışmalarla parçalandığı ve Kahire, Şam, Bağdat gibi kadim medeniyet merkezlerinin güçten düştüğü bir dönemde doğan boşluğu doldurmak ve nüfuz alanı genişleyen Türkiye ve İran'ın önünü kesmek. 

Son yıllarda sessiz ama derinden bir yayılma politikası izleyerek, Ortadoğu ile Kuzey ve Doğu Afrika'yı şekillendiren bir bölgesel güce dönüşme arzusunda yeni bir aktör var: Birleşik Arap Emirlikleri. BAE, bölgedeki hemen her mücadelenin bir kenarında doğrudan veya dolaylı yer alıyor. Peki ama nüfus ve yüzölçümü bakımından bu küçücük ülke, geçmişteki aktif tarafsızlık politikasını bırakıp, gücünü aşan şekilde müdahaleci bir politika benimsemekle hangi temel hedefleri güdüyor? Amaçlarına ulaşmak için hangi araçları ne şekilde kullanıyor? Başarı şansı var mı?

BAE 'BÜYÜK OYNUYOR'

BAE'nin hedeflerinden ilki iktisadi. Dünya petrol rezervlerinin yüzde 10'una sahip ve petrol ihracatında dünya yedincisi olan BAE için Körfez'deki enerji kaynaklarının dışarıya güvenli arzı kritik bir mesele. Yine Ortadoğu ticaretinde ve finans sektöründe Dubai önemli bir merkez konumunda. Dolayısıyla Asya-Avrupa arasındaki deniz ticaret yollarını ve enerji güzergâhlarını kontrol etmek, hele de ABD'nin küresel jandarma rolünden yavaş yavaş el etek çektiği, buna mukabil diğer küresel ve bölgesel güçlerin boşluğu doldurmak için birbiriyle yarıştığı bir ortamda BAE için hayati önemde. 

'DENİZ İMPARATORLUĞU' KURMAYA ÇALIŞIYOR

Bu amacına erişmek için Körfez'den başlayıp Kızıldeniz ve Akdeniz'e uzanan güzergâhtaki stratejik boğazlar, adalar ve ticaret yolları üzerinde limanlar, askeri üsler ve lojistik ikmal hatları kurarak iktisadi ve askeri olarak gücünü yaymaya, adeta bir "deniz imparatorluğu" kurmaya çalışıyor. 

CEBEL ALİ'DEN LİMASOL'A KADAR...

Haber7'de yer alan habere göre BAE'nin oyununu ne denli iddialı oynadığını anlamak için kontrol etmeye çalıştığı noktalara bir göz atmak yeterli: Dubai'nin Cebel Ali limanından başlayarak Yemen'in Aden, Mokha, Mukalla ve eş-Şihr limanları, Sokotra ve Perim/Meyun adaları; Eritre'nin Assab limanı; Somali'nin Puntland ve Somaliland/Berbera bölgeleri; Kıbrıs'ta Limasol limanı; Libya'nın Bingazi bölgesine uzanıyor. Bu üslerin bir kısmını İran'ın ve silahlı devlet dışı aktörlerin yayılmasına karşı askeri amaçlı kullanıyor. 

HEDEF BOŞLUĞU DOLDURUP TÜRKİYE VE İRAN'IN ÖNÜNÜ KESMEK

BAE'nin diğer hedefleri ise siyasi nitelikli. Bunlardan ilki, Arap dünyasının iç çatışmalarla parçalandığı ve Kahire, Şam, Bağdat gibi kadim medeniyet merkezlerinin güçten düştüğü bir dönemde doğan boşluğu doldurmak ve nüfuz alanı genişleyen Türkiye ve İran'ın önünü kesmek. 

ARAP MİLLİYETÇİLİĞİNİ DİRİLTİP TÜRKİYE VE İRAN'A KARŞI İSRAİL VE BATI İLE İŞ BİRLİĞİ YAPIYOR

''Arap Baharı''nın yol açtığı siyasi, iktisadi ve askeri meydan okumalarla mücadelede BAE öncü bir rol üstleniyor. Ortadoğu'da güvenlik için "otoriter istikrar"ın yılmaz savunucusu olup kendisini radikalizme karşı ılımlılığın ve hoşgörünün timsali, "liberal otoriterliğin" rol modeli olarak sunuyor. Ayrıca siyasal İslam'a karşı sekülarizmi ve din-devlet ayrımını destekliyor. Aslında komşularından İran Şiiliği, Suudi Arabistan Vehhabi-Selefiliği, Katar da İslamcılığı himaye eden bir politika izlerken BAE'nin elinde güçlü rakiplerine karşı başkaca bir alternatif de bulunmuyor. Yine çoktandır ölüm döşeğindeki Arap milliyetçiliğini yeniden diriltmeye çalışıyor ve "Arapların meseleleri Arap dünyası içinde çözülmeli" görüşünü savunuyor. Aslında bu politikayla hedeflediği, hiç şüphesiz Türkiye ve İran'ın bölgede artan nüfuzuna engel olmak; yoksa Arap meselelerine Batı'nın ve İsrail'in müdahil olmasından hiç rahatsız olmadığı gibi, rakiplerine karşı onlarla sıkı bir işbirliği yapıyor. Keza "Arap milliyetçiliği" kisvesi altında kendi yayılmacı emellerinin de üzerini örtüyor.