BIST 9.889
DOLAR 35,21
EURO 36,66
ALTIN 2.966,54
HABER /  GÜNCEL

Babahan'dan sağduyu çağrısı

Medya dünyasında yaşanan polemiklerin gazetecilerin itibarını zedelediğini savunan Ergun Babahan, medyada çok önemli rolü olan Aydın Doğan'a sağduyu çağrısı yaptı.

Abone ol

"Aydın Doğan o kadar öfkeli ki yılların Hürriyet'ini süpermarkete çevirdi." diyen Sabah'ın Genel Yayın Yönetmeni Ergun Babahan, başta Aydın Doğan olmak üzere, medyayı sağduyuya çağırdı... Sağduyuya çağrı Bir medya patronu olarak Aydın Doğan'ı sevebilir veya kızabilirsiniz. Ama, onun Türkiye'de çok önemli bir rolü olduğu gerçeğini inkâr edemezsiniz. Sayın Aydın Doğan bugün Türkiye'nin en önemli iki medya grubundan birinin başındaki insan. Petrolden sigortacılığa, bankacılıktan, turizmciliğe kadar çeşitli alanlarda yatırımları var. Ancak Sayın Doğan ısrarla bu konumuna uygun davranışlardan kaçınıyor. Yapıcı yaklaşımlar yerine yıkıcı davranışlar sergiliyor. Sürekli canlı yayında televizyon oturumlarına katılıyor, konuşmacılarla tartışıyor, "Kendimi Taksim Meydanı'nda asarım" diye bağırıyor. Çok kızdığında kendi gazetesinde açıklama gibi köşe yazısı bile yazıyor. Önce, "Ben Çukurova Grubu şirketlerine kesinlikle talip değilim ve olmayacağım" diyor, aradan bir süre geçiyor onu söyleyen kendisi değilmiş gibi, Digiturk ve Superonline'a talip olduğunu açıklıyor. Medya patronluğuyla yetinmiyor, Rekabet Kurumu Başkanlığı, TMSF Başkanlığı'na soyunuyor. Kendi kafasınca gazetelerin başına patron atamaya kalkıyor. Kendisini icazet ve meşruiyet mercii yerine koyuyor. Yavuz Semerci arkadaşımız günlerce yazdı. Ciner Grubu'nun TMSF tarafından da onaylanan protokolünün detaylarını açıkladı. Bunu bile çarpıtarak "Yılda 2 milyon dolar ödüyorlar" diyebiliyor. Rakibiyle ilgili gerçekleri böylesine çarpıtmaktan kaçınmayan birinin gazetelerinde, elinde medya olmayanlarla ilgili neler yazılabilir, düşünmek bile istemiyorum aslında. Söylemek istediğim şu. Aydın Doğan, önemli bir medya patronu. Ancak, görünen o ki, ya etrafında ona ciddi fikir veren çalışma arkadaşları yok ya da hırsından kimseyi dinlemeyecek hale gelmiş. Yanlış üstüne yanlış yapıyor. O kadar öfkeli ki, yılların Hürriyet'ini süpermarkete çevirdi. Gazetede bir gün diş fırçası, bir gün keçe uçlu kalem, bir gün kurşun kalem veriliyor. Sonu neye varır bilinmez. Ancak bu promosyon çılgınlığını yakından yaşamış biri olarak, bu işin zararlarını çok iyi biliyorum. Birincisi gazeteyi okunmak için alınan bir ürün olmaktan çıkarıyor ki, bu mesleğimiz için çok tehlikeli. Zamanında gazetesini yoğurdun yanında verdiği için bu tehlikeyi kendisi de çok iyi bilir aslında. İkincisi, verdiği her ürün bu ülke esnafının canını yakıyor. Bugün Anadolu'da iki-üç diş fırçası, dört kalem satıp evine ekmek almaya çalışan kırtasiyeci, eczacı, bakkal gibi esnafımız var. Bedava verilen her ürün onların rızkını kesmek oluyor. Bardakçanak zamanında esnafın nasıl bağırdığını unutmadık. Bugün Türkiye'nin iki önemli gazetesi var. SABAH geçirdiği ağır krizin yükünü yeni yeni atıyor. Bunu attıkça da basında liderlik rolüne yeniden soyunuyor. Gazetecilikte oyunun kurallarını yeniden SABAH koyuyor. Artık herkes SABAH'ın yeniden basında yenilikleri belirleyen gazete olması fikrine alışmalı. Bu dönemde fiyat ayarlaması yoluna gittik. Bu işin doğrusu, komplekse kapılmadan SABAH'ı izlemektir. Yoksa bu işin sonu gelmez, gazetelerin yeniden bardakçanak pazarlayıcısı olduğu dönemin yolu açılır. Bu tür rekabet basının saygınlığını düşürür. Onun için Hürriyet'in kurucusu Simavi'nin sözünü bugüne uyarlamak gerekir: "Kalemini kır ama satma. Ama sadece gazete sat, kalem de satma."