Uzun süredir medyada gözükmeyen Ergun Babahan sessizliğini bozdu. Babahan, Cemaat ve Türk medyası üzerine yaptığı açıklamalarla gündemde...
Abone olGAZETECİLER.COM - Star gazetesiyle yolları ayrıldıktan sonra pek sesi soluğu çıkmayan gazeteci Ergun Babahan'dan medya ve gündeme dair çarpıcı açıklamalar geldi.
Medyaradar'dan Alev Gürsoy Cimin'e konuşan Babahan, Sabah gazetesinin yayın yönetmenliği yaptığı dönemden Güle Cemaati ile karşı karşıya geldiği o tweet'e kadar merak edilenleri yanıtladı.
Cemaatin büyük tepkisini çeken "bu kupa ABD'ye girsin" tweet'inde hedefinin Fethullah Gülen olduğunu kabül eden Ergun Babahan "yazım hatası" yaptığı konusundaki iddiasını sürdürdü. Babahan, olaydan sonra Gülen'le mektuplaşarak helalleştiğini de açıkladı. Babahan, Hürriyet, Sözcü ve Sabah gazeteleri ile Aydın Doğan üzerine de çarpıcı açıklamalarıyla dikkat çekti.
SÖZCÜ KÜFÜR GAZETECİLİĞİ YAPIYOR
Çok vahim, yani bir tane bile örneğimiz yok mu, kötünün iyisi bile?
Sözcü Gazetesi belki diyebilirsiniz ama onlar da küfür gazeteciliği yapıyor. Bu da gazetecilik değil. Onlar da yalan yanlış haberler yapıyor, çarpıtıyor.
Küfür gazeteciliğiyle neyi kastediyorsunuz?
“Tayyip kendine gel” gibi başlıklar atıyor bu gazete farkındaysan.
Bir lidere ismiyle hitap edilmez mi gazete manşetinde, bu yanlış mı?
Denilmez tabii, yanlış. Ne gerek var böyle bir söyleme? Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir gazete ülke liderine böyle seslenmez. Hangi gazeteyi gördünüz dış basında Barack diye bir manşet atsın? “Mister Obama” der, “President” (Başkan) der en fazla. Türkiye’de yüzde 20’lik öfkeli bir kesim var, bu gazetenin çok okunmasının nedeni de bu. Özellikle yazın lüks plajlara git bak ellerde hep Sözcü vardır, Hürriyet değil.
SÖZCÜ, HÜRRİYET’TEN BAYRAĞI DEVRALDI
Tepki gazetesi mi demek istiyorsunuz?
Evet. Bak bunu aslında önceden Hürriyet yapardı. Ama şimdi bayrağı Sözcü devraldı. Hürriyet 30–40 yıl boyunca tepki gazeteciliğini sürdürürken birden çark edip, hükümet dümenine girdi ve kendi yazarlarını tasfiye etti. Öfkeli okur da onlarla birlikte Hürriyet’i terk etti ve Sözcü’ye geçti. Bugün bakarsan Cumhuriyet bile sıkıntıda. Çünkü o da çok tepkisel bir gazetecilik yapmıyor. Böyle bir sıkıntı var yani Türkiye’de.
AYDIN DOĞAN YEDEK PARÇACILIKTAN GELİP NASIL MİLYARDER OLDU, SORGULANMALI
Vergi cezası çok etkiledi galiba Doğan Grubunu, hatta küçülmeye gittiler, Moral olarak da kolay bir durum olmasa gerek?
Büyümeleri zaten normal değildi ki. Aydın Bey nasıl büyüdü? Yedek parçacılıktan gelip de Türkiye’nin ilk zengin 10’una girmesini sorgulamaz da vergi cezasını söylerseniz bu gazetecilik olmaz. Dışbank’ı nasıl aldı? Petrol Ofisi’ni nasıl aldı? İş Bankası ile ilişkileri ne? Bunları sorgulayabilen bir gazetecilik yok. Petrol Ofisi birleşmesi bir skandaldı, vergiden kurtulmak için. Petrol Ofisi yüzünden Kemal Unakıtan bakanlık koltuğundan oldu. Tam bir skandaldı. En haklı vergi cezası odur. Ceza medyaya değil, Petrol Ofisi’nedir. Kemal Unakıtan onu bir şekilde örtbas etti ve bakanlıktan gitti. Bütün Hürriyet yazarları vergi uzmanı gibi bu vergi cezasının haksız olduğunu, basın özgürlüğüne baskı olduğunu yazdı. Onun gazetecileri ama skandalı yazamadı, sorgulayamadı. Böyle gazetecilik olmaz. Olursa iktidar “gel” der, gelirsiniz, “git” der gidersiniz.
SABAH GAZETESİ’Nİ OKUMUYORUM
Şimdiki Sabah Gazetesi’ni elinize aldığınızda nasıl buluyorsunuz?
Almıyorum ki, hiç okumuyorum.
Aaa neden çok şaşırdım, sorum bende kaldı. Gazeteye yönelik yorumlarınızı merak ediyordum oysa ki.
Hiç okumuyorum. Başta internet sitesi olmak üzere durumları çok vahim... Bir ölü toprağı var.
SABAH SIKICI BİR GAZETE
Neden ki?
Sıkıcı bir gazete… Alınmasınlar ama Hasan Celal Güzel, Refik Durbaş gibi isimlerin olduğu gazeteyi kim niye alsın, niye okusun? Bu isimler yaşlı, farklı bir dünyanın, farklı bir dönemin insanları. Ne işleri var Sabah gibi bir gazetede? Haftada bir gün yazsalar neyse ama ayrı bir dünyada yaşıyor onlar. Bugünkü Türkiye, bugünkü gençlik ve dinamizmle hiçbir ilgileri yok ki.
MEDYADAN AYRILMA ZAMANIM GELMİŞ
Son dönemde dışarıdan takip ettiğim kadarıyla epey zorluklara göğüs gerdiniz. Bir tweet attınız başınıza gelmeyen kalmadı. Fenerbahçe-Galatasaray maçının hemen ardından Twitter’da “O kupa Amerika’ya girsin" diye yazmıştınız. Hem Star hem de Today’S Zaman’daki yazılarınızdan oldunuz. Çok yıprandınız mı süreçte?
Demek ki ayrılma zamanım gelmiş medyadan. Kimi olaylar boşuna olmuyor. Bir sebep gerekiyor bazen. Bir bahane. Belki de hayırlısı oldu.
Gülen Cemaati’ne nasıl bakıyorsunuz?
Bakın cemaatin özgürlük bildirisi var, ben onu da samimi bulmuyorum. Seçmece bir özgürlük anlayışı vs. Orada da sıkıntı var. Ancak cemaatin ben Türkiye’de muhafazakâr kesimi modernleştirici, pozitif bilimlerle barıştırıcı bir etkisi olduğuna inanıyorum. İyi öğrenciler yetiştiriyorlar, bu önemli bir şey. Çocukları alıp ABD’de okutan, doktora yaptıran, bilime katkı sunan bir yapı... Ama cemaatte bir kadın sorunu, iki şeffaflık sorunu var. Cemaat kimdir, neden oluşur, kim para verir, hangi şirketler cemaatin, bunlar muallâkta olan şeyler. Bir de şu var Yargıda etkili olup da bazı insanlara ceza kestiği gerçeği. Mesela Ahmet Şık gerçeği duruyor önümüzde.
CEMAAT ÖNEMLİ BİR OYUNCU OLMAK İSTİYOR AMA TAYYİP BEY, İKTİDARINI PAYLAŞMIYOR
Uzun zamandır hükümetle cemaat arasında çatışma olduğu hep söylenir durur, bunun aslı astarı nedir, var mı gerçekten aralarında bir problem, yoksa bir şehir efsanesi mi?
Var tabii. Cemaat şu an Ergenekon, Balyoz gibi davaların kendileri sayesinde yürütüldüğü ve kazanıldığını düşünüyor. Gerek polis gerek yargıdaki örgütlenme, gerek medya desteği ile ve bunun AK Parti karşısında karşılığını bulmadığına inanıyorlar. Cemaat önemli bir oyuncu olmak istiyor. Ama Tayyip Bey de iktidarını paylaşmak istemiyor doğal olarak.
Kim şimdi baş aktör yani esas oyuncu?
Tabii ki Tayyip Erdoğan… Devlet gücünü elinde tutan güçlü bir iktidarla kimse yarışamaz. Zira aynı tabana hitap ediyorsanız ve o tabanda an itibariyle Türkiye’de yapılanlardan memnunsa ve zaten etkinliğe baktığınızda AK Parti’nin alıp götürdüğünü görürsünüz. Tabii Tayyip Bey Hoca Efendi ile açıkça kavga edemez, karşısına alamaz. Tayyip Bey, her şeyi hesaplayan bir insan… Yüzde 1 oya bile dikkat eden, önem veren biri, Hoca Efendi ile açıktan kavga etmesi mümkün değil. Yara alır.
Geçtiğimiz günlerde bir grup gazetecinin Gülen’le görüşmesi basına yansıdı. El öpmeler... Orada geçen ilginç sohbet… Ne düşünüyorsunuz?
Hoca Efendi’nin söylediği iddia edilen o sözlere hiç yalanlama gelmedi. O kısmı dikkat çekici. O konuşmanın içeriği medyada da hiç gündeme gelmedi. El öpme olayına gelecek olursak, orada el öpme yoktur. Mehmet Altan da el öpen biri değil zaten.
Siz de gider miydiniz?
Giderdim tabii neden gitmeyecekmişim? Önemli bir aktör neticede… Karayılan’a, Öcalan’a gitme şansım olsa, “of the record” bile olsa gene giderim. Gazeteci her yere gider. Gitmeli. Obama ile 15 dakika görüşeceksin ama yazmayacaksın deseler yine gidersin. Bugün yazmasan bile ileride belleğinde bulunur ve lazım olur o görüşme.
Sizin o olay tweetten sonra Fethullah Bey’in mektup yazdığı doğru mu?
Ben yazdım. O da bana yazdı. Mektubumda ben özür diledim. Öyle bir kastım olmadığını, yanlış yaptığımı ve sinirli olduğumu söyledim. O da anlayışla karşıladı.
HEDEFİM GÜLEN’Dİ, GİRSİN DEĞİL, GİTSİN YAZMAK İSTEMİŞTİM
Hakikaten o gün ne yazmak istediniz de Fethullah Gülen işin içine karıştırıldı, hakikaten hedefindeki isim Gülen miydi?
Amerika’dan kastım oydu. Ama “girsin” değil, “gitsin” yazmak istemiştim. Bir yanlışlık oldu.
Yazılarınıza da hemen akabinde son verildi. Üst üste yaşananlar sonrası haksızlığa uğradığınızı düşünüp olanlara hiç isyan ettiğiniz oldu mu?
Gazete sahibinin cemaate yakın kimliği işleri zorlaştırdı tabii.
Siz futbola çok düşkünsünüz galiba, futbol başa bela valla?
Çok düşkünüm. Futbol olunca sinirlenip, hiddetleniyorum. Böyle bir ilkel yanım var. Ama o gün küçük oğlum da yanımdaydı. Gaz yemiştik ve çok korkmuştu çocuğum. Acayip sinirlenmiştim.