Dalgalanma ne kadar sürecek? Dolar yükselecek mi? Babacan krizlere karşı farklı senaryolar hazırladı.
Abone olGazeteci Yazar Nazlı Ilıcak'ın hazırlayıp sunduğu Kanal 7"de yayınlanan Sözün Özü programının bu haftaki konuğu Devlet Bakanı Ali Babacan'dı.
Nazlı Ilıcak'ın sorularını cevaplayan Babacan, son dönemde yaşanan ekonomik gelişmeleri değerlendirdi. Yaşanan dalgalanmaların, 10 Mayıs'ta ABD Merkez Bankası'nın faiz arttırmasıyla başladığını söyleyen Babacan, bu hareketliliğin Türkiye'ye özel olmadığını, hemen hemen tüm dünyanın bu gelişmeden olumsuz etkilendiğini belirtti. Kabine olarak her türlü senaryoya aylar öncesinden hazırlık yaptıklarının altını çizen Babacan, "Olabilecek her türlü senaryoyu ayrı ayrı çalışıyoruz. Petrol fiyatları, 60 ile 120 dolar fiyat aralığına senaryoları hazırladık. Faiz ve dövizlerdeki değişikliklerin senaryoları hazır. Farklı gelişmeler çıktıkça, en ufak bir tereddüt yaşamadan bütün kurumlar görevini yapacak" şeklinde konuştu.
Nazlı Ilıcak'ın "Türkiye daha fazla sarsılmış gibi? TL"nin birden değer kaybetmesi beklenmedik bir senaryoydu, bize göre. Acaba siz cari işlemler açığını yeterince ciddiye almadığınız için mi böyle bir şey geldi? Faizi hızlı bir şekilde düşürmediniz, sıcak para oluk oluk aktı. Bir anlamda hükümetin yanlış politikaları buna sebep oldu diyebilir miyiz?" sorusuna karşın Ali Babacan, Hükümetin para politikalarının Merkez Bankası'ın elinde olduğunu belirtirken Merkez Bankasına etki etme durumlarının olmadığını ama gerektiği zamanlarda istişarelet yapılacağını kaydetti. Babacan, "Kurumlar arası bundan önceki hükümetler döneminde görülmeyen bir koordinasyon söz konusu. Tek parti hükümeti olmanın verdiği en önemli avantajlar. Herkes ortak bir hedef doğrultusunda hareket ediyor. Türkiye"de sermaye hareketlerinden oluşacak kur, daha önce çalışmış bir senaryo. Cari açığı fazla olan ülkelerde kurdaki hareket sert oluyor. Piyasa oyuncuları gerekli hesaplarını yapıp kura bir fiyat biçiyorlar." dedi.
Babacan'ın cari açığın sorumlusunun Merkez Bankası olmadığın söylemesinin ardından Nazlı Ilıcak, hükümetin Merkez Bankası başkanını tayin ederken ideolojik davranıp davranmadığını sordu. Babacan bu soruyu "Aradığımız kriterleri söylemiştik, bunlar son derece açık. Kendi konusuna hakim, işini bilen
Bizim ekonomik felsefemizi bilen ve buna inanmış biri olması önem taşıyor. M.B."nın birinci önceliği fiyat istikrarıdır." şeklinde yanıtladı.
Ali Babacan, programda Ilıcak'ın "Diyorlar ki, eski Merkez Bankası Başkanı Serdengeçti başta olsaydı, siz onun sorumluluğu diyebilirdiniz?" sorusunu da "Kesinlikle Katılmıyorum. M.B."nın raporları aynı ekip tarafından yapılıyor. Teknik kadroda bir değişiklik yok. Süreklilik ve para politikalarında devamlılık esas nedendir. Güven, kredibilite hemen oluşmaz zaman alır. Ama biz güveniyoruz, uygulamalar da gösteriyor ki Merkez Bankası Türkiye için en iyisini yapıyor. " diyerek cevapladı.
"Dünya'da Çok Önemli Gelişmeler Var"
Devlet Bakanı Ali Babacan dengelerin hangi seviyde tutulacağı sorusu üzerine ise Tüm dünyada çok ciddi bir hareketlilik olduğunu ve bekleyip görmenin en doğru karar olacağını söyledi. Babacan, "Bu hareketlilik ne zaman biteceğini kimse bilemez. Dünyada çok önemli gelişmeler var. Gelişmiş ülkelerde enflasyon riski var. Son birkaç yıldır küresel ekonomide büyüme hızlı gidiyor. Gelişmekte olan ülkelerin faizlerini yükseltmesi enflasyonla mücadele için. Japon Merkez Bankası da faizlerini arttıracak. Bu her zaman olabilir. Uzun vadede, Türkiye"ye girecek sermaye, çıkacak sermayeden kat kat fazladır. Potansiyeli olan, gelişen, AB sürecinde bir ülke. Avrupa"nın en büyük 6"ncı ülkesi olacağız. Portföy yatırımı Türkiye"ye yönelecektir. Kısa dönemde sermaye girip çıkabilir. Uzun vadede Türkiye sermayeyi cezbeden bir ülke olacaktır." dedi
Türkiye'deki siyasi istikrarsızlık söylentilerine katılmadığnın altını çizen Ali Babacan, Cumhurbaşkanlığı tartışmalarının da AK Parti tarafından gündeme getirilmedğini kaydetti. Daha önemli konular varken bir yıl öncesinden Cumhurbaşkanlığını tartışmayı doğru bulmadığını söyleyen Babacan, Ilıcak'ın "Bazıları diyor ki Erdoğan açıklasın cumhurbaşkanı olmayacağım diye, piyasa o zaman rahatlar. Kendi içinizde bir tartışma başlar mı?" sorusuna ise kendi içlerinde böyle bir sıkıntının olmadığnı günü geldiği zaman bu konunun tartışılacağını söylerek cevap verdi.
Nazlı Ilıcak'ın Türkiye"de 60 milyar dolar deniliyor sıcak para, bunun 4 milyar -10 milyar doları çıktı dışarı deniliyor. Dışarı ne kadar sıcak para çıktı?" şeklinde ki sorusuna Bakan Babacan, "Dışarı çıkan parayı M.B takip ediyor ancak açıklamıyor. Bir dönem 60 milyar dolar vardı ama bu paranın tamamı Türkiye"ye giren para anlamında değildi. 60 milyar dolar da hisse senedi ve devlet iç borçlanma senedinin ikisinin toplamıydı. Bunun içinde mevduat yok, diğer para piyasaların içindeki rakamlar yok. Ancak bundaki düşüş çıkıştan, değil düşüşten de kaynaklanabiliyor. Şunu söyleyebilirim ki, bu dönemde Türkiye"den bir miktar sermaye çıkışı var, bu çıkış 2001 Şubat dönemine göre çok daha fazla bir rakam. Artık bankalar çok emniyetli gidiyor, "Pozisyon açmıyorlar"
Şirketlerin açık pozisyonu var mı onu ölçmek çok zor. Binlerce on binlerce şirket var onların denetimi çok zor. Açık pozisyon bankacılık sektörü için çok önemli, dövizdeki hızlı artış sermayesinin yok olmasına neden oldu. Bankalar reel sektöre göre çok daha risklidir." cevabını verdi.
"Büyük Bir Yük Devraldık"
Devlet Bakanı Babacan 2001 krizinin nedenini o dönemki hükümetin sabit kur taahhüdüne bağlarken, bankaların ve reel sektörün bu taahhüde güvenerek iş yaptığını devlet taahhüdü yerine getiremeyince de ortalığın karıştığını belirtti. O dönemden ders aldıklarının altını çizen Babacan, bu nedenden ötürü kura karışmadıklarını dile getirdi. Babacan" O dönemli ilgili kötü izleri sildik. Büyük bir yük devraldık. Geriye dönük yorum yapmaktan kaçınıyorum, dönemi şartlarıyla değerlendirmek lazım. Ancak şu da var ki bünyesi zayıf bankaların sistemde sürdürülmesi çok doğru değil her an risk unsurudur fakat
.Bugün bir şey olmaz ama bir hafta sonra size geri dönebilir. Şu an bizim bankacılık sermaye yeterliliği rasyosu yüzde 24. Bu tüm OECD ülkeleri içerisinde. Yüzde 24 yalnız şu demek OECD ülkeleri içerisinde, yani zenginler kulübü olarak adlandırılan, Amerika"nın Japonya"nın, Almanya"nın Fransa"nın Çin"in olduğu OECD ülkeleri içerisinde Türkiye bankacılık sektörü sermaye yeterliliği açısından bir numara, yüzde 24"le biz OECD ülkelerinin tümünün önündeyiz. Bu biraz sütten ağzı yananın yoğurdu üfleyerek yemesine benziyor. O zor durum belki bizim hem bankalarımızın, işte ortaklarının hem de B.D.D.K."mızın Merkez Bankamızın artık bankacılık sektöründe çok daha titiz çok daha emniyetli ve ihtiyatlı gitmesine sebep oluyor ki hem bu bankalarımızın açık pozisyonunun olmaması hem de risklere karşı kendilerini korumaya alarak işlerini yapıyor olması ekonomimizin sıhhati açısından tabiî ki son derece önemli. Kaldı ki biz hem merkez bankamızdan hem de B.D.D.K."dan sık sık rapor alarak sektörün tümüyle ilgili ve aynı zamanda banka banka tabloyu sürekli izliyoruz. Ve bütün bu harekete rağmen belki faizlerde ciddi artış oldu fakat bakıyoruz bankalarımızın bilançolarında ciddi ölçüde bir etkilenme söz konusu değil. Allah korusun daha zayıf bir yapıyla 2001deki bankacılık sektörünü yapısıyla bugün olsaydık bu dönemde tabi çok çok daha riskli bir ortamda kendimizi bulabilirdik. Zamanında tedbirli gitmenin mütebbir olmanın ve her türlü senaryoya karşı hazırlıklı gitmenin biz bugün güzel sonuçlarını alıyoruz." şeklinde konuştu.
Nazlı Ilıcak'ın "Türkiye ve bizim gibi ülkelerde kriz dönemlerinde hemen insanlar Türk lirasından dövize yatırım yapar bunları yaşadık geçmiş dönemlerde şimdi de Türk lirasından dövize kayma döviz mevduatının artması gibi bir durumla karşı karşıya mıyız?" sorusuna ise Babacan, son bir aylık döneme bakıldığında bunun tersi bir gelişme gözlendiğini belirterek "Bankalardaki döviz tevdiat hesaplarında yaklaşık bir 3 - 4 milyar dolarlık bir gerileme söz konusu. Zaten bizim hükümetimizi kurduğumuz ilk günlerde tüm bankacılık sistemine baktığımız zaman mevduatın yüzde 70"i döviz idi yüzde 30"u Türk lirası idi. Halbuki şimdi bu oran tam tersine dönmüş durumda. Aslında halkımızın son yıllarda Türk lirasına olan güveninin önemli göstergesi. Bir de eskisi gibi değil artık kurdaki yükselme bir şeyler kötüye gidiyor sinyali değil; kurdaki düşme de bir şeyler iyiye gidiyor sinyali değil. Eskiden öyle değildi eskiden zor dönemlerde kur artmış. Kurdaki inişleri ve çıkışları ekonominin genel gidişatıyla ölçü olarak da görmemek lazım, o eski alışkanlıları eski bakışları bir kenara mutlaka bırakmamız lazım" cevabını verdi.
"Lüksemburg Bizim İçin Bir Test Vakasıydı"
Ilıcak'ın yönelttiği, Lüksemburg"ta neticede kim kazandı. Orada Türkiye"nin dediği mi oldu yoksa Kıbrıslı Rumların dediği mi oldu?"şeklindeki sorusuna ise Bakan Babacan, Öncelikle biz 12 Haziran Pazartesi günü Lüksemburg"ta 35 fasıldan ilkine müzakereleri hem açtık hem de o faslın müzakerelerini kapattık ve artık gerekli görülmedikçe 25 ülkenin 25"i de evet demedikçe o faslın bir daha müzakereye açılması mümkün değildir. 35"ten birincisini hallettik, bunun şöyle bir sembolik önemi var; böyle kritik tarihlerde hep Avrupa Birliği ile olan ilişkilerimizde farklı beklentiler oluşabiliyor; acaba olacak mı olamayacak mı? Türkiye bu aşamadan ilk defa geçiyor bu aşamadan ilk geçişte umulmadık bir engel çıkar mı bazı ülkeler sorun çıkarmaz mı endişesi hep vardı. Bir bakıma bu bizim için bir test vakasıydı bu birinci fasıl onun için önemli. Tabi Avrupa Birliği çoklu bir yapı yani karşınızda üç beş kişilik muhatap değil tek bir kurum değil karşınızda öncelikle bir komisyon var. Bu kadar çoklu bir yapıda işlerin çok hızlı yürümesi bütün ülkelerin ve tüm komisyon birimlerinin hemen hemen her şeyin üzerinde mutabık kalması mümkün olamayabiliyor. cevabını verdi.
Bakan Babacan, Rumlar bu ortak pozisyon belgelerine bir paragraf eklemeye çalıştılar bu paragrafta da Türkiye"nin tüm üyeleri tanımasıyla ilgili cümleler vardı, biz bu tanıma konusunu açık seçik defalarca ifade ettik; tanımayacağız dedik ve dönem başkanı Holanda"nın dönem başkanlığındayken Başbakan Balkanende, İngiltere dönem başkanlığında Blair, daha sonra Barosso defalarca ifade etti. Bu sürecin başlıyor olması Türkiye"nin Güney Kıbrısı tanıması anlamına gelmiyor diye başbakanlar liderler ifade etti bunu defalarca ve biz sırf bununla ilgili deklerasyon yaptık, onlar da karşı deklerasyon yaptı. Bu kadar kavga gürültü koptu arada. Herkes anladı bu durumu şeklinde konuştu.
Avrupa Birliği"nin 24 Ekim 2004"de Kıbrıs"ta yapılan referandumun ardından Güney Kıbrıs"ı birliğe almasını bir hata olarak değerlendiren Ali Babacan, Rum kesimini tanıyıp tanımamanın müzakereleri etkilemeyeceğini belirtti. Birliğin 26 Ekim"de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti üzerindeki ticari baskıları kaldırma sözünü tutmadığının da altını çizen Babacan, Kıbrıs sorunun çözüme ulaştırmak için hükümetin çok yapıcı adımlar attığını dile getirdi.
Avrupa Birliği ve Kıbrıs konusuna yüzeysel yaklaşmamak gerektiğinin altını çizen Babacan, 730 tane Avrupa Parlamentosu üyesi var. Bunlardan biri çıkıp bir şey söylüyor, hemen manşete çekilip, "AB bu, bizi almayacaklar" yorumları yapılıyor. Yüzeysel yaklaşmamak lazım. şeklinde konuştu.
Babacan programda Başbakan"la beraber Berlin"deydik, Alman Şansölyesi Sn. Merkel"le 3 saat birlikte olduk. Basın toplantısında, Sn. Merkel"e şu soruyu sordu, "Siz Türkiye"yle ilgili tam üyelik değil de farklı alternatiflerden bahsediyordunuz. Nedir şimdiki tutumunuz? Merkel"in ifadeleri aynen şöyle, Biz seçimlerden önce bir siyasi parti olarak, özellikle partimizin içinde bazı kişiler, kesimler Türkiye"yle ilgili farklı fikirler beyan etti. Biz şimdi hükümetiz, hükümet olmanın sorumluluğunu taşıyoruz. Daha önceki hükümetlerin verdiği taahhütlerin devamlılığı esastır. Biz bunun bilinciyle hareket edeceğiz. Bu çok önemli bir aşamadır. Bizim o kadar endişelendiğimiz "Acaba yeni iktidar ne yapacak?" sorun olmadı. Devamlılık esas. Eğer yazılı bir karar varsa ahde vefa verildiyse, bu sözler yerine getiriliyor. dedi.
"Reformları Uygulamak Kolay Değil"
Nazlı Ilıcak"ın AB"ye sıkı sıkıya tutunuyoruz mesajı vermek için ne gibi adımlar atmak gerekir şeklindeki sorusuna ise Babacan Reformlar deyince, yasaları, reformları çıkarmak var bir de uygulama var. Takvim konusunda her şey iyi gidiyor. Uygulamaya gelince iş değişiyor. Siyasi reformların uygulaması kolay bir şey değil. Siz yasaları değiştirince insanları kafa yapısı değişmiyor. Bu aynı zamanda kültürel, zihinsel bir uyum süreci. Yazılı kuralların, yasal değişikliklerin uygulamada sonuç alması zaman alabiliyor. Bir de şu oldu AB sürecine derinlemesine girince Türkiye"nin iç gündemi diye bir şey kalmadı. Her gün AB basınında, gün geçmiyor ki, Türkiye"yle ilgi bir haber çıksın, haber yer alsın. Türkiye"de olan, özellikle insan hakları konusunda, özgürlükler konusunda, siyasi reformlar konusunda, sivil asker ilişkiler konusunda en küçük bir konu Avrupa basınında birinci sırada gündem maddesi olabiliyor. Niçin? Artık 17 Aralıktan sonra Türkiye AB"nin bir parçası. Türkiye"ye ilgisiz kalması mümkün değil. Bazı olaylar yaşanıyor, duruşmalar yapılıyor
Bir Perihan Mağden davası, Orhan Pamuk konusu. Benzer bir konu Suriye"de İran"da yaşansaydı AB bunu sorun yapar mıydı? Ama Türkiye"de eskiden de oluyordu. Bu olaylara artık tepkisiz kalmaları mümkün değil. Başbakanımızın Belediye başkanlığı dönemini tamamlayamadan hapse atıldı. Dört satırlık bir şiir okudu diye. O gün AB ilgilendi mi? AB"den bir tepki gördük mü; "İnsan hakları sorunu var" diye. Çünkü ilgilenmiyorlardı o dönemde. Türkiye"yi kendi dışlarında, demokrasisi kesintiye uğrayan, insan hakları özgürlükleri konusunda oldukça geride olan bir ülke. Artık Türkiye vitrinde. Türkiye"yle ilgili en ufak bir konu AB gündemine taşınıyor. İster istemez tepkiler geliyor. AB"ye üye olma konusunda bu tür şeyler yaşanmaması lazım. yanıtını verdi.
Nazlı Ilıcak"ın, Şemdinli"yle ilgili yayınlanan belgede Van Savcısı"nın görevden alınmasının da yer aldığını hatırlatması üzerine Babacan bu tür olayların ilerleme raporunda da eleştirileceğini dile getirdi. Yapılan eleştirilerin sadece hükümete olmayacağını belirten Babacan, raporların yasama, yürütme, yargıyı bütün olarak ele alacağının altını çizdi.
"Türkiye artık normal bir ülke"
Lüksemburg"da yayınlanan raporda "askerlerin sadece askeri konularda açıklama yapması ve hükümetin direktifleri konusunda davranması gerektiği" ibaresinden yola çıkarak askerlerin açıklama yapmaması konusunda hukuki bir düzenleme olup olmadığı sorusuna ise Babacan, Türkiye"de sivil asker ilişkilerinde çok önemli mesafelerin kaydedildiğini söyledi. Türkiye"nin çok zor dönemler geçirdiğini diye getiren Babacan, Her dönemi kendi içinde değerlendirmek lazım. Ama Türkiye artık normal bir ülke haline geliyor. İyi işleyen bir demokrasinin olduğu, dışa açık bir ekonomi, açık bir toplum haline geliyor Türkiye. Avrupa"da yaptığımız toplantılarda, 250"nin üzerinde televizyon kanalımız olduğunu söyleyince, dona kalıyorlar. Bin yüz radyo kanalı var, bunların çoğu özel ve serbest yayın yapıyorlar. Basın özgürlüğü, ifade özgürlüğü var. 5 sene öncesiyle bugün bile aynı değil, artık çok farklı. Hiçbir şey kapalı kalmıyor. Basın haber konusunda çok çok iyi. Tüm bu süreçte yapılan eleştirileri doğru değerlendirmek, çıkarımıza kullanmak lazım. Bu süreci sıkı sıkıya sahiplenmek lazım. Reformlar için vesile oluyor, bir çerçeve oluşturuyor. Bazen ülkelerin iç dinamikleriyle köklü değişiklikler yapmaları mümkün olmuyor. Bazen dışsal faktörler önem taşıyabiliyor. Bu süreç bizim için bir manivela. Türkiye gibi zor bir coğrafyadaki ülkenin, AB perspektifini geri çekin, Türkiye"nin bundan 10 yıl sonra nasıl bir ülke olacağının garantisi yok. AB perspektifini kesinlikle kaybetmemiz gerekiyor. AB"de zaten Türkiye"nin bu süreçten kopmasına izin vermez. 17 Aralık, 3 Ekim, 12 Haziran"da yaşanan süreçte Türkiye"nin AB için önemini kavrayan herkes Türkiye"nin büyük destekçisi oldu. Sürecin aksaması Tüm bölgeye derin etkileri olur. İslamiyet- Hıristiyanlık, doğu-batı ilişkileri sekteye uğrar. Karikatür krizinin çözümü için Türkiye"den destek istediler. Sayın Başbakanımız Zapatero"yla ortak bir makale yayınladı. Girilen ilişkinin stratejik önemi çok önemli, dünya barışına sağlayacağı katkı çok önemli. Dar ve basit konularda AB kilitlenirse, büyük vizyonunu kaybederse zaten kendi kendine yazık eder. Böyle küçük konulara takılıp da, Türkiye"nin üyeliği gibi önemli bir projeyi kaybedebiliyorlarsa, zaten AB"nin geleceğinden şüphe edilmeli, peşine de hiç düşmeyelim bu konunun.