Azmış bir kavimden barış bekleyemezsiniz!
Tarih sayfalarının hiç bir satırında azmış, sapmış hiç bir topluluk, hiç bir kavim için başarıya ulaştığı yazılmamış.. Hepsi eninde sonunda helak olmuş, belasını bulmuş..
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç bugün yüreğimize kor ateş gibi
düşen 8 askerimizin şehit edilmesinden sonra açıklama yapıyor.
Açıklama özetle şöyle: "Hem sayıları fazlaydı, hem de
silahlıydılar!"
Yapmayın be!
Biz de o yaratıkların sapanla veya çoban değneğiyle dolaştıklarını
sanıyorduk! Şerefsizler 30 yıldır çiçek atıyorlardı oysa!.
Bugün niye silaha sarıldılar ki..
Ben şahsen çok şaşırdım yani!
Hani bu sözleri İdris Naim Şahin söylese gaf der geçeriz de,
Türkiye'nin en güçlü hatiplerinden biri olan Bülent Arınç
söyleyince bir başka ağır geliyor.
İnsanlar onlara ne söylediğinizi unutabilirler. İnsanlar onlara ne
yaptığınızı da unutabilirler. Ama insanlar, onlara kendilerini
nasıl hissettirdiğinizi asla unutmazlar.
Bugün böyle bir gün işte..
8 askerin şehit düşmesiyle can evinizden vurulursunuz. Bir de
Türkiye Cumhuriyeti'nin en kalburüstü bakanı bir cümlesiyle sizi
adeta ense kökünüzden vurur.
Size hangisi daha ağır geldi?
PKK'nın kurşunu mu?
Yoksa bakan beyin sözleri mi?
****
15 Temmuz 2011 tarihinde, yani 11 ay önce bir yazı yazmıştım yine
buradan. Tekrara girecek ama izin verirseniz bugün o yazının bir
bölümünü tekrar dikkatlerinize sunmak istiyorum..
ÇAĞIMIZIN AZMIŞ
KAVMİ
Tarih sayfalarının hiç bir satırında azmış, sapmış hiç bir
topluluk, hiç bir kavim için başarıya ulaştığı yazılmamış.. Hepsi
eninde sonunda helak olmuş, belasını bulmuş..
Hazreti Lut Peygamber, Hazreti İbrahim'e komşu bir kavmin
başına elçi olarak gönderildiğinde o kavmin sapkınlıkta sınır
tanımadığını görmüş ve uyarmıştı.. O güne dek dünya üzerinde
görülmemiş bir sapıklığa imza atan bu kavim Lut Peygamber'i ve
ilahi uyarıları reddetmiş aynı yolda ilerleme kararı almıştı..
Bunun sonucunda da kavim, korkunç bir
felaketle helak edildi.. Bugün İsrail Ürdün sınırına gidenler, bu
helakın kalıntılarına tüm çıplaklığı ile şehadet edebiliyor..
Nuh peygamber de kavmini zorbalıklara, cinayetlere, sapıklıklara
karşı uyaranlardan ve sözünü dinletemeyenlerdendi.. Bugün onların
sonu kutsal kitabımızda tüm ayrıntılarıyla anlatılıyor..
Ebrehenin 60 bin kişilik ordusu da Kabe'yi yıkmak amacıyla kutsal
topraklara ayak bastığında inanç adına tüm ümitlerin son bulduğu an
geldi denilmişti.. Tam o esnada gökyüzünde, Yemen taraflarında
kapkara bir karartı, deniz üzerinden giderek yaklaşan bir karartı
farkedildi.. Dehşetle açılan gözler, sapsarı kesilen yüzlerle
izlenen bir karartı..
Kulakları sağır eden bir ses "Dayanabilecekseniz
bakın" diyordu.. Arş-ı Ala'dan Ebabiller yağıyordu o
sırada.. O güne kadar yer yüzünde hiç görülmemiş kuşlar, irili
ufaklı, bölük bölük, fırka fırka geliyordu..
Gagalarında ve ayaklarında taşlar pişirilmiş çamurdan.. ve
alınlarında bir yazı:
EL KAHHAR...
Sadece azap için yaratılmıştı bu kuşlar..
O azap başladığında Ebrehe ve Ordusu başlarına yağan sicim gibi
taşların tepelerinden girip topuklarından çıkmasıyla helak
oldular..
Tarih sayfalarında yer alan helak hikayelerinden birinin kalıntısı
da mucizevi bir şekilde günümüze kadar gelmiştir..
Firavundan bahsediyorum..
Allah'a iman etmeyen, ülkesini, insanını seven herkese zulmeden
Firavun, Hazreti Musa'yı ve kavmini yok etmek için peşlerine
düştüğünde bir denizin en dibine uğurlandı ilahi bir kudret
tarafından.. O ilahi kudreti son anında farkedip secdeye gitse ve
iman etse de, helak olmaktan kurtulamadı.. Cesedi bugün ibret
olarak bir müzede sergileniyor..
Yaşanan terör olaylarını gördükçe, duydukça günümüzün son azmış,
sapmış topluluğunun ülkemde, yanıbaşımda olduğu hissine
vardım..
Dağdakilere bakarsak...
Allah'ın en önemli emirlerinden biri olan Namaz'la alay etmek, onu
bir dalga konusu haline getirmek bir sapkınlık, bir sapıklık değil
de nedir?
Sonrasında "Bizim imamımız da farklı olsun"
diyerek eli kanlı bir başka caniyi imam olarak ön safa sürüp onun
arkasından rükuya ve secdeye kapanmak sapıklık, sapkınlık değil de
nedir?
Bir ülke kurma ve tozpembe hayallerle gencecik kızları da
kandırıp dağlara çıkarmak, ırzına geçip hamile bıraktıktan sonra
"Gerilla yasasında hamile kalmak yasaktır" diyerek
katletmek bir sapkınlık değil de nedir?
Allah'ın en büyük emirlerinden biri olan, "Öldürme,
katletme" emrini hiçe sayarak masum çocukları katletmek
daha sonra da kalkıp alçakça, "Biz de çok üzüldük. Bu kan
dursun ama dilimizi konuşturmuyorsunuz ki kardeşim"
demek bir sapıklık değil de nedir?
Şehirdekilere bakacak
olursak...
"Biraz daha kan lazım, elimizi güçlendirmemiz ve
dediklerimizi kabul ettirmemiz için bize biraz daha kan ve ceset
lazım" diyenlerin hali sapıklık, alçaklık değil de
nedir?
Sırf İmralı'da yatan "Modern çağın Ebrehe'si veya
Firavun'u" bulunduğu kodesten çıksın diye mücadele veren,
bu konuda Kürtleri bile kurban edenlerin hali ahvali namussuzluk
değil de nedir?
*****
Dedim ya bu yazının üzerinden 11 ay geçti. Büyük tepkiler aldım.
"Sen Kürtler'e azmış kavim dedin. Seni aşağılık kürt
düşmanı" diyenler oldu.
"Yüreğimizdeki niyeti Allah biliyor. Türkiye sevdalısı
gerçek Kürtler bu oyunlara gelmez, boşuna havlamayın"
diyerek o yazının arkasında durdum.
Tıpkı bugün durduğum gibi...
Hep söylüyorum.
Düşmanın bile şereflisi vardır.
Savaşların da bir onuru vardır.
Çatışmaların da bir haysiyeti vardır.
Türkiye'ye kaybettiren de işte bu erdemlerdir..
Anne karnındaki 6 aylık çocuktan vatan toprağı isteyenlerde,
savunmasız kadını bombayla havaya uçurunlarda namus, haysiyet
bulamazsınız.
Kuyruğunu bacaklarının arasına sıkıştırıp bir ABD'ye, bir
Suriye'ye, bir Irak'a kaçan kancıkta şerefin kırıntısını dahi
bulamazsınız..
Barış isteyen Leyla Zana"ya sert çıkıp, "Leyla'yı leyla
yapan Mecnundur Leyla.." diyen Selahattin Demirtaş'ın bu
sözleri neden söylediğini şimdi daha iyi anladınız mı?
"Bizi biz yapan kandır, terördür.. Bizi biz yapan PKK'dır..
O barış olursa bu şartlarda biz de yok oluruz Leyla.."
dediğine şimdi inandınız mı?
"Öcalan'a ev hapsini konuşabiliriz" diyerek,
"sahte barış söylemlerine" inanarak "Çağın
azmış kavmi" karşında "Aman dileyen
devlet" konumuna düştüğümüzü hissettiniz mi?
O zaman...
Sevgili Nesrin Yılmaz'ın dediği gibi..
verilecek bir cevap var..
"Herkese anlayacağı dilden cevap vereceğiz" diyen
Başbakan'ın sözüne inançla..
Buyrunuz, meydan sizin!