Dergiye yazdığı yazısını bugünkü köşesine de taşıyan Arman, Ercan Arıklı ile ilk tanıştıkları günü kaleme alıyor.
Abone ol Benim Ercan ArıklımVay be. Bir yıl olmuş Ercan Bey'i kaybedeli. Oysa daha dün gibi. Haftalık Dergisi de birinci yılını doldurmuş.
Arıklı'nın, okurlara bir teşekkürü ve hediyesi olarak 372 sayfalık özel bir sayı çıkarmış Haftalık çalışanları. Ellerine sağlık pek güzel olmuş. Benden de bir yazı istediler, büyük bir zevkle dedim, aşağıda okuyacağınız satırları yazıverdim...
‘‘Bakmakla yükümlü olduğun birileri var mı?’’
İlk soru bu.
Şaşırıyorum.
Ne acayip soru bu!
Zaten çat kapı gelmişim.
Geçerken uğramış, part-time iş var mı demişim.
Bir tesadüf eseri de, kendimi bu adamın karşısında bulmuşum.
Adı Ercan Arıklı'ymış.
O kim, hiçbir fikrim yok.
Sanırım patron.
Odası güzel çünkü.
‘‘Buradan alacağım paraya annemi babamı geçindirmeyeceğim. Buysa, merak ettiğiniz. Gazetecilik okuyorum, okul çok sıkıcı, çalışmak istiyorum. Kadınca ve Nokta'nın künyesine baktım, adres olarak Gelişim Yayınları yazıyordu, atladım, geldim...’’
Rahatladı mı nedir?
‘‘Hangi kulüplere gidersin?’’
İkinci soru bu.
‘‘Geceleri çıkar mısın?’’
Allah Allah!
Ne tuhaf bir iş görüşmesi bu.
Gülmeye başlıyorum.
Birkaç yer sayıyorum.
İstanbul'a yeni geldiğimi, Bebek'teki Saint Benoit'a ait öğrenci pansiyonunda kaldığımı söylüyorum. Birden fark ediyorum ki, ben ona nasıl yaşadığımı anlatıyorum. Zaten öğrenmek istediği de bunlar. Ailemle, okuduğum okulla ilgili sorular soruyor. O arada kendisinin de Robert Kolej mezunu olduğunu öğreniyorum.
‘‘Neden gazeteci olmak istiyorsun?’’
‘‘İçerideki insanlar mutlu duruyor, burası normal bir iş yerine benzemiyor. Ben de eğlenebileceğim bir iş yapmak istiyorum. Soru sormayı seviyorum. Meraklı biriyim...’’
‘‘Bir erkeğin gözünün içine böyle bakmaman gerekiyor...’’
‘‘Anlamadım?’’
‘‘Klas kadınlar, erkeklerin burnuna ve yanaklarının üstüne bakarlar. Sen gözlerinle konuşuyorsun. Kitap gibi okur insan seni. Çok açık veriyorsun...’’
‘‘Yani?’’
‘‘Yavrucuğum söylüyorum işte. Bir insanın gözünün içine bu kadar dikkatli bakmayacaksın! Ne zaman başlayabilirsin?’’
‘‘Vizelerim var. Bir ay sonra...’’
‘‘Tamam başla...’’
‘‘İşe alındım mı yani?’’
Bir sessizlik.
‘‘Bir ay sonra geldiğimde beni unutmazsınız değil mi?’’
‘‘Sersem misin nesin? Bugün 10 Ekim. 10 Kasım'da başla...’’
‘‘Pardon, hangi dergide çalışacağım?’’
‘‘Nokta...’’
***
Hayatımı değiştiren adamla tanışmam işte böyle oldu.
Ben onun sayesinde gazeteci oldum.
Önce Nokta, sonra Aktüel, ben hep onun peşinden gittim.
Sadece gazeteciliğe değil, hayata ve kadın-erkek ilişkilerine dair de ondan tonla şey öğrendim. Birlikte çalıştığı herkes öğrenmiştir. Çünkü hepimizin özel hayatıyla son derece ilgiliydi. Mesela şöyle derdi: ‘‘Herhangi bir şey yaşamaya niyetin olmadığı bir adamla yavrucuğum, yemeğe filan çıkmayacaksın. Öğle yemeğine çık. Ama söz konusu bir akşam yemeğiyse ve sen bu adamla sevişmeyi aklından bile geçirmiyorsan, ne işin var o yemekte...’’ Böyle tuhaf nasihatler verirdi. Ve anasını satayım o her şeyi bilirdi: ‘‘Zayıf olacaksın bebeğim, bu yüzyılın numarası bu. 10 kilo vermezsen kimse bakmaz suratına. Mühim olan ruh güzelliği' lafları da palavra. Sen beni dinle, bir an evvel kilo ver. Köylü köylü giyinmekten vazgeç. Şu tırnaklarını da yeme...’’
***
O benim Babıali'de tanıdığım işini en iyi bilen ve en yakından takip eden patrondu.
Dergicilik alanında yeni ne var, neler moda, söyleşi mi revaçta, portre mi, röportaj yapılacaksa Avrupa'da nasıl yapılıyor, haberler nasıl veriliyor, bir değişme bir gelişme var mı, hangi yeni dergiler çıktı ve tuttu, hangi yeni dergiler çıktı ve battı...
Bunların hepsini bilirdi.
Ayrıca Batılı dergi patronlarının nezninde de acayip havası vardı. O bir dergiyi istedi mi hemen verirlerdi.
Ercan Arıklı değişik bir adamdı.
Onda şeytan tüyü vardı.
Komik, zeki, karizmatik, acımasız, sevecen, yufka yürekli, alçakgönüllü, kibirli...
Tüm bu özellikleri zamana göre değişen bir biçimde bünyesinde barındıran biriydi.
Bazen boğmak isterdiniz, bazen içinize sokmak!
Ama hiçbir şart altında ona kayıtsız kalamazdınız.
Kadın erkek hiç kimse kayıtsız kalamazdı.
Ve unutmadan, dergiciliğin duayeni olması bir yana, ben hayatımda onun kadar flörtöz başka birini tanımadım. Bence işi ve kadınlar aynı derecede önemliydi. Ve Allah için, küçük-büyük bütün kadınları bir şekilde etkilemesini bilirdi.
Hepimize kendimizi özel hissettirirdi.
Ama zordaysanız, siz söylemezseniz bile o bir biçimde öğrendiyse mutlaka ama mutlaka yardım elini uzatırdı size. Çünkü çevresinde sıkıntıdan acı çeken insan görmeye tahammülü yoktu. Onun bulunduğu her yerde herkes mutlu olmalı, o da o mutlu insanların patronu olmalıydı...
***
Ne zaman Ercan Bey gelse aklıma...
Araştıran, sorgulayan, bir çift muzip göz hatırlıyorum.
Resmen bir şeyler çakardı adamın gözlerinin içinde.
Ben o gözlerden hiç eksik olmayan o ışıltılı, alaylı bakışlarını hatırlıyorum.
Ve tuhaf bir şekilde ne zaman bir belediye otobüsü görsem, ben onun bakışlarıyla gülümsüyorum.
Kulağımda sesini duyuyorum:
‘‘Yavrucuğum, kader diye bir şey gerçekten var!’’
Ne güzel, o benim aklımda hep şahane bir erkek ve şahane bir patron olarak kalacak.
Her zaman karizmatik, her zaman ulaşılmaz, her zaman bir muamma...
Benim ve herkesin aklında...