Yazısının sonunda Sabah yazarı Yüksel Aytuğ'u yalancılıkla suçlayan Arman, kendisinden özür dilenmesini istiyor.
Abone ol Bize bu gururu yaşatan herkese teşekkürlerHangisini tercih edersiniz?
Palavra mı sıkayım...
Gerçeği mi yazayım?
Peki o zaman...
Ben korkuyordum.
Hem de çok.
TRT, benim için demode bir kurumdu, çağın gerisinde kalmış bir ‘Yurttan Sesler Korosu’ renksiz ve ruhsuz, bu işin altından kalkacağına pek ihtimal vermiyordum.
Pek mi?
Düzeltiyorum, hiç ihtimal vermiyordum.
Bir de utanmadan şöyle diyordum:
‘Biz dünyaya bir türlü kendimizi anlatamıyoruz kardeşim! Yapamıyoruz, beceremiyoruz. Bu ülkenin güzelliklerini gösteremiyoruz. Eurovision kim, biz kim? Zaten bu organizasyon işlerinde pek beceriksiziz.
Düşün, bir de TRT’nin organizasyonunda gerçekleşecek. Ne diyeyim? Allah bizi korusun. Allah yardımcımız olsun...’
***
Hani içinizden ‘Bari rezil olmasak!’ dersiniz ya, dua edersiniz ya...
Ama aslında umudunuz yoktur, inancınız yoktur.
Cılız bir sesle her zaman yaptığınız gibi kendinizi sakinleştirme yoluna gidersiniz:
‘N’apalım, bu bizim kaderimiz!’
Çocuğunuz yine bir hata yapacak ve sizin elinizden de onu affetmek dışında bir şey gelmeyecek...
Yalanım varsa ne olayım.
Bu kadar kötümserdim.
Ekran karşısına geçtiğimde yay gibi gergindim.
‘Yeter ki, bu işi en az utançla atlatalım, bir an önce gerimizde bırakalım...’
***
Şimdi utanıyorum kendimden.
Ne mutlu ki, utanıyorum.
Peki sadece ben mi böyle hissediyordum?
Sizin içinizde biriktirdiğiniz bir öfke, bir kızgınlık, bir bıkkınlık, bir çaresizlik, bir yılgınlık yok muydu?
Benim vardı.
Bu yaşadığımız topraklar, yıllar yılı bizim gördüğümüz, algıladığınız gibi anlatılamadığı için siz hiç komplekse kapılmamış mıydınız?
Ben çoook kapılmıştım.
Bir türlü adam gibi tanıtılamıyor ya, elin yabancıları ne kadar şanslı olduğumuzu anlayamıyor ya, bilmiyor ya, salaklar görmüyor ya, salağız gösteremiyoruz ya, dilime vurmuştu:
‘Benim öyle bir ülkem var ki...’
Yabancılara anlatır da anlatırdım:
‘Ben öyle bir şehirde yaşıyorum ki...’
Allah sizi inandırsın tam 34 yıl bu duygularla yaşadım ben:
‘Türkiye şöyle, İstanbul böyle...’
***
Ve Cumartesi gecesi acayip bir şey oldu.
Ama İstanbul’da gerçekleşen 49. Eurovision Şarkı Yarışması’nı izlerken hissettiği şeyin gurur olduğunu sanıyorsanız...
Fena halde yanılıyorsunuz.
Hayır efendim, şaşkınlıktı.
İnanılmaz büyük şaşkınlık.
Ben gözlerime inanamadım.
O ne muhteşem bir organizasyondu.
O ne muhteşem bir şovdu.
Sahne, ses düzeni, ışık düzeni, geçişler, gösteriler tanıtım filmleri, seyirciler, o coşku, o hava, o atmosfer...
Bütün bir Eurovision’u gözlerim dolu dolu izledim. ‘İşte bu ya!’ dedim. Bazı yerlerinde resmen ağladım. Çünkü ben bugüne kadar böyle bir gurur yaşamadım.
Sonunda olmuştu.
Sonunda becermiştik.
Kafamızdaki, hayalimizdeki Türkiye’yeydi o ekranlardan bize ve bütün dünyaya yansıyan.
Gerçek ya da değil.
İnsanların bilmesini, görmesini istediğimiz Türkiye.
İnanılmaz büyüleyici bir ülke...
***
O yüzden emeği geçen herkese yürekten teşekkür ediyorum.
Öncelikle TRT’ye, benim gibileri utandırdığı ve şahane bir iş çıkardığı için. Sonra Kültür Bakanlığı’na.
Türkiye’yi tanıtan o filmler olağanüstüydü.
Her şey inanılmaz iyi düşünülmüştü. Bu konuda yazacak daha çok şey var.
Devamı çarşambaya...
ALAKASIZ İFTİRA HAMİŞİ:
Yüksel Aytuğ, yalancı bir Sabah Gazetesi yazarıdır. Benden adam gibi özür dileyene kadar bu hamiş, her yazımın altında yer alacaktır.