BIST 9.390
DOLAR 34,43
EURO 36,29
ALTIN 2.837,00
HABER /  GÜNCEL

Ayşe Arman 10. yılını kutluyor

10 yılını Hürriyet'te olmak üzere 16 yıldır gazetecilik yaptığını belirten Arman, hala kendisini yetkin hissetmediğini belirtiyor.

Abone ol Eyvah! Hürriyet’te 10 yılım doldu

‘Bana bak, bir yanlışlık olmasın Sancak...’

‘Yok hayır, sana da rozet takılacak...’

***

Şaka gibi.

Demek 10 yıl geçti. Miş yani.

Aklıma getirdikçe, küçük dilimi yutacak gibi oluyorum.

İnanamıyorum.

Ama gerçek şu ki yarın bu gazetedeki 10. yılımı dolduruyorum.

***

Hürriyet’te 10 yıl çalışmak...

İnsana bir okulun öğretebileceği şeylerden çok daha fazlasını öğreten bir gazetenin parçası olmak...

Basının amiral gemisinde o ya da bu şekilde yer almak...

Yazılar yazmak, röportajlar yapmak...

Küçük bir kız olarak giriyorsun, kazık kadar oluyorsun.

Dile kolay, gençliğimin 10 yılı...

Gazeteci olabilmek için kendimi parçaladım, saçımı süpürge ettim be!

Vay be.

Peki Hürriyet’te geçirdiğim 10 senenin sonunda hissettiğim duygunun adı ne?

Sevinç mi, gurur mu?

Doğruyu söyleyeyim mi?

Panik.

***

Kırk yıl düşünsem aynı iş yerinde 10 yıl çalışacağım aklıma gelmezdi.

Sanki benim gibi, özgürlüğüne fazlasıyla düşkün birine yakışmazmış gibi.

Bir de nasıl desem, 10 yıl aynı işyerinde çalışmak biraz ‘yaşlı işi.’

Oysa, ben hala dünkü çocuğum.

Gencim ulan ben!

En azından kendimi öyle hissediyorum.

34 yaşına geldim, küçül de cebime gir diyebilirsiniz ama ben hala büyümeyi reddediyorum.

Hala mesleki olarak kendimi daha yolun başında görüyorum.

Ama işte İnsan Kaynakları Sancak, muzip muzip gülüyor:

‘10 yıl geçti şekerim’ diyor, beni korkulara gark ediyor, fena halde moralimi bozuyor.

Kimse de şu soruya cevap verme zahmetinde bulunmuyor:

‘İyi de kardeşim, bu 10 yıl, kaşla göz arası, hangi arada derede geçti, nasıl böyle hızlı akıp gitti?’

***

10 yıl Hürriyet’te geçtiyse, ondan önce de 2 yıl Tempo, 2 yıl Aktüel ve 2 yıl Nokta...

Çüş! Öl daha iyi.

Depresyona girmek üzereyim.

Ben şimdi 16 yıllık gazeteci miyim?

Peki nasıl olur da kendimi öyle hissetmiyorum?

Nasıl olur da hala her röportajda heyecanlanıyorum, tedirgin oluyorum?

Dersimi çalıştığım halde, güvensizlik krizlerine giriyorum, o soru daha iyi sorulurdu, o giriş daha iyi yazılırdı, o başlık daha iyi atılırdı diyorum?

İyi iş çıkaramadığım zamanlar, neden hala kafamı taşla ezmek istiyorum?

Beceriksiz olduğum için, kendimi lanetliyorum.

Bazen bir yazıyı 38 kez yeniden yazıyorum, yine de beğenmiyorum.

E eşeği bağlasan, 16 yılda bir şeyler öğrenir...

Değil mi ama?

Ben niye kendimi zaman zaman yetersiz hissediyorum?

Ne zaman bitecek bu işkence?

Sorarım size.

Ne zaman ‘Tamam oldu’ diyeceğim?

İyi bir gazeteci olduğumu düşüneceğim...

***

Hayat boyu yaptığı işi çok iyi yaptığına inananlara, zerre kadar şüphe duymayanlara hep hayran oldum.

Gerçekten var öyle insanlar.

Meslektaşlarım arasında da var.

O kadar eminler ki kendilerinden...

Küçük dağları ben yarattım diye geziyorlar ortalıkta.

Yanlış anlamayın, eleştirmiyorum onları, aksine özeniyorum, imreniyorum, hatta kıskanıyorum.

Çünkü buna inanıyorlar.

Onların özgüveni benim gibi yerlerde sürünmüyor.

Bunun bir hapı filan mı var?

Yutuyorsun ve kendini öyle hissediyorsun.

Çünkü ben anladım ki, ben 16 değil 36 yıl gazetecilik yapsam da, yetkin ve yeterli hissedemeyeceğim kendimi.

Yaptığım işi tam olarak beğenmeyeceğim.

Bu işin hep daha iyi yapılabileceğini ruhumda hissedeceğim.

Bana bu meslekte huzur yok yani...

***

Neyse, sizi de kutluyorum bu arada.

Kolay iş olmasa gerek...

Benim gibi bir deliye 10 yıl boyunca tahammül ettiniz.

Gözünüzün önünde büyüdüm (?), siz de seyrettiniz...

Kimi zaman kızdınız, eleştirdiniz, küfrettiniz, kimi zaman sevdiniz, takdir ettiniz.

Hayranım yani sabrınıza.

Size de rozet takılmalı aslında.

Yarın benimle birlikte Neyyire Özkan’a, Kutup Dalgakıran’a, Sebati Karakurt’a, Emel Armutçu’ya ve Nilgün Kıdır Özpeynirci’ye de rozet takılacak...

Onuncu yılını dolduran başkaları da vardır ama bu saydığım isimler, gece gündüz gördüğüm, birlikte bir şeyler ürettiğimiz insanlar.

Kocalarımızdan, karılarımızdan, sevgililerimizden, çocuklarımızdan (kedimiz de var tabii!) çok birbirimizi görüyoruz.

Çok sevdiğim ailem benim onlar.

Neyyire, Hürriyet Cuma, Cumartesi, Pazar, Keyif ve Seyahat ilavelerini yapıyor, onun imzasını taşıyan eklere iş yapmak, onunla dirsek dirseğe çalışmak, sabahlara kadar bu gazetede olmak, her an yeni bir şeyler kapmak, üstelik 10 yıldır bu böyle, benim için özel bir gurur kaynağı, aynı şekilde Kutup ve Sebati’nin çektiği fotoğraflara su dökebilecek fotoğrafçı yok bu piyasada, Emel de hem Seyahat gazetesinin editörlüğünü yapıyor, hem albüm sayfalarını hazırlıyor, Nilgün’e gelince o bizim görsel kraliçemiz, sayfaları yaparken Allah sizi inandırsın kuş konduruyor...

Yarın akşam biz ailecek sarhoş olacağız.

10 yıldır birlikte ve aynı yerde çalıştığımız için kadeh kaldıracağız.

Ve gece kafamızı yastığı koyduğumuzda, hiç şüphe yok ki, içimizden şöyle mırıldanacağız:

‘Her şeye rağmen... İyi ki Hürriyet’te çalışıyoruz!’

HAMİŞ: Valla ne yalan söyleyeyim, biz çalıştığımız gazetenin kıymetini biliyoruz. Bu da böyle biline. Kendi aramızda çalıştığımız kurumu arada bir çekiştiriyor olsak da. Umarım çalıştığımız gazete de bizim kıymetimizi biliyordur. Tek taraflı aşk, sonunda aşık usandırır da...