BIST 9.765
DOLAR 35,17
EURO 36,49
ALTIN 2.936,18
HABER /  ÇALIŞMA HAYATI  /  MEMUR

AYM'den memura kötü haber!

Anayasa Mahkemesi, mahkeme kararlarını uygulamayan memurlar aleyhine dava açılabileceğine ilişkin kanun hükmünün iptal istemini reddetti.

Abone ol

Anamur Belediye Başkanlığı Hesap İşleri Müdürlüğü görevini yürütürken, bu görevinden alınarak bir alt derecede bulunan Hal Müdürlüğü görevine atanan bir kişi, atama işleminin Mersin 1. İdare Mahkemesi'nce yürütmesinin durdurulmasına karar verilmesine rağmen belediye başkanı olan davalının bu kararı uygulamadığını iddia ederek, manevi tazminat davası açtı.

Davaya bakan Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun, mahkeme kararlarını yerine getirmeyen kamu görevlisi aleyhine tazminat davası açılabileceğine ilişkin 28/4. maddesinin iptali ve yürürlüğünün durdurulması istemiyle Anayasa Mahkemesi'ne başvurdu.

Başvuru kararında, Anayasa'nın 129. maddesinin beşinci fıkrasında, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanmalarından kaynaklanan zararlar nedeniyle kendilerine tazminat davası açılamayacağının belirtildiği, Anayasa'da bunun istisnasının da düzenlenmediği, ancak itiraz konusu ibare ile Anayasa'nın bu hükmünün aksine kamu görevlisine karşı dava açma hakkının tanındığı, bu nedenle itiraz konusu ibarenin Anayasa'nın 129. maddesinin beşinci fıkrasına aykırı olduğu savunuldu.

GEREKÇEDEN

Davayı esastan görüşen Anayasa Mahkemesi, düzenlemenin iptal istemini oy çokluğuyla reddetti.

Yüksek Mahkeme'nin gerekçesinde, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 28. maddesinin dördüncü fıkrasında, mahkeme kararlarının 30 gün içinde kamu görevlilerince kasten yerine getirilmemesi halinde ilgilinin, idare aleyhine dava açabileceği gibi kararı yerine getirmeyen kamu görevlisi aleyhine de tazminat davası açılabileceğinin öngörüldüğü hatırlatıldı.

Gerekçede, bu hüküm uyarınca idarenin yanı sıra mahkeme kararını kasten uygulamayan kamu görevlisinin sorumluluğunun da kabul edilmiş olduğu belirtildi.

Gerekçede, Anayasa'nın 129. maddesinin beşinci fıkrasında, ''Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine açılabilir'' denildiği ifade edildi.

Anayasa'nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devletinin, eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına saygılı, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa'ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık devlet olduğu vurgulanan gerekçede, ''Hukukun ve adaletin en somut yansıması olan mahkeme kararlarının uygulanması, hukuk devleti ilkesi ve onun vazgeçilmez koşullarından biri olan hukuka bağlı idare anlayışının gereğidir'' denildi.

MAHKEME KARARINI YERİNE GETİRMEK ZORUNDA

Gerekçede, Anayasa'nın 138. maddesinin dördüncü fıkrasında, ''Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir surette değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez'' hükmünün yer aldığı anımsatılarak, şu tespitler yapıldı:

''Bu hükme göre, kamu görevlileri de mahkeme kararlarını yerine getirmek zorunda olup, bu konuda seçim hakları bulunmamaktadır. Kaldı ki mahkeme kararlarını kasten yerine getirmeyen memur ve diğer kamu görevlilerinin eylemleri suç oluşturmaktadır. Bu bağlamda, Anayasa'nın 138. maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca mahkeme kararlarını uygulayıp uygulamama konusunda seçim hakkı bulunmayan kamu görevlilerinin, yargı kararlarını kasten yerine getirmeme eylemleri, Anayasa'nın 129. maddesinin beşinci fıkrası kapsamında değildir. Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu ibare Anayasa'nın 129. maddesine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.''

KARŞI OY GEREKÇESİ

Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Alparslan Altan ile üyeler Erdal Tercan ve Zühtü Arslan bu görüşe katılmadı.

Üç üyenin karşı oy gerekçesinde, mahkeme kararının kasten yerine getirilmemesi halinde, kamu görevlisinin kastının aslında bir kişisel kusur olduğu, ancak bu durumun onu hizmet kusuru olmaktan çıkarıp, görevle ilişkisi olmayan kişisel kusur haline getirmeyeceği savunuldu.

Karşı oy gerekçesinde şöyle denildi:

''Doktrinde de kamu görevlisinin yargı kararlarını yerine getirmemesinin bir kişisel kusur olmakla birlikte bu kusurun kendisine kanunla verilen yetki kullanılırken işlenmiş olduğu, buradan kaynaklanan bir zararın tazmini için Anayasa'nın 129. maddesinin beşinci fıkrası gereğince ancak idareye karşı dava açılabileceği, dolayısıyla 2577 sayılı Kanunun 28. maddesinin dördüncü fıkrasının Anayasa'ya aykırı olduğu yönündeki görüş büyük ölçüde benimsenmiştir.

İtiraz konusu kuralla getirilen sorumluluk rejiminde, mahkeme kararını yerine getirmeyen kamu görevlisinin kusur türü, açılacak tazminat davasının nerede ve kime karşı açılacağının belirlenmesinde etkili olmaktadır. Buna göre, eğer kamu görevlisi kasıtlı ise davacının tercihine göre, dava idari yargıda idare aleyhine yahut adli yargıda kamu görevlisi aleyhine açılacaktır. Kamu görevlisi, kasıtlı değil de kusurlu olarak mahkeme kararını yerine getirmemişse, bu takdirde dava sadece idari yargıda idare aleyhine açılabilecektir. Oysa adli ve idari yargının görev kapsamının belirlenmesinde, bu şekilde ilgilinin kusurunun türü gibi subjektif kriterlere göre değil, taraflar ve işlemin niteliği gibi tümüyle objektif kriterlere göre hareket edilmektedir. Bu gerekçelerle, dava konusu kuralın Anayasa'nın 129. maddesine aykırı olduğu ve iptali gerektiği kanaatinde olduğumuzdan, çoğunluk görüşüne katılmıyoruz.''