'Kazım iyi vur gol olsun' Terim böyle bağırıyordu kenarda. Terim'in 2 metre arkasındaki yazar gördüklerini anlattı.
Abone ol Cumhuriyet gazetesinden Arif Kızılyalın, Türkiye-Almanya maçını bir Çinli gazeteci ile birlikte Milli Takım yedek kulübesinin hemen arkasından izledi. Terim'in 12. bir oyuncu gibi nasıl çaba harcadığına 1-2 metreden şahit oldu.Maçın sonunda Çinli gazeteci kendi gazetesi için yazacağı yorumdan bir bölüm okudu. O bölüm, Türkler'i, futbolumuzu ve özellikle de Fatih Terim'i müthiş anlatıyordu.
"Sabri kademeye gir... Kazım iyi vur gol olsun... Ayhan niçin basmıyorsun Ballack'a... Marco, ileri oyna..."
Almanya-Türkiye Avrupa Şampiyonası 29. yarıfinal maçının en kritik anlarında Türkiye'ye ayrılan yedek kulübesinin önündeki beyaz gömlekli teknik direktör aynen böyle bağırıyordu. Kimi zaman kızıp kenara, Müfit Erkasap'ın yanına dönüyor, kimi zaman yardımcı hakeme isyan ediyor, kimi zaman ters bir kararda bile hakemi alkışlıyordu.
Peki nasıl duyabildik Fatih Terim'in 90 dakika boyunca söylediklerini? Nasıl izleyebildik tüm maç boyu sergilediği görüntüleri?
Biz bir grup gazeteci yer krizi nedeniyle monitörlü, internet bağlantılı medya tribünü yerine saha kenarına, hemen takımların arkasındaki koltuklara gönderilmiştik... UEFA'nın azizliği aslında Çinli meslektaşımızla birlikte bizi, Fatih Terim ve Joachim Löw'ün görüş açısından maç izlemek zorunda bırakmıştı...
Ve böyle bir tarihi maçta, gerçekten büyük bir şans sunmuştu UEFA'nın medya kurulu bizim gibi 'son dakika' stada gelenlere... Maç öncesi kendinden son derece emin tavırlarla onca sıcağa karşın sırtından çıkarmadığı lacivert ceketiyle kulübeye gelen Fatih Terim, büyük bir coşkuyla okuduğu İstiklal Marşı sonrası maçı 12. oyuncu gibi yaşayacağının sinyallerini veriyordu.
İLK CİDDİ UYARI SABRİ'YE
Başlama düdüğünü kulübesinde oturup bekleyen ünlü çalıştırıcı, Hamit'in Lehmann'da kalan ilk önemli şutu sonrası ise artık bir oyuncu gibi kendisine ayrılan 30 metrekarelik alanı parsellemeye başladı. Ayhan'ın çizgiye kadar inip Kazım'a verdiği, F.Bahçeli oyuncunun da direğe nişanladığı şutla birlikte ceketini çıkaran Terim, ilk uyarısını kenarı boş bırakan Sabri'ye yapacaktı.
Ardından Ayhan'ın Ballack'la giriştiği kora kor mücadelede "Aferin" diye bağırdığını duyduğumuz Terim, İsviçreli hakem Massimo Busacca'nın ikili mücadelelerdeki tercihini Almanya'dan yana kullanması üzerine ise sinirlerine hakim olamayacaktı. Sanki kenarda bir volkan patlıyor, Musacca ile 4. hakem bu tepkilere hedef olmamak için sırtlarını dönüyorlardı. 4. hakemle burun buruna gelip "Benzeri pozisyona devam, bizimki yapınca faul" diye öfkesini dile getiren ünlü çalıştırıcı, siniri geçtikten sonra özellikle yardımcı hakem Mathias Arnet'le Busacca'yı da verdikleri kararlar sonrası alkışlayıp gönül alıyordu.
Kuşkusuz atılan gol sonrası en çok sevinenlerden biri oydu. Uğur'a sarılışı, Metin Tekin ve Müfit Hoca ile sarmaş dolaş oluşu yaşımın en duygu yüklü enstantanelerindendi. Yenen goldeki "babacan" tavrı ise bu takımın marol-motivasyon gücüyle nasıl buralara geldiğinin kanıtıydı: "Ne oldu? Attınız da yediniz de... Haydi siz nerelerden maç çevirdiniz..."
1-1 biten devrenin ardından 2. yarıda da maçı hücrelerinde yaşayan Fatih Terim kah sevindi, kah üzüldü. En çok da Sabri'nin şutunun gol olmayışına içerledi. Sanki o an, "Galiba bu kez zor" der gibi kulübeye dönerken Almanların Klose ile bulduğu gol ise küllerinden yeniden yaratıyordu Terim'i.
Kulübedeki Gökdeniz'i hazırlayan ve yeniden takımla birlikte atağa kalkıp, takımla birlikte kendisine ayrılan alanın uzak ucuna giden deneyimli çalıştırıcı sanki Sabri'ye ortayı yaptıran, Semih'e de iğne deliğinden topu geçirten "gizli güç"tü. 2-2'nin tabelaya yansıdığı an için çok şeyler söylenebilir ama sakat Servet'in arkadaşlarını kucaklayışı, kenar yönetiminin birbirine sarılıp "Ölmedik dahaaa" diye bağırışlarını anlatacak cümleler kurmak güç. Galiba, Nazım Hikmet'in Abidin Dino'ya "Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin" deyişi St. Jakop Park Stadı'ndaki bu an için söylenmişti.
ALMANYA KADAR BÜYÜKSÜNÜZ
2-2'nin ardından Hamit'in bir şut girişimi ve yumuşak karnımız sağdan gelişen bir atakta sağ ayaklı Philip Lahm'ın golü... Uzatmalara yakın golü yemiştik ama yine de teslim olmak yoktu. Bu kez Tümer'i sürdü sahaya ve maç bitti denirken kazanılan bir frikik. Hamit mi, Tümer mi derken tribünlere giden serbest atış ve Türkiye için yolun sonu...
Bitiş düdüğü ile birlikte yere yığılan futbolcularını da teselli etmek Fatih Terim'e kalmıştı, yüreğindeki acıyı yaşayamadan. Sonra Löw ve ekibinin teker teker elini sıkıp soyunma odasına giderken eğdiği başı, en çok bizimle birlikte bir oturup bir kalkan Çinli gazeteci Zan Lhni'ye dokunmuş olmalıydı ki, "Gazetemde (Tianijin Evening) yayımlayacağım" dediği satırları biz bir grup Türk'le paylaştı:
"Maçı yaşayan bir adam... Biz Çinliler Türklerin ne denli inatçı olduğunu tarihten biliriz. Hun komutanları andırıyor. Ordusunun başında... Sahadaki futbolcu onu kenarda gördüğünde koşuyor. Futbolcularla da iletişimi müthiş. Sahadaki onun ne demek istediğini anlıyor. 19 numaralı oyuncunuza (Ayhan) 'pres' dediği anda o sarışın Türk, 'Ballack'a mı' diye soruyorsa bu kişi maçı kanında hissediyordur..."
Lhni'nin gözleri yaşlı Türk meslektaşlarına da bir iki söz etti: "Bakın, Almanya dünya devidir futbolda. Nasıl seviniyorlar. Demek ki bu kadar kıymetli bir galibiyet bu onlar için. Artık sizler de onlar kadar büyüksünüz..."
İşte o andan itibaren üzüntü yerini "gurura" bırakmıştı Basel'de. Çinli gazetecinin dediği gibi bu dik başla kabullenilecek bir yenilgiydi.