Aydın Doğan olsaydı, Hasan Cemal'in kellesini vermezdi!
Sözcü'nün yayıncılık anlayışını beğenmiyorum ancak yaptıkları gazeteciliğe, daha doğru özgürce yayın yapmalarına saygı duyuyorum!
Milliyet'in sahibi
Demirören, Aydın Doğan gibi ulaşılamaz biri
olabilseydi, Erdoğan'ın
etrafındaki"Pargalılar"Hasan Cemal'in kellesini
alabilir miydi?
Asla!
"Beyefendi rahatsız" sözü, ulaşılması kolay olan
gazete patronlarının vücut kimyasını bozmaya
yetiyor.
Hasan Cemal'in gidişi de eminim böyle
oldu!
Arınç açıklıyor:
- Bizim dahlimiz yok!
Başbakan Erdoğan'a en yakın isim tepkili:
- Bizi kirli işlerinize alet etmeyin!
***
Aydın Doğan'a en kolay ulaşabilen kişi,
sizin de tahmin ettiğiniz gibi, Başbakan
Erdoğan'dır. Erdoğan'ın Aydın Doğan'a ulaşması kolay
ama, "falanca kişinin kalemini elinden
al" demesi zordur!
Hatta imkansız!
Erdoğan-Doğan ilişkisi, bir temel atma
töreninde veya başka bir açılışta karşılaşsalar bile, böylesi bir
talebin iletilmesi imkan dahilinde değil. Erdoğan, buna gerek
duymuyor ayrıca. Talebini kapalı kapılar ardında değil, kamuya açık
alanda iletiyor:
"Sen falanca kişiye yazdırmaktan utanmıyor
musun?"
Cüneyt Özdemir'in kellesini kamuoyunun önünde
istedi Erdoğan.
Aydın Doğan ne yaptı?
Cüneyt'i feda etti mi?
Hayır!
Aydın Doğan, kelle vermediği gibi, Cüneyt'i telefonla aradı
ve hem moral verdi hem de işine devam etmesini istedi!
***
Posta yazarı Candaş Tolga Işık'ın da kellesini
istedi, Erdoğan'ın etrafındaki
"Pargalılar!"
Ne yaptı Aydın Doğan?
Candaş'a sahip çıktı!
Üç beş çapulcu istedi diye, yazarının kellesini
vermedi!
Tayyip Erdoğan'ın etrafındaki "Pargalılar"ın
karşısında, dirayetli bir patron vardı çünkü!
Aydın Doğan'ı dirayetli kılan, kapısının yol geçen
hanı olmaması. Aydın Doğan, kolay ulaşılabilen bir
patron
olsaydı, "Pargalılar"ın "Beyefendi
rahatsız" baskısından kurtulabilir
miydi?
Erdoğan Demirören veya
oğlu Yıldırım Demirören'in kapısı ise yol
geçen hanı. İsteyen istediği
vakit, Milliyet'in patronlarına ulaşabiliyor
ve istediğini alabiliyor! Böyle devam ederse,
korkarım Milliyet ve Vatan'da, doğru dürüst kalem
oynatacak yazar kalmayacak!
Niye?
İktidarla iş tutuyorlar çünkü.
Demirören Grubu'nun iktidarla nasıl bir iş tuttuğunun
ayrıntısına girmeye lüzum yok, zira her şey ayan beyan
ortada.
***
Aydın Doğan'nın da, iktidara göbekten bağı
vardı. Buna rağmen, yıllarca Emin Çölaşan'ın
kellesini vermemek için direndi. Yazılarındaki düşmanca tutumudur
Emin Çölaşan'ı Hürriyet'ten koparan. Zaptedilemeyen
bir yazarla çalışmak istemedi Aydın Doğan; Hürriyet'in
ilkelerini koydu Çölaşan'ın önüne, "Ya uyarsın, ya da gidersin!"
dedi!
Çölaşan bildiğini okuyunca, yollar ayrıldı!
"İ. Melih" ısrarıdır Çölaşan'ın başını
yiyen!
"Tayyip" hitabıdır onu yıllarca çalıştığı
Hürriyet'ten uzaklaştıran!
***
Peki...
Sözcü'ye niye baskı yapılamıyor?
İşte asıl can alıcı soru bu!
Sözcü'nün patronu, Çölaşan'ın üslubunu bilerek gazetesine
aldı. Kimseye karşı göbek bağı yok. Muhalefet yapıyor ve kimseye de
eyvallahı yok. Seversiniz sevmezsiniz, kabul edersiniz etmezsiniz,
Sözcü şu anda Türkiye'de muhalefet partilerinden daha iyi muhalefet
yapan bir gazete.
Sözcü'de çalışanlar, baskıdan uzak gazetecilik
yapıyorlar.
Sözcü'nün yayıncılık anlayışını beğenmiyorum ancak yaptıkları
gazeteciliğe, daha doğru özgürce yayın yapmalarına saygı
duyuyorum!
Burak Akbay, iktidarla iş tutan bir patron alsaydı,
Sözcü yazarları bu kadar bağımsız olabilir miydi?
Demek ki, asıl sansürcüler iktidara karşı boynu bükük
patronlardır!
İktidara kızalım!
"Sansür" baskısına kafa tutalım, tamam!
Peki ya patronlar!
Patronlarıın hiç mi suçu yok?
İktidar kanadı, "bizim dahlimiz
yok" diyebiliyor!
Patronların söyleyecek hiç mi söyleyecek sözü yok!
Not: "Kelle avcıları"ndan Star'ın Genel
Yayın Yönetmenliği'ni bırakarak kaçan Ahmet Kekeç'in hakkını teslim
edelim. Hasan Cemal'in susturulmasına sessiz kalmadı ve "sansür"e
karşı ilkeli bir tavır sergiledi!