Ayasofya'nın üzerindeki gölge...!
Toplumu ve aileyi ifsat eden bu melanet tarihin çöplüğündeki yerini alacak.
İstanbul Sözleşmesi üzerinde ülkemizde büyük bir tartışma yaşanıyor. Aslında bu tartışma sadece bizde değil birçok ülkede daha yaşanıyor.
Rusya, Polonya, Macaristan gibi ülkeler başta olmak üzere onlarca Avrupa ülkesinde İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılması yönünde tartışmalar yaşanıyor ama bu tartışmalar dozunda yapılıyor.
Bizde ise ülke adeta ikiye bölündü ve tartışmalar şirazesinden çıktı. Her iki tarafta birbirini ağır şekilde itham ediyor.
Peki ama neden?
Biz niçin Batı/Hristiyan ülkelerinin yaptığını yapamıyor, medeni bir şekilde tartışamıyoruz?
Niye tartışmalar asıl mecrasından çıkarılıp tarafların birbirine ağır hakaretler ve suçlamalar yapmasına döndü?
Niye bir sözleşme üzerinden adeta bir kamplaşma ve kutuplaşma yaşıyoruz!
Tahminimce bunun başlıca iki nedeni var.
Birincisi Ayasofya’nın cami olarak yeniden ibadete açılması.
Belki ilk başta alakasız gibi görünebilir. Ama eminim ki İstanbul Sözleşmesi üzerindeki tartışmaların bu kadar alevlenmesinin ardında Ayasofya yatıyor.
Ayasofya’nın ibadete açılmasını hazmedemeyen ve çok önemli bir kalelerini kaybettiklerini düşünen laik ve seküler dünya, rövanşı almak için adeta İstanbul Sözleşmesi’ne sarıldı.
İslamiyet’in en önemli kalelerinden birisinin aile mefhumu olduğunu bilen, aileyi bozunca muhafazakâr kesimi de yok edeceğini çok iyi bilen laik ve seküler kesim elinde ne kadar topu, tüfeği varsa İstanbul Sözleşmesi üzerinden aileye yöneltti.
Elindeki son kozu kaybetmek istemeyen laik ve seküler kesim maçı kaybetmemek için faul dahil her türlü kusurlu hareketi yapıyor. Elindeki bütün oyuncuları sahaya süren bu kesim emin olun maçı kaybetmemek için daha büyük çirkeflikler yapmaktan bile çekinmez.
Laik ve sekülerler maalesef bu amaçlarına da ulaşıyorlar. 86 yıllık bir özlemin ardından ibadete açılan Ayasofya Cami bugün maalesef gündemden düştü!
En azından Müslümanların gündeminden düştü!
Adeta unutuldu desem yeri var.
Unutmakla kalmadık laik ve seküler kesimin kurduğu tuzağa takılarak birbirimize düştük.
Bugün muhafazakâr ve İslami kesim İstanbul Sözleşmesi özelinde adeta ikiye bölündü. Hani derler ya “bu laf kavgada bile söylenmez”, aynen onun gibi kavgada bile söylenmeyecek kelime ve ithamlarla birbirine saldırıyor bugün İslami kesim…
“Yazıklar olsun!” demekten başka bir şey gelmiyor elimden…
İkinci sebep ise laik ve seküler kesim ile onun dünyadaki işbirlikçilerinin oluşturmak istedikleri toplumun İstanbul Sözleşmesi ile inşa edilebilecek olması.
İstanbul Sözleşmesi, “kadına şiddeti önleme” kılıfı altında aile ve gençliği ifsat edecek her türlü argümanı barındıran bir sözleşme. 2017’den itibaren bu sütuna ziyadesiyle İstanbul Sözleşmesini taşıdım ve zararlarını madde madde anlatmaya gayret ettim.
Ne kadar gayrı meşru ilişki varsa koruma kalkanı altına alan bu sözleşme laik ve seküler kesimin hedeflerine ulaşması için kesin ve öldürücü darbe olma özelliğine sahip.
Eskiden muhafazakâr kesim herhangi bir tartışma sırasında karşı tarafa “Komünistler Moskova’ya” diyerek isteklerini ancak Rusya’da gerçekleştirebilecekleri imasında bulunurdu. Ancak İstanbul Sözleşmesi tartışmalarında laik ve sekülerlere karşı bu cümleyi kuramıyoruz.
Çünkü Rusya bile İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılması noktasında çok daha istekli. Eminim çok kısa bir süre içerisinde Rusya aileyi ve toplumu koruma adına bu sözleşmeyi kaldıracaktır.
Bir gazeteci olarak biliyorum ki İstanbul Sözleşmesi kalkacak…
Toplumu ve aileyi ifsat eden bu melanet tarihin çöplüğündeki yerini alacak.
Keşke biz Müslümanlar, laik ve seküler kesim ile girilen mücadelede kendimize vurmaktan vazgeçebilsek…
Ayasofya Cami heyecanı üzerine kendi ellerimizle gölge etmesek.
15 Temmuz resmî tatil ilan edildi…
Her yıl dönümünde millî ruh yeniden canlanıyor…
24 Temmuz Ayasofya’nın yeniden ibadete açılışı, fethin yeniden yükselişi...
24 Temmuz Ayasofya fetih günü "Ayasofya Günü" olarak resmi ilanı hak ediyor...
Her yıl fetih coşkusu yaşatılmalı...